Fecir | Konular | Kitaplar

Bilginleri ve Din Adamlarını Putlaştırma; Onlara İbâdet

Bilginleri ve Din Adamlarını Putlaştırma

Bilginleri ve Din
Adamlarını Putlaştırma; Onlara İbâdet

Allah'a şirk koşmanın bir çeşidi de Allah'ın
izin vermediği alanlarda insanlara itaattir. Oysa ibâdette esas olan Allah'a
itaat, Peygamberine itaat ve müslümanlardan olan emir sahiplerine itaattir
(4//Nisâ, 59). Ne var ki, insanoğlu, çoğu zaman kendi cinsinden olan beşerden
bazı kimselerin birtakım üstün özelliklere sahip olduklarını düşünerek onları
rab konumuna getirmiş ve böylece onlara ibâdet etmiştir.

Kur'ân-ı Kerim, yahudi ve hıristiyanların,
ulûhiyet ve rubûbiyet makamına Allah'tan başkasını koyarak kullukta ona
yöneldiklerini, oysa itaat ve ibâdetin sadece Allah'a has kılınması gerektiğini
şöyle dile getiriyor: "(Ehl-i kitap), bilginlerini ve râhiplerini Allah'tan
ayrı rablar edindiler. Meryem oğlu Mesih'i de (rab edindiler). Oysa kendilerine
yalnız tek ilâh olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmişti. O'ndan başka tanrı
yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir." (9/Tevbe, 31)
Yahudi ve hıristiyanların, bilginlerini ve râhiplerini rab edinmeleri, onlara
ibâdet etmeleridir. İbâdetleri ise, onların, Allah'ın haram kıldığı şeyleri
helâl, helâl kıldığı şeyleri haram kılmalarını kabul edip itaat etmeleridir.
Yahudi ve hıristiyanlar, Allah'ın emrine, hakkın hükmüne değil; onların
irâdelerine tâbi oldular; onlara Allah'a tapar gibi taptılar. Hatta Allah'ı
bırakıp onlara taptılar. Allah'ın emrine, Kitabın sözüne, hakkın
gerektirdiğine açıktan açığa muhâlif olan hususlarda Allah'a isyan ettiler;
onların arzularına ve emirlerine itaat ettiler. Allah'ın haram kıldığı şeyleri,
onların emriyle helâl kıldılar. Allah'ın "yapmayın" dediği şeyleri yaptılar;
"yapın" dediğini yapmadılar. Bunun hilâfına onların emir ve yasaklarına, hevâ ve
heveslerine tâbi oldular. (Elmalılı, IV, 2511) (Bu konuyla ilgili olarak Adiy b.
Hâtem'le ilgili hadis için bkz. Tirmizî, Tefsir 9).

Buna göre âyetteki râhipleri ve bilginleri rab
edinip ibâdet etmek, Allah'ın helâlini haram, haramını helâl saymaları konusunda
onlara itaat etmek anlamına gelmektedir. Yoksa onlar, bilginleri için oruç
tutuyor, namaz kılıyor değillerdi. Demek ki herhangi bir insanın, ister bilgin
olsun ister yönetici, Allah'ın emir ve yasağına, helâl ve haramına ters düşen
emir ve hükümlerine gönülden katılmak, onu hüküm/kanun koyucu olarak kabul
etmek, ona itaat ederek Allah'ın hükmüne muhalefet etmek; onu Allah'tan başka
rab edinmek ve ona ibâdet etmek demektir. (Elmalılı Tefsiri, IV, s. 2512).
"Yaratıcıya isyan etme konusunda yaratılana itaat edilmez." (Buhârî,
Ahkâm 4; Müslim, İmâre 39, 46) Hakkı bâtıl, bâtılı hak yapmaya çalışanlar, ilim
haysiyetinden yoksun birer tâğutturlar. Bu şekilde davranışlar, şirk, küfür ve
Allah'tan başkalarını rab edinmek ve onlara tapmaktır. (Elmalılı, IV, s. 2513,
2514). Allah'ın kitabına yetki tanımaksızın helâl ve haram sınırlarını belirleme
yetkisini kendisinde görenlerin nefislerini ilâve rab ittihaz ettiklerini ve
onlara kanun koyma yetkisi tanıyanların da onları rabler edindiklerini
yukarıdaki âyet ve hadislerden öğrenmiş oluyoruz.

