Fecir | Konular | Kitaplar

Endâd; Bir Şeyi Allah'a Denk Tutma ve Putlaştırılan Sevgi

Endâd



Endâd; Bir Şeyi
Allah'a Denk Tutma ve Putlaştırılan Sevgi

 

"Endâd" kelimesi, "nidd"in çoğuludur. Nidd:
Misil, denk, eş, benzer demektir. Açıkça tapınılsın veya tapınılmasın ilâh
yerine konan, tanrı olarak benimsenen Allah'ın dışındaki şeylere denir.
Birbiriyle çekişen, tartışan ortaklar için de bu kelime kullanılır.

"İnsanlardan bazıları, Allah'tan başkasını
Allah'a endâd/denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman
edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke
zâlimler azâbı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah'a ait
olduğunu ve Allah'ın azâbının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi."
(2/Bakara, 165) "(İnsanları) Allah yolundan saptırmak için O'na endâd/ortaklar
koştular. De ki: (İstediğiniz gibi) yaşayın! Çünkü dönüşünüz ateşedir."
(14/İbrâhim, 30) "İnsanın başına bir sıkıntı gelince,Rabbine yönelerek O'na
yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet verince, önceden yalvarmış
olduğunu unutur. Allah'ın yolundan saptırmak için O'na endâd/eşler koşar. De ki:
Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak cehennem ehlindensin!" (39/Zümer,
8)

Endâd kelimesinin âyette neler veya kimler
hakkında kullanıldığı konusunda Fahreddin Razi, şu bilgileri verir: Âlimler, "endâd"
(ortaklar, eşler) kelimesi ile ne murad edildiği hususunda değişik görüşler
ileri sürmüşlerdir. Bu görüşler üç başlıkta incelenebilir: 1- Endâd, müşriklerin
kendilerini Allah'a yaklaştırsınlar diye ilâh edindikleri, fayda ve zararını
umup bekledikleri, başları dara düştüğünde kendilerine yöneldikleri, adaklarda
bulunup kurban kestikleri putlardır. Bu, çoğu müfessirin görüşüdür. Bu görüşe
göre, putlar birbirlerinin endâdı (eşi, ortağı) dır; Allah'ın ortakları değil.
Veya bunun mânâsı, "o müşriklerin bozuk zanlarınca bu putlar, Allah'ın birer eşi
ve ortağı (endâdı) dırlar.  2- Onlar, müşriklerin kendilerine itaat edip, onlara
itaat ettikleri zaman Allah'ın haramlarını helâl, helâllarını da haram
saydıkları başkanlarıdır. Müşrikler, mü'minlerin Allah'a boyun eğmeyi
kendilerine gerekli görüşü gibi, reislerine boyun eğip onlara son derece saygı
duymayı kendilerine gerekli görüp onları Allah'ın endâdı edinirler. Bu görüş,
Süddî'den rivâyet edilmiştir. 3- Sûfilerin ve âriflerin görüşüdür: Allah'tan
başka kalbini meşgul eden her şeyi, sen, kalbinde Allah'ın birer niddi (eşi,
ortağı) kabul etmişsin demektir. Bu da Cenab-ı Hakk'ın: "Hevâ ü hevesini,
ilâhı edinen kimseyi gördün mü?"  (45/Câsiye, 23) âyetinde murad ettiği
mânâdır (Tefsir-i Kebir, c. 4, s. 180-181).

2/Bakara suresi 22. âyette geçen "ca'l"
(uydurma) tabiri, gösteriyor ki, Allah'a hangi şeyden olursa olsun, misil (denk)
tasavvur olunursa uydurma olur; bâtıl olur. Bunu bile bile yaparsanız,
korunanlardan  olamazsınız,  inatçı kâfirlerden olursunuz. Allah'ın sizi ve
sizden önceki insanları yaratan tek yaratıcı olduğunu, Dünya döşeğini, Gök
tavanını sizin için meydana getirdiğini, yukarıdan yani bulutlardan su indirip
de bu sebeple size türlü türlü meyvelerden, ürünlerden rızık çıkardığını
bilmektesiniz. Bakınız Rabbiniz nasıl merhametli ve kudretlidir. Siz bu
saydıklarımızı hep bilirsiniz. O halde siz, bunları ve Yaratıcı'dan başka ilâh
olamayacağını bilip dururken, Allah'a, bir olan o hak ma'bûda nidd/denk aramaya,
benzerler uydurmaya, ortaklar koşmaya ve Firavun'un yaptığı gibi yerde-gökte
kulelerden dürbünlerle Allah aramaya kalkmayın da, bu emri veren ve bütün
bunları yapan, ihsan eden ve ortağı, benzeri bulunmayan yaratıcınız, Rabbiniz,
Rahman ve Rahim bir Allah'a tevhid ile İbâdet ve kulluk edin (Tefsir-i Kebir, c.
4, s. 180-181).

