Fecir | Konular | Kitaplar

Hayvanlara Tapma ve Bunun Menşei

Hayvanlara Tapma ve Bunun Menşei



Hayvanlara Tapma
ve Bunun Menşei



 

Özellikle muvahhid bir mü'minin selim aklı,
insanın nasıl olup da Yaratıcısını bırakıp, basit bir maddeden ibaret taşa,
demire, betona; bunlardan yapılmış heykele/puta ya da kendinden daha âciz, daha
düşük yaratıklar olan hayvanlara taptığını anlamakta zorluk çekebilir.
Anlayamamasında da haklıdır; ancak unutulan bir şey var, o da; müşriklerin
müslümanlar gibi olmadıkları, akıllarını kullanmayıp hayvanlaştıkları ve hatta
hayvandan daha aşağı seviye göstermeleri. Ancak Allah'a İbâdet/kulluk yapan
kimse, aklını vahiy ve fıtrat istikametinde kullanıp Allah'tan başkası önünde
eğilmez;   izzetli, onurlu, şahsiyetli ve özgür olabilir. Ancak mü'min,
yeryüzünde halife olduğunu, diğer yaratıkların insan için yaratılıp onun emrine
boyun eğecek şekilde hizmetine verildiğini kabul ederek, buna teşekkür/şükür
için sadece Allah'a İbâdet ve itaat edilmesi gerektiğine inanır.

Allah'a teslim olup sadece O'na kulluk yapmamak
için olmadık gerekçeler üretmeye kalkan insanın, fıtratındaki inanma ihtiyacını
doğru yöne kanalize edemeyince ne kadar alçaldığının bir örneğidir hayvanlara
tapmak. Sonu şirkle, hayvanlara tapmayla  sonuçlanan bu tavır, tevhidin hayata
yeterince aksettirilemediğinden, tavhidî bilinç ve yaşayıştan tâvizler verilerek
giderek unutulmasından ve bu boşluğun başka şeylerle doldurulmasından
oluşmuştur. Tabii ki, imtihan için verilen irâdenin şeytan, hevâ/kötü arzular
gibi soyut ve zâlim/müşrik yöneticiler gibi, egemen güçler gibi somut
saptırıcıların da  rolü olmuştur, olacaktır.

En büyük ahmaklık ve aşağılık olan hayvana tapma
ile sonuçlanacak yol, büyük bir ihtimalle, tevhidden önemsiz görülen sapmalarla,
küçük tâvizlerle başlamıştır. Şirke meyil de, bazı varlıklara gerektiğinden
fazla değer vermekle başlamış, tevhidden tâviz veren insanlar, görmedikleri için
uzakta kabul ettikleri Allah'a böyle aracılarla ulaşabilecekleri saflığına
kapılmıştır. Giderek bazı basit maddî varlıkları, elleriyle yaptıkları
heykelleri, ya da değersiz bir hayvanı sevgi veya korkunun, ya da her ikisinin
yöneltildiği bir kutsal varlık olarak düşünmüşlerdir. Başlangıçta sadece birer
sembol olarak gördükleri totemlerini, kutsallaştırarak tanrısal bazı özellikleri
olan, küçük tanrı, yarı tanrı ve tanrı  kabul etmeye başlamışlardır. Sonu esfel-i
sâfilîn olan çıkmaz yola insan, tevhidden ve selim akıldan küçük sapmalarla
sürüklenmiştir. İnsan, animizm denilen cansız varlıklarda bir ruh kabul etme
anlayışını, şeytanî teorilerle hayal ve zanna dayalı yorumlarla totemleştirip
kutsallaştırmıştır. Bundan sonrası, kendiliğinden gelmiş ve insana gerçek
anlamda hiçbir fayda ve zarar veremeyecek, yol gösteremeyecek basit varlıkların
putlaştırılmasına geçilmiştir.      

Bazı hayvanları kutsal kabul edip onlara tapmak,
çok eskidir ve totem anlayışından türediği kabul edilir. Birçok ulus, farklı
hayvanları kutsal saymış, nice ulus ve kavim de hayvanları tanrı kabul etmiştir.
Özellikle eski Mısır, hayvana tapmanın bütün çeşitlerini yüzyıllar boyunca
sürdürmüş bir ülkedir. Eski Mısır'da öküzlere, ineklere, kedilere,
leyleklere, timsahlara, farelere, su aygırlarına tapılmıştır. Öyle
anlaşılıyor ki, bazı hayvanların zararından kaçınmak ve korunmak için o
hayvanlara tapınılmış, bazıları da üstün özellikler vehmedilerek
kutsallaştırılmıştır. Ünlü tarihçi Herodotos, kulakları ve ön ayakları
mücevherlerle süslü kutsal timsahlar gördüğünü yazmaktadır.

