Fecir | Konular | Kitaplar

Varlıklara 'Sûret' Veren Allah'tır

Varlıklara



Varlıklara 'Sûret'
Veren Allah'tır:



 

İnsanı yyaratan Allah (c.c.), ona dilediği gibi
bir biçim, dilediği gibi bir şekil verdi. Onun fizik görüntüsünü, organlarını,
boyunu-postunu, vücut yapılarını O şekillendirdi. İnsanı meydana getiren
hücreleri yaratıp, onları çoğaltarak bir insan haline koydu. O hücreleri
şekilden şekle, halden hale, tavırdan tavıra çevirdi. Her durumda ona yeni bir
şekil vererek, ona ait dokuları, kemikleri, kasları, damarları, sinirleri ve
diğer organları, bu organların her birinin fonksiyonlarını var etti. Her birine
ayrı bir görev verdi.  

İnsana ait maddî veya mânevî oluşlar, bedensel
ve ruhsal faâliyetler, fiziksel ve psikolojik oluşumlar hep O'nun bilgisiyle ve
yaratmasıyla olmaktadır. İnsan, atılmış bir nutfeden değişik evrelerden geçerek
meydana geliyor. Sonra ona ait birçok özellikler var ediliyor. Ona akıl, idrâk,
düşünce, duyma, anlama, hissetme, acı duyma, tad alma, üzülme, sevinme, bilme ve
bildiğini ifade etme gibi çeşitli kabiliyetler veriliyor.

Allah (c.c.) bütün yaratıklara ait 'sûretleri'
tıpkı insanı yarattığı gibi yarattı, meydana getirdi. Her birine bir şekil, bir
biçim verdi. Bu kadar şekil ve biçimdeki varlıkları ancak sonsuz güç ve ilim
sahibi Büyük Yaratıcı yaratabilir. Kur'an diyor ki:  "Andolsun sizi yarattık,
sonra size 'sûret-şekil' verdik. Sonra da melekler 'Adem'e secde edin' dedik."
(7/A'râf, 11)

O Büyük Yaratıcı, ana rahminde insana dilediği
şekli verir. Bu konudaki irâde ve ilim, tamâmen O'na aittir. Bunun anlamı, aynı
zamanda şudur: İşte böyle bir biçimde olmanızı, insan olarak yarıtlamınızı
dileyen O'dur (3/Âl-i İmrân, 6). Bir başka âyette şöyle deniyor: "Allah,
yeryüzünü sizin için bir karar (yaşama) yeri, gökyüzünü de bir binâ kıldı; size
sûret verdi, sûretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size
güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte Rabbiniz Allah budur. Âlemlerin Rabbi
Allah ne yücedir." (40/Mü'min, 64; 64/Teğâbün, 3)

İnsanı şekillendiren, bu şekillendirmeyi de
(sûreti de) en güzel ve en uygun biçimde yapan Allah (c.c.), şüphesiz yücedir.
Allah (c.c.) insana, Kendisinin şekil verdiğini (sûretlendirdiğini) şöyle
hatırlatıyor: "Ey insan! Üstün kerem sahibi olan Rabbine karşı seni aldatıp
yanıltan ne? Ki O, seni yarattı, sana düzen içinde bir biçim verdi ve seni
i'tidâl (denge, ölçü) üzeere kıldı. Dilediği bir sûrette seni tertip etti
(düzene koydu)." (82/İnfitâr, 6-8)

'Sûret' kökünden gelen 'tasvir', şekil ve biçim
verme, şekillendirme, resim yapma anlamlarına gelir. 'Tasvir', Türkçe'de; bir
şeyi şekil ve sözle anlatma, görebildiğimiz veya hissedebildiğimiz şeyleri bize
gösterebilecek, meydanda olmayan ama duyumsanabilen şeyleri duyurabilme yeteneği
diye tanımlanmaktadır.