"Ey insanlar, sizi de, sizden öncekileri de
yaratan Rabbiniza İbâdet/kulluk edin. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın
azâbından kendinizi kurtarmış) olursunuz. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek,
göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size rızık/besin
olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık, bunu bile bile Allah'a endâd/şirk
koşmayın." (2/Bakara, 21-22) Bu
âyetin muhtevası şudur: Allah, yeryüzünün sahibi, mâliki ve rızık verici
yaratıcısıdır. Bunun için yalnız O'na İbâdet edilmesi ve hiçbir şeyin kendisine
ortak koşulmaması gerekir. Bu sebeple Allah Teâlâ, "bile bile Allah'a endâd/şirk
koşmayın." buyurmaktadır. Buhârî ve Müslim'de İbn Mes'ud'un naklettiği
hadiste denilir ki: "Ben, 'Ey Allah'ın Rasûlü, günahların en büyüğü
hangisidir?'  diye sorduğumda, buyurdu ki: "En tec'ale lillâhi nidden ve hüve
halekake (Allah, seni yaratmış olduğu halde kendisine nidd/şirk koşmandır)."
 Muaz'ın rivâyet ettiği hadis de buna benzer. Onun naklettiği hadiste Rasûlüllah
(s.a.s.) buyurur ki: "Bilir misin, Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir?
Ona İbâdet edip hiçbir şeyi O'na ortak koşmamalarıdır." İbn Mace'nin rivâyet
ettiği bir başka hadiste ise şöyle buyrulur: "Sizden hiç biriniz Allah
isterse ve falan da isterse demesin. 'İnşâallah', yani ' Allah isterse' desin."
Bütün bunlar, Allah Teâlâ'nın zatındaki tevhidi korumak ve muhâfaza etmek
içindir (İbn Kesir, c. 2, s. 209).

Aslında âlemde varlığı, kudreti, yaratıcılığı,
ilmi ve hikmeti bakımından Allah'a nidd/ denk olabilecek bir şeriki/ortağı
Allah'a ispata çalışan hiç kimse yoktur. Fakat, Allah'tan başka ma'bûd edinmeye
gelince, bunu yapan pek çok grup vardır (Tefsir-i Kebir c. 2 s.133). İşte bu
kulluk da bile bile Allah'a endâd / denk olabilecek ortaklar koşmak demektir.

"Allah, hiçbir şey benzemez. O işitici ve
görücüdür." (42/Şûrâ, 11) âyeti,
mutlak tenzihi ifade etmektedir. Nidd, nazir, şebih, küfüv, misl  kelimeleri
hemen hemen aynı anlama gelir. Nidd: eş anlamına gelir. "Allah'a meseller
vermeğe (birtakım benzerler ortaya çıkararak Allah'ı onlara benzetmeğe ve O'nu
koştuğunuz ortaklarla kıyaslamaya) kalkmayın! Çünkü Allah bilir, siz
bilmezsiniz." (16/Nahl, 74) Yani mutlak bilgisi olmayan ilâh olamaz. O halde
Allah'ın zatında, fiillerinde ve sıfatlarında misli yoktur.

"İnsanlardan kimi, Allah'tan başka eşler tutar;
Allah'ı sever gibi onları severler."
(2/Bakara, 165) Allah'tan başka şeylere de Allah'ın sıfatları gibi sıfatlar
verirler. Veya Allah'ı sever gibi başka şeyleri severler. Allah'ın verdiği
nimetleri de sebeplerden bilirler. Oysa insanı yaratan, yağmuru gönderen ve
rızkı veren yalnız Allah'tır. Fiillerinde yaratılana benzemeyen, zatında ve
sıfatlarında da benzemez (Mehmet Soysaldı, K. Semantiği Açısından İnançla İlgili
Temel Kavramlar, s. 80-81).  

Mevdudi, endâd (eş ve ortak tutma) konusunda
şunları söyler: "O'na endâd/ortak koşarlar..." Onlar,  Allah'ın  belirli 
nitelik  ve  güçlerini  başkalarına  atfetmişlerdir ve bu yüzden O'nun haklarını
başka ilâhlara verirler. Örneğin, tüm tabiat güçleri üzerinde kontrolün sadece
Allah'ın elinde olmasına, yaratıklarının ihtiyaçlarını karşılama, onların duâ ve
isteklerini duyma gücüne sadece Allah'ın sahip olmasına, gizli ve açığı sadece
O'nun bilmesine rağmen, yine de başkalarını yardıma çağırırlar; Allah'ın sıfat
ve güçlerini başkalarına atfederler ve böylece O'na ortak koşmuş olurlar.