Kur'an'ın on dört asır önce getirdiği en büyük
prensiplerden biri de, hangi makam ve mevkide olursa olsun, insana değil; yalnız
Allah'a ibâdet edilmesi prensibidir. İslâm, beşeriyeti saâdete erdirmek, zulmü
ortadan kaldırmak, insana kulluk etmeye sevkeden istismarı yok etmek yolunda
birleşilmesi gerekli olanı belirterek yahudi ve hıristiyanlara bakın nasıl hitap
ediyor: "De ki: Ey Kitap ehli, gelin aramızda birleşebileceğimiz bir kelime
üzerinde toplanalım: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiçbir şeyi
ortak koşmayalım. Bazımız bazımızı Allah'tan başka rablar edinmeyelim!"
(3/Âl-i İmrân, 64)

Kur'ân-ı Kerim, kula kulluğu ortadan kaldırmak
ve sadece Allah' kulluğu tesis etmek üzere gönderilen Kitap olduğu için,
insanların Allah'ı bırakıp hemcinslerinden olan insanlara ibâdet/kulluk etmesini
önlemek amacıyla çeşitli deliller serdetmiş, bu konuda geniş açıklamalar
yapmıştır: "Hiçbir insana yaraşmayacak/yakışmayacak bir şey varsa, Allah'ın
kendisine Kitap, hikmet ve nebîlik vermesinden sonra onun insanlara: 'Allah'ı
bırakın da bana kul olun' demesidir. Tam aksine o; 'Kitabı öğrendiğiniz ve
okuduğunuz yönüyle Allah'a kul olun' der. O, size: 'melekleri ve peygamberi ilâh
edinin' diye emretmez. Siz müslüman olduktan sonra size hiç imansızlığı emreder
mi o?" (3/Âl-i İmrân, 79-80) İstisnasız bütün peygamberler: "Ey kavmim,
Allah'a ibâdet edin; sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur." (7/A'râf, 59, 65,
73, 85; 12/Yûsuf, 40; 11/Hûd, 1-2; 16/Nahl, 36) buyurmuşlardır.

Tarihe ibret nazarıyla baktığımız zaman çok
değişik ve çeşitli şirk görüntüleri içerisinde insanların bazı bilge kimseleri
veya kimi peygamberleri ilâh kabul ettiklerini görüyoruz. Mesela, bazı kimseler
tarafından peygamber olduğu iddia edilen ve en azından yüce vasıflara sahip
bilge bir kimse olduğu herkesçe kabul edilen Buda, sağlığında ilâhlık iddia
etmemiş, bilâkis insanları Allah'ı tek ilâh edinmeye çağırmış olduğu halde,
tâbîleri onu ölümünden sonra ilâh edinmiş ve ona tapmışlardır.

Aynı şekilde Hz. İsa (a.s.) sağlığında
kendisinin, Allah'ın kulu olduğunu ilân etmiş ve insanları da sadece Allah'a kul
olmaya çağırmış olduğu halde, vefatından hemen sonra, bizzat kendi kavmi
tarafından ilâh kabul edilerek Allah'a şirk koşulmuştur. İslâm bu tür bir
sapıklığın önüne geçmek için deliller getirmiş ve bunun şirk olduğunu her
fırsatta vurgulamıştır. Kur'an, kullara kulluğu ortadan kaldırarak yeryüzünde
hâkimiyeti sahte ilâh ve rablerin elinden çekip alarak sadece Allah'a
vermek için delil üstüne delil getiriyor ve bu noktanın son derece önemli
olduğunu insanlara ısrarla vurguluyor.

[1]



[1] Mehmet
Kubat, Kur'an'da Tevhid, Şafak Y. s. 132