'Tasvir'i, sûret verme anlamında alırsa,
şüphesiz en büyük tasvirci Rabbimizdir. Yukarıdaki anlamlar çerçevesinde aynı
kelimeyi insanlar hakkında da kullanabiliriz. Nitekim Arapça'da resme ve
fotoğrafa 'sûret' denilmektedir. Türkçe'de sûret, bir belgenin, evrakın veya bir
yazının aynısına, kopyasına denir. Kaba bir söylenişi olan 'surat' ise, insanın
yüzü için kullanılır. 'Tasvir' edene, 'sûret' verene, sûretlendirene 'musavvir'
denir. Bu anlamda tek 'musavvir' Allah (c.c.)'tır. Başka hiç kimse hakkında 'musavvir'
sıfatı kullanılmaz. Çünkü 'el-Musavvir', yoktan var etme gibi, örneği olmayan,
öncesi bulunmayan, yepyeni bir şekillendirme, İlâhî bir biçim vermedir ki, bu da
Allah'a ait bir sıfattır. Kur'an, bir yerde Allah'ın ismi olarak 'el-Musavvir'i
kullanmaktadır (59/Haşr, 24).

Kıyâmetin kopuşunu ilân edecek olan 'sûr' âleti
de 'sûret' kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Bu âlet, sanki bütün insanların
yeniden dirilmesiyle, yeniden şekillenmesiyle ilgili bir 'sûretlenme'yi
anlatmaktadır. 'Tasvir'in, 'sûret yapma, sûretlendirme', resim veya kabartma
şekil ve biçim verme olduğunu hatırlayalım.

İslâm bilginlerine göre iki türlü 'tasvir-sûret'
vardır: Birincisi, boyutları olan sûretler, yani heykeller. İkincisi de
boyutları olmayan, kâğıt, duvar, kumaş vey abenzeri yüzeylere yapılan sûretler,
yani resimler.

Kur'an, çok eski devirlerden beri gelen
heykelciliği ve buna ibâdet etmekte olan puta tapıcılığı kesinlikle
yasaklamaktadır (5/Mâide, 90). (Hz. Nûh zamanında süs ve saygı için yapılan
heykeller, zamanla tapınılan birer put haline gelmişlerdir (71/Nûh, 23-24).
İslâm'a göre heykel yapmak, heykele sahip olmak, bunun sanatıyla uğraşmak uygun
görülmemiştir. (Çocuk oyuncakları ve benzeri şeyler bu yasağın dışındadır.)

Fotoğraf, gölgeyi hapsetmek sanatı olduğu ve el
ile yapılan resimler gibi olmadığı için, kimilerine göre -aşırı saygı ve edep
dışı olmamak şartıyla- bir sakıncası yoktur (Yusuf el-Kardavi, İslâm'da Helâl ve
Haram, s. 183-201).

El ile yapılan resimlerle (sûretlerle) ilgili
farklı görüşler vardır. Tapınılan şeylerin resimlerinin yapılması helâl olmaz.
Tabiat manzaraları yapılabilir. Resmi yapan, Allah'ın yaratması sıfatıyla
yarışmaya kalkarsa, 'ben de yaratıyorum' derse, bu tehlikelidir. Aşırı saygı
duymak üzere birinin, bir ileri gelenin resmini yapması da mubah görülmemiştir.
İslâm, tevhid dinidir ve Allah inancının başka bir şeyle zedelenmesine izin
vermez. Bu bakımdan Allah'tan başkasına ta'zimi (aşırı saygı ve büyüklemeyi)
kesinlikle yasaklar. İnsanlar zaman zaman birilerini aşırı severler, takdis
ederler (kutsarlar) ve tapınmaya bile başlarlar.

Günümüzde birtakım ihtiyaçlar, bazı meslekler
resim yapmayı gerekli kılmaktadır. Aşırı saygı duymaka, puta tapanlar gibi
yapmamak şartıyla bu gibi resimleri yapmak ve kullanmak haram değildir (Y.
Kardavi, İslâm'da Helâl ve Haram, s. 201-205).



[1]

 

 





[1]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, s. 674-676