Kullarının O'nu tek hâkim, tek otorite olarak
kabul etmeleri, O'nun önünde secde etmeleri, gizli ve açıkça yalnız O'ndan
korkmaları, Allah'ın kayıtsız-şartsız hakkıdır. Fakat kullar bu hakların bir
kısmını veya hepsini başkalarına verirlerse o zaman O'na ortak koşmuş olurlar.
Neyin haram, neyin helâl, neyin pis, neyin temiz olduğunu belirleme hakkı da
Allah'a mahsustur. Kullarının hak ve görevlerini belirleme, onlara belli
yasaklar koyma otoritesi de O'nundur. Bu nedenle, bu haklardan bir kısmını
kendisine ait kabul eden kimseler, şirk koşmuşlardır. Hâkim olarak tanınmak,
sadece O'na lâyıktır. Kulları olarak insanlar, O'nun emirlerini nihâî otorite
olarak kabul etmeli ve doğru yola ulaşmak için O'na yönelmelidirler. O halde bu
hakları Allah'tan başkasına veren kişi, şirk/ortak koşmuş demektir. Aynı şekilde
bu nitelik ve haklardan herhangi birine sahip olduğunu iddia eden ve
başkalarının, bu özelliklerin kendilerinde bulunduğuna inanmalarını isteyen kişi
ve kurumlar, resmen ilâhlık iddiasında bulunsalar da, bulunmasalar da
kendilerini Allah'a ortak koşmuş olurlar (Mevdûdi, Tefhimu'l-Kur'an, c. 1, s.
135). 

Tevhid akidesinin berraklığını ve sadeliğini
korumak için Kur'ân-ı Kerim'in şiddetle yasakladığı Allah'a endâd/eş koşma
keyfiyeti, her zaman müşriklerin yapageldiği gibi birtakım şeyleri ilâh ittihaz
edip Allah'la birlikte onlara da İbâdet şeklinde olmaz. Bunun, çeşitli
şekilleriyle bir de gizli olanı vardır. Mesela, ümitlerini herhangi bir şekilde
Allah'tan başkasına bağlamak; Allah'tan başkasından korkmak; her ne sûretle
olursa olsun vâki olan zarar ve faydanın Allah'tan başkasından geldiğine inanmak
şirkin bir çeşididir. Yani gizlice Allah'a şirk koşmak demektir. İbn Abbas
(r.a.) bir rivâyetinde şöyle demektedir: Âyette geçen "endâd" öyle bir gizli
şirk çeşididir ki bu gizlilik, gecenin karanlığında kaypak-siyah taş üzerinde
yürüyen karıncanın ayak seslerinden daha gizlidir. Bir kimsenin "Ey falan, Allah
hakkı için, hayatımı sana borçluyum" gibi tabirler kullanması;  "eğer şu köpek
olmasaydı dün bize hırsız gelmişti" , "Ördek (veya kaz) evde olmasaydı hırsızlar
gelirdi." şeklinde konuşması; arkadaşına: "Allah ve sen isterseniz bu iş olur" ,
"Allah'la falan adam olmasaydı işimiz olmayacaktı" gibi sözler söylemesi hep bu
endâdın yani gizli şirkin bir çeşididir. Diğer bir hadis-i şerifte, bir adamın
Peygamberimiz (s.a.s.)'e "Allah ve sen isterseniz"  dediği ve bu söze karşılık
Raslül-i Ekrem'in: "E cealtenî lillâhi niddâ (Beni Allah'a nidd/eş mi
koşuyorsun?" buyurduğu rivâyet edilir (Seyyid Kutub, Fi Zılali'l-Kur'an, c.
1, s. 96; Karşılaştırın: İbn Kesir, c. 2, s. 210)

Kur'ân-ı Kerim'e ilk muhatap olanların gününde
Allah'a endâd ve emsal edilen şeyler; ağaçlar, taşlar, yıldızlar, melekler veya
şeytanlardan ibaretti. Allah'a eş koşulan bu varlıklar, câhiliyyenin her
devresinde eşya, şahıs, işaret ve değerler halinde ifade edilmiştir. Bunlar,
Allah'ın adıyla yanyana zikredildiği ve kalplerdeki Allah sevgisine ortak
edildiği takdirde bu hal, gizli veya açık bir şirktir. Ya kalplerden Allah
sevgisini silip de, yerine O'na endâd ve emsâl edinilenlerin sevgileri
yerleştirilirse?!