Fecir | Konular | Kitaplar

İslâm'da Laiklik Yoktur

İslâm

İslâm'da Laiklik
Yoktur:

Laiklik, geniş ve basit tanımı ile, dinin
siyasal hayatın dışına itilmesi, din adamları sınıfının devletin siyasal
hayatında din adına etkin olmalarının engellenmesi diye ifade edilecek olursa,
peşinen şunu hatırlatmamız gerekmektedir: Evvelâ İslâm'da batıda bilinen
şekliyle bir "din adamları" sınıfının varlığı sözkonusu değildir. Dolayısıyla
böyle bir sınıfın din adına siyasal etkinliklerde bulunmalarından ve devletin
siyasetinde aktif bir rol oynamalarından söz edilemez. Çünkü böyle bir sınıf yok
ki, bu sınıfın icrâ edeceği fonksiyon kabul veya redde konu olsun.

İslâm inancına göre Allah her şeyi yaratandır.
O, her şeyi bilendir. İnsanı yaratan olduğu gibi, her asırda, nelere muhtaç
olduğunu, dünya ve âhirette mutlu olmasının nelere bağlı olduğunu tam ve en
kâmil anlamıyla O bilir. Dolayısıyla O'nun insanların dünya ve âhiret
mutluluğunun elde edebilmeleri için teklif ettiği düzen olan İslâm'da, dünya ve
âhirette her bakımdan huzurlu olabilmeleri için insanların gerek duyabilecekleri
her şey vardır. Bugün için gerek duymadıkları fakat zamanla ihtiyaç
hissedecekleri şeyler de, günümüz müslümanları tarafından bilinse de bilinmese
de, ellerinde bulunan Kur'an ve Sünnette yeteri kadarıyla mevcuttur. Kıyâmete
kadar gelecek bütün insanların ihtiyaçları için de durum, aynen böyledir. Diğer
taraftan, Kur'an'ın içeriğine gelişigüzel dahi olsa bir göz atılacak olursa,
görülür ki, Kur'ân-ı Kerim müslümanların ibâdet ve âhiret hayatıyla ilgilendiği
kadar, dünyadaki ilişkileriyle de ilgilenmiştir. Hatta dünyevî ilişki olarak
değerlendirilen birçok alana dair açıklamaları, dinî ya da uhrevî ya da vicdanî
olmakla nitelendirilen ilişkilere kıyasla daha etraflıdır.

Elbette İslâm, bu hükümler arasında laik bir
düşünüşün etkisi ile ayrım yapmaz, dünya işi, âhiret işi; din işi, devlet işi
gibi ayırmaları kabul etmez. Çünkü Kur'an, bunların hepsinin aynı şekilde ve
hepsine ayrım gözetmeksizin müslümanların aynı önemi vermelerini ve aynı gayreti
göstermelerini istemiş ve hepsini birlikte uygulamaya geçirmelerini emretmiştir.
O yüzden İslâm'da dünya işi, âhiret işi yoktur. Her şey ibâdet ve cihaddır;
ya Allah'a ya da tâğuta kulluk. Siyâseti ibâdet, ibâdeti siyâset olan bir dindir
İslâm. Dini devletten ayırdığınızda devlet dinsiz; devleti dinden ayırdığınızda
din, devletsiz ve güçsüz olur. Dinle devlet, etle kemik gibidir. Devlet,
vücut ise, din de o vücudun canıdır, ruhudur. Bu ikisini birbirinden ayırmak,
insanı/insanlığı katletmektir, cinâyettir. Kur'ân-ı Kerim'de, meselâ
miras hükümlerine, evlenme ve boşanmalara, alışverişe ve diğer akidlere, savaşa,
suç ve cezalara dair açıklamalar, sözgelimi namaza ve hacca dair açıklamalara
göre daha ayrıntılıdır. Ama hepsine riâyet etme gereği, aynı titizlik ve
tâvizsizlikle vurgulanmaktadır. Kur'an'ın en azından bir defa, başından sonuna
kadar ciddî bir şekilde anlamıyla birlikte okunması, bu sözün isbatı için
yeterlidir. Durum bu iken, Kur'an'ın "Dinde zorlama yoktur" ilkesi ile,
"Sen onlar üzerinde bir zorba değilsin" gibi buyruklarının İslâm'ın da
laikliği kabul ettiğine delil olarak gösterilmesinin, gaflet değilse, ancak
ihânetle izahı sözkonusudur. Safça, riyâkârca veya bazılarının münâfıkça
niyetlerle bu tür delillendirmelere kalkışmasının ilmî değerinden söz edilemez.