Bazı arkeologlar, yaptıkları kazılarda kutsal
boğaların yerleştirilmiş olduğu sandukalar içinde özel mezarlar bulmuştur.
Anlaşılıyor ki, tevhid dininden uzaklaşan eski insanlar için hayvan, insandan
çok daha esrarlıydı. Milâttan önce 6. yüzyılda Mısır'a saldıran İranlılar,
savaş taktiği olarak ordularının önüne kedilerle leylekleri yerleştirmişlerdi.
Mısırlılar, karşılarında tanrılarını görünce onlara karşı silâh kullanma gücünü
gösteremediler. Hindistan'da ineklere, timsahlara, fillere ve maymunlara;
Finlandiya ve Kuzey Sibirya'da ayılara; Pasifik okyanusunda kertenkeleye;
Afrika'da aslanlara ve yılanlara; Girit'te boğalara tapılmıştır. Birçok eski
Yunan klanları hayvan adları taşımaktadır.

Tarihsel süreçte hayvan tapımı,
hayvan-tanrılardan hayvan başlı tanrılara, onlardan da tanrıların arkadaşı
hayvanlara geçildiğini göstermektedir. Mısır tanrıları çeşitli hayvanlarla
simgelenmiştir. Ptah ve Osiris, Apis öküzünde belirmektedir. Hathor inek,
Horus leylek, Ganeş fil, Toth maymun, Kepre bokböceği kafalıdır. Yunan
tanrılarının yanlarından hiç ayırmadığı çeşitli hayvanlar vardır; Zeus'un
kartalı, Athena'nın baykuşu, Apollon'un kertenkelesi bu gibi tanrı
arkadaşı-hayvanlara örnektir.

Yunan tanrılarının çoğu çeşitli serüvenlerinde
çeşitli hayvan kılıklarına girerler.
Meselâ, Zeus kuğu kuşu kılığına girerek Leda'yı, boğa kılığına girerek Europa'yı
kaçırır; İo inek kılığına girerek dünyayı dolaşır. Hint tanrıları ve Buda,
çeşitli avatar'larında değişik hayvan kılıklarına bürünürler. Mısır inançlarında
tanrı Ra, bir yumurtadan kaz biçiminde  çıkar  ve  uçmaya  başlar, onun uçuşuyla
göğün karanlığı aydınlanır ve yeryüzü canlanır. Slav inançlarında Vseslaviç kimi
yerde kurt, kimi yerde kartal kılığına girer; bir savaşta da sansar kılığına
girip düşmanın silâhlarını kemirir, bütün ordusunu karınca kılığına sokup
düşmana saldırtır.

Çeşitli inançlarda tanrılık niteliğindeki gerçek
hayvanların yanında, tasarlanmış mitolojik hayvanlar da vardır. Çinlilerin
ejderleri, Hintlilerin naga adlı çok kafalı yılanları, makara adlı deniz
canavarları, garuda adlı acaip kuşları bu hayal ürünü hayvanlardandır.



[1]     

Çok eski zamanlardan günümüze kadar çeşitli
hayvan türleri, dinî açıdan ya İbâdet objesi ve aracı olarak saygı görmüş veya
bir kütle ilgili kabul edilmiştir. Mitolojilerde bolca işlendiği gibi,
hayvanların bilgeliğini, sihir veya kehânetteki fonksiyonlarını açıklamaya
yönelik çok sayıda efsanenin bulunduğu bilinmektedir.

Hayvanlarla ilgili dinî inançların, tarihin çok
eski devirlerinden beri var olduğu bilinmektedir. Özellikle tabiat üstü güç
taşıdıklarına ilişkin inançlar Neolitik dönem öncesinde insanlarla aralarında
geçen mücâdelenin başlangıcına kadar çıkarılabilir. Tarih öncesi dönemlerdeki
avlanmaya dayalı yaşama biçiminde insanların hayvanları yakından tanımaları bu
konudaki dinî inançlar yönüyle hayvanlara saygı duyulması yolunun açılmasına
sebep olmuştur. İnsan ve hayvan arasındaki bu ilk ilişkinin sonucunda oluşan
inançlar, hayvanın kanı içerisinde bulunduğuna inanılan bir ruh (can) fikri
etrafında biçimlenmiştir. Buna göre ruh bir anlamda kanda ikamet eden maddemsi
bir varlıktır.

