Fecir | Konular | Kitaplar

Mum Yakmak

Mum Yakmak



Mum Yakmak:



 

Türbe, mezar, tekke vb. yerlere mum yakma âdeti,
eski câhiliyye çağından kalma âdetlerindendir. Arkeologların çoğu bu âdetin en
ilkel ateş kültü ile ilgili olduğuna kanidirler. Yani "ateşe tapınmak"tan kalma
bir âdet olduğu söylenilmektedir. Eski çağlarda yalnız "aziz" sayılanların
değil; başka ölülerin de mezarlarında yahut öldükleri yerde mum veya ateş yakmak
bir nevi kurban sayılırdı. "Türbelerde kandil (mum) yakmak âdeti, Fenikelilerden
intikal etmiş bir an'anedir. Fenikeliler Sur şehrinin koruyucusu ve tanrısı olan
Melkâres'in heykeli önünde devamlı kandil (mum) yakarlardı." (Hurâfâttan
Hakikate, M. Şemsettin Günaltay, s. 298)

Hıristiyanlıktan önceki Helenler ve Romalılar'ın
da mezarlarında ve mezar taşları üzerinde meş'aleler yaktıkları bilinmektedir.
Bunlar Hıristiyan olduktan sonra da bu âdetlerini bırakmamışlardır. Bu Paganizm
kalıntısı âdet, daha sonraları hıristiyan din adamları tarafından kitaba
uydurulup mum yakma şeklinde dinî âyinlere sokulmuştur. Hıristiyan din
adamlarının izahlarına göre güya bu âdet, ilk hıristiyanların karanlık mağara ve
Katakomplarda gizlice İbâdet ettikleri zaman yaktıkları mum ve meş'alelerin
hâtırası imiş (Hurâfeler ve Menşeleri, Abdülkadir İnan, s. 43). İslâm'da câmi
duvarına, kabir taşına, mezar taşına, türbelere, yatırlara mum yakılır diye bir
davranış kesinlikle yoktur. Bunlar Türklere de hıristiyanlar aracılığıyla müşrik
ve mecûsilerden geçmiştir.

Kabir başına, mezar taşına mum yakan kişi,
oradaki yatırla kendini bütünleşmiş, ondan bir parça olmuş gibi kabul ediyor ki,
bu büyük bir hatadır ve şirktir. İslâm'a göre insan, ancak Allah'a ilticâ eder
ve O'na sığınır. O'nun dışındaki varlıklardan medet ummak tevhide ters düşen
büyük bir yanlıştır. Bu itibarla kabirlerde mum yakma âdeti, bâtıl bir inanç ve
hurâfedir. Ayrıca, halk arasında yaygın olan bir yanlış inanç da, cenâze çıkan
odada 40 gün ışık yakılmasıdır. Güya ölü çıkan odada 40 gün ışık yakılırsa,
ölünün ruhu geldiği zaman karanlıkta kalmaz, evini ve odasını daha çabuk
bulurmuş.

Malı israf etmek, başka ümmetlere benzemek gibi
iki haramı birden işleten bu tür hurâfelerden kesinlikle uzak bulunmak gerekir.
Tevhidi gölgeleyici, müslümanları tevhid inancından şirke sevkedici bu çirkin
putperest âdetlerinden medet umanlar, putlardan fayda bekleyenler gibi
kendilerini aldatmaktan ve etrafa, özellikle yeni yetişenlere kötü örnek
olmaktan başka hiçbir iş yapmış olmazlar. Bu da vebal olarak onlara yeter de
artar bile.

Mum yakarak, çaput bağlayarak, ölülere adaklar
adayarak, murâdına nâil olacağını, hastalığından veya dertlerinden
kurtulacağını, bahtının açılacağını, çocuk doğuracağını sananlar ve yeri
geldiğinde de müslümanlığı kimselere bırakmayanlar, inandıklarını iddiâ
ettikleri İslâm'a, Kur'an ve sünnete ne kadar ters düşmüşlerdir! "Yalnız Sana
İbâdet eder, yalnız Senden yardım dileriz." (1/Fâtiha, 5) âyetini kıldığı
namazın her rek'atında okuyanların, "gazâba uğramış ve sapıkların yoluna tâbi
olmaktan" (1/Fâtiha, 7) Allah'a sığınanların, verdikleri bu söze ve
yaptıkları duâya sâdık kalmalarından daha doğal ne olabilir?

Merhum Mehmed Âkif'in;

"Hurâfeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar,



Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar!" 



mısralarıyla çizdiği yakışıksız görünümden
uzaklaşmaya, İslâm'ın sadeliğinde dinî kişiliği ve sadece Hakka kulluk yapan
izzeti bulmaya çalışmalıdır. Çünkü kurtuluşa giden doğru yolun, böylesi
hurâfelere tahammülü yoktur.