Fecir | Konular | Kitaplar

Tevhidin ve Putçuluğun Amelle İlişkisi

Tevhidin ve Putçuluğun Amelle İlişkisi



Tevhidin ve
Putçuluğun Amelle İlişkisi

 

Amelde tevhid, kulluğa dair eylemlerin sadece
Allah'a yöneltilmesi ve Onun rızâsı için yapılmasıdır. İnançta tevhidin doğal
olarak amele yansıyacağını, dolayısıyla bir tek Allah'a iman eden ve O'na ait
özellikleri başka varlıklara tanımayan insanın kulluğunun da tevhid üzere
olacağı kaçınılmazdır. Meseleye bu çerçeveden baktığımızda, aslında inançta
tevhid ile amelde tevhidin birbirini takip eden iki ayrı unsur olmayıp, ikisi de
aynı aynı anda gerçekleşen ve birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu görürürz.
Şu âyette inançta tevhid ile amelde tevhidin birbirinden ayrılmaz unsurlar
olduğu açık bir şekilde vurgulanmıştır: "De ki: 'Ben, yalnızca sizin gibi bir
beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor.
Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine İbâdette
hiçbir şeyi şirk/ortak koşmasın." (18/Kehf, 110).

Tevhidin inanç ve amel boyutunun ayrılmaz iki
unsur oluşu nedeniyle, Kur'an'da inanca ve kulluğa yönelik tevhid çağrısının
daha çok birlikte yapıldığını görürüz: "İşte Rabbiniz Allah O'dur. O'ndan
başka ilâh/tanrı yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin,
O her şeye vekîldir." (6/En'âm, 102) "Allah'a kulluk edin ve O'na hiçbir
şeyi şirk/ortak koşmayın..." (4/Nisâ, 76) "Nûh'u rasûl/elçi olarak
kavmine gönderdik. Dedi ki: ' O benim Rabbimdir. O'ndan başka ilâh yoktur.
Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır." (13/Ra'd, 30)
"Muhakkak ki Ben, yalnızca Ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk
et; Beni zikir/anmak için namaz kıl." (20/Tâhâ, 14)          

Kur'an'ın indiriliş amacı da "sadece Allah'a
kulluk"un gerçekleşmesidir: "Elif lâm râ. (Bu,) Bir kitaptır ki, hikmet
sahibi, her şeyden haberi olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış,
sonra da güzelce açıklanmıştır. Tâ ki, Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz."
(10/Yûnus, 1-2). Amelde tevhid, en vecîz şekliyle Kâfirûn sûresinde
özetlenmiş ve bu sûreye bu özelliğinden dolayı İhlâs sûsesi (2. İhlâs sûresi) de
denilmiştir: "De ki: 'Ey kâfirler! Ben sizin İbâdet etmekte olduklarınıza
İbâdet etmem. Siz de benim İbâdet ettiğime İbâdet etmiyorsunuz. Ben sizin İbâdet
ettiklerinize asla İbâdet edecek değilim. Siz de benim İbâdet ettiğime İbâdet
edecek değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de bana!" (109/Kâfirûn,
1-6). Yine fâtiha sûresinde de kullukta tevhid en vecîz biçimiyle kulun kendi
ağzından söylettirilir: "Ancak Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım
isteriz." (1/Fâtiha, 5)

Tevhidi ifade eden ve bu alanda özel bir yeri
olan "ihlâs" kavramına özellikle değinmek istiyoruz. Bu kavramın, şirkten
uzaklaşarak İbâdetin sadece Allah'a yapılmasını ifade etmesi, inançta tevhidi de
içine almakla beraber Kur'an'da yer alış şekliyle daha çok kulluğun bir şartı
olarak amelde tevhidi anlatması bakımından önemli bir yeri vardır: "De ki:
'Rabbim adâleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini
yalnız Allah'a hâlis kılarak (muhlisîn) O'na yalvarın." (7/A'râf, 29).
"Şüphesiz ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a hâlis
kılarak (muhlisan) kulluk et. Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu
bırakıp kendilerine birtakım dostlar edinenler: 'Onlara, bizi sadece Allah'a
yaklaştırsınlar diye kulluk/İbâdet ediyoruz' derler." (39/Zümer, 2-3). Ve bu
konuyla ilgili diğer âyetler için bk. 39/Zümer, 11, 14-15; 40/Mü'min, 14; 98/Beyyine,
5.

Kur'an, müşriğin denizde boğulma gibi bir
ölüm-kalım durumundaki psikolojik halini anlatırken de, onun nazarında bütün
bâtıl tanrıların yok olup geçici bir tevhide ulaşmasını yine "ihlâs" kavramıyla
ifade etmektedir: "Sizi karada ve denizde yürüten O'dur. Gemide olduğunuz
zaman(ı düşünün): Gemiler, içinde bulunanları hoş bir rüzgârla alıp götürdüğü ve
(onlar) bununla sevindikleri sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip
de, her yerden dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen
kuşatıldıklarını sandıkları zaman, dini yalnız Allah'a hâlis kılarak O'na
yalvarmaya başlarlar: 'Andolsun, eğer bizi bundan kurtarırsan, şükredenlerden
olacağız' derler." (10/Yûnus, 22; ayrıca bk. 29/Ankebût, 65; 31/Lokman, 32)

Âyetlerde görüldüğü üzere "dini Allah'a hâlis
kılarak O'na kulluk etme" ifadesi içerisinde yer alan "ihlâs" kavramı,
"saflaştırma, arışlaştırma" anlamını içermektedir. Kullukta dinin
saflaştırılması ise, dinin her tür şirk unsurundan temizlenerek kulluk
eylemininsadece Allah'a yönelik olarak gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir.
İhlâs kavramı, geçtiği bütün âyetlerde Allah'a açıkça şirk koşmanın zıddı
anlamında bir tevhidi anlatmaktadır. Taberî ve İbn Kesir, ilgili âyetleri
açıklarken "ihlâs" kavramını, Allah'ı tek ilâh olarak tanımak ve ilâhlığı iddia
olunan bâtıl tanrıları reddederek kulluğu sadece Allah'a yöneltmek olarak izah
etmektedirler. Diğer birçok müfessir ise bu unsura, riyâ gibi durumları da
eklemişlerdir. Yani kişi, dinini (İbâdetini ve tâatini) bütün bâtıl tanrı
düşüncelerinden temizleyecek ve kulluğunu sadece Allah'a yöneltecektir. İhlâsın
taşıdığı bu anlamın yanında, müfessirlerin çoğu bu kavramın kapsamına gizli şirk
olarak adlandırılan riyâ (görsünler diye yapmak), süm'a (duysunlar diye yapmak)
gibi, kullukta yalnızca Allah'a yönelmenin sâfiyetini bozan kalbî hastalıkların
bulunmamasını da eklemişlerdir. Kulluğun en güzel biçimi, Allah'a yalnızca Rab
olduğu için yönelmektir.

Bütün bu izahlardan anlaşıldığı üzere amelde
tevhid, inançta tevhidin doğal bir sonucu olarak kulluğun da sadece Allah'a
yöneltilmesi anlamını içermektedir. Allah'ın tek gerçek ilâh kabul edilmesine
rağmen, eğer kullukta başka maksatlar güdülüyorsa, bu durumda tevhidin temeli
sarsılmış olacaktır.[1]     



 

 





[1]
Zekeriya Pak, Kur'an'da Kulluk, s. 196-202