Özellikle Sâmî kavimlerde görüldüğü haliyle kan,
ruh veya hayat bahşedici bir unsur olarak kutsaldır ve boş yere akıtılmaz veya
ancak belli dinî amaçlarla akıtılabilir. Bundan dolayı kan serpme, törenlerin
vazgeçilmez rüknüdür. Aynı şekilde Sâmî kavimlerle sınırlı kalmayan inşâ edilmiş
bir mekânın, kutsal sayılan bir alanın, yeni inşâ edilen bir yapının veya bir
nesnenin hayat kazanması ya da uğur getirmesi için hayvan kanı akıtılması
geleneği de bu inançla yakından ilgilidir.
Öte yandan kanın yeni bir hayat bahşettiği inancıyla (İslâm dışı) kurban fikri
arasında da yakın bir bağ vardır ve kanlı kurban kavramının oluşmasına zemin
hazırlayan başlıca unsurlardan biri budur. Hatta işlenen bir suçun, kan
dökmekle, yani yeni bir hayat bahşetmekle telâfi edilebileceği inancı da hayvan
kurban etme fikrini pekiştirmiştir denilebilir.

Günümüzde hâlâ geçerliliğini sürdüren, kültürlü
kültürsüz hemen her ülkedeki câhiliyye insanını etkileyen fallara konu olan
burçlar da, çoğunlukla hayvan adlarını alan burçlar aracılığıyla gündeme
getirilmektedir. Günümüzde bazı ilkel topluluklarda da sıkça rastlanan bir başka
inanç ise, hayvanın kehânet veya falcılıkta kullanılmasıdır.
Genel olarak tarih boyunca hayvanların kehânette kullanılması ikiye
ayrılmaktadır.

a) Hayvan hareketlerini gözlemek. Buna göre kuş,
yılan, balık, bazen deve, koyun vb. hayvanların hareketlerine bakarak istenilen
şeyin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda bir kehânette bulunulur. Özellikle
totemlerden seçilen bu "kâhin hayvanlar"ın, tabiat üstü yetenekleriyle kabile
fertlerine mesaj iletecekleri inancına dayanan bu kehânette bilhassa hayvanın
gidiş istikameti, çığlığı veya izi değerlendirilmiştir. İnsanlara öğüt veren
"bilge hayvanlar" mitosu da bu inançla ilgilidir.

b) Hayvanların iç organlarına bakarak gelecekte
vuku bulacak şeyleri önceden kestirmek. Bedenin merkezî organı olarak düşünülen
karaciğer, birtakım bölgelere ayrılarak bu bölgeler üzerinde görülen şekillerin
hayalî yorumuna dayanılarak gelecekten haber vermeye çalışılmıştır. Bu tip
kehânetlerde zaman zaman kalp, kemik, böbrek gibi başka organlar da
kullanılmıştır. Bazen bu organlar kötü güçleri uzaklaştırma veya tılsım gibi
sihrî amaçlar çerçevesinde de değerlendirilmiştir.

Bu bağlamda bir başka inanç biçimi de totem ve
hayvan arasındaki münasebet sonucunda ortaya çıkmıştır. Kabilenin hayatını
sürdürmesine katkıda bulunan veya kabilenin varlığını tehdit eden hayvanlar
totem sayılmış, ayrıca bu hayvan totemler kabilenin veya fertlerin şahsî
sembolleri haline getirilerek insanlar arasında bir nevi iletişim sistemi
oluşturulmuştur. Diğer taraftan totem sayılan hayvanın gücüne kavuşabilmek için
o hayvanın hareketlerine benzetilerek yapılan danslar da özellikle şaman
konumundaki insanların öteki âleme geçmek için başvurdukları temel metodun
dayanağını teşkil etmiştir.

Yakındoğunun zengin hayvan varlığı, dinî
inançlara doğrudan doğruya yansımıştır. Batı İran ve Anadolu'dan Mısır'a,
Mezopotamya'dan Kafkasya'ya kadar uzanan bu geniş coğrafyada geliştirilen
hayvanlarla ilgili inançlar birbirine çok benzemektedir. Bunun en önemli sebebi,
fauna içinde yer alan ortak hayvanların sayıca fazla olması ve bölgedeki göç
güzergâhlarının aynı yolları izlemesidir. Bununla birlikte farklı coğrafyalarda
aynı hayvanlara daima aynı rol ve sembolik değerlerin yüklendiği söylenemez.



 

 





[1] Orhan
Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, Remzi Kitabevi, s. 231