Fecir | Konular | Kitaplar

Muska ve Tılsımların Menşei

Muska ve Tılsımların Menşei



Muska ve
Tılsımların Menşei:



 

Muska ve tılsımların menşei, putperestliğin en
ilkel şekli olan "fetiş"tir. Bu inançta olanlar, bazı nesnelerde uğur veya
uğursuzluk bulunduğuna inanırlar. Kişi, uğurlu saydığı nesneyi boynuna asar veya
yanında taşır. Bu nesne bir bitki, kurt dişi, ayı tırnağı, leylek kemiği, kartal
tırnağı olduğu gibi, bazen kurumuş bir böcek hatta bazı taş parçaları vb.
olabilir.

Bu nesneleri taşıyanlar, çeşitli hastalıklardan,
belâ ve kazalardan korunacaklarına inanırlar. Hâlâ bazı nesneleri "uğur
getiriyor" inancıyla boynunda ya da yanında taşıyanlar bulunmaktadır. İslâm'ın
fıtrata, akla ve ilme uyan güzel esaslarına inanmamakta direnen nice insan,
böyle safsatalara kolaylıkla inanabiliyor, dolayısıyla Kur'an'ın "onlar
akıllarını kullanmayan akılsızlardır" ifadesini her an farkında olmadan
doğruluyorlar. Günümüzde üniversite gençliği ve sosyete semtlerinin kültürlü
geçinen kesimlerinde gittikçe bu tür "uğur taşları" vb. yaygınlaşmakta,
İslâm'dan uzaklaşan insan ne kadar komik ve aşağılık olmaktadır!

Daha sonraki dönemlerde kâğıt parçaları üzerine
yazılmış dinî formüller veya tuhaf işaretlerle çizilmiş muska ve tılsımlar,
fetişlerin yerini aldı. Muska ve tılsımların en eski şeklinin Mısır'da bulunduğu
belirtilir. Eski Romalılar da, hastalıklardan ve zehirlenmeden korunmak için
acayip işaretlerle yazılmış veya çizilmiş muska tılsımları kullanmışlardır.
İsrâiloğullarına gönderilen peygamberler de, putperest kavimlerden geçen, kendi
dönemlerinde yaygın olarak kullanılan fetiş ve tılsımları yasaklamışlardı. Buna
dair eski Ahid'de (Tevrat'ta) rivâyetler vardır (Meselâ, bkz. Kitab-ı Mukaddes,
Tekvin, Bab 35, s. 35). Hırisitiyanlıkta da muska ve tılsımlara inanmak çok
yaygındı. Hıristiyan din adamları muska taşıma âdetleriyle mücâdele etmişler,
ama pek başarılı olamamışlardır. Milâdî 366 yılında toplanan "Laodice" dinî
kurultayı, muska ve tılsım taşımaya yasaklayan bir karar çıkartıp ilân etmiştir.
Fakat hıristiyan bunları taşımaktan bir türlü vazgeçirememişlerdir. 8. Yüzyılda
Papa II. Gregoare bu bâtıl inançlara karşı şiddetle karşı koydu. Ancak halk
bildiğinden ve gördüğünden şaşmadı. Sonuçta hıristiyan din adamları bu hurâfeye
tâviz vermeye mecbur kaldılar. Muskaların yerine "haç" hıristiyanlık sembolü
olan balık resmi, "Agnus Dei" (Tanrı Kuzusu) yazılı levhacıkları taşımayı
tavsiye ettiler, giderek halkı buna alıştırdılar.

İslâm'ı kabulden evvel yaşamış Türk boylarında
da muska-tılsım kullanma âdeti vardı. Sekiz ve dokuzuncu yüzyıllarda Budist ve
Maniheist Türklerin yaşamış olduğu Doğu Türkistan'da yapılan arkeolojik
araştırmalarda elde edilen malzemeler arasında "tılsım-muskalar", çeşitli dinî
formüller yazılı levhalar, tahtalar vs. eşya bulunmuştur. Budist Uygurların dinî
kitaplarında da tılsım şekillerine rastlanmıştır. Bunlardan üç şekil Alman
Türkologu F. W. K. Müller tarafından neşredilen eski Türkçe Uygur metinlerinden
birinde açıklamalarıyla gösterilmiştir. Müslüman olduğunu iddiâ edenlerin de
kullandıkları muskalardaki tılsımların bir benzeri olan bu şekillerin ifade
ettikleri anlamlar olarak, bunlardan biri için, bir kadın bu muskayı vücudunda
taşısa, kolay doğurur, rahat ve sevinç bulur; diğerinde, Pars yılı doğmuş olan
(şimdiki burçların bir benzeri olsa gerek) kişi, bu tılsımı saklarsa çok mutlu
olur; üçüncüsünde de, herhangi bir kişinin hayvanları çok ölüyorsa, bu tılsımı
kapıya yapıştırsın denilmektedir. (Abdülkadir İnan, Hurâfeler ve Menşeleri, s.
44-47)

Günümüzde muska, tılsım ve sihir yapma işleriyle
uğraşan bazı inanç sömürücüsü kişilerin ellerinde bulunan kitaplar, eski Babil,
Asur, Mısır müşriklerinin, eski Budist ve Şamanist Türklerin kullandıkları
kitaplardan yararlanılarak yazılmıştır. Bu kitaplara inandırıcılığı
kuvvetlendirmek için Kur'ân-ı Kerim'den âyetler,Esmâü'l-Hüsnâ ve bazı duâlar da
ilâve edilmiştir. Muska ve tılsımla ilgili kitaplarda yazılan muska ve efsunlar
incelendiğinde görülüyor ki, birçoğunda bazı âyet ve duâlarla beraber, hiçbir
dile benzemeyen kelimeler de bulunmaktadır. Tılsımcılar, mal ve mülkün
tılsım-muska ile her türlü âfet ve kazalardan korunacağını da telkin ediyorlar.
Bu tılsımlarda Esmâü'l-Hüsnâ, âyet-i kerime ve duâlar sû-i istimal edilmektedir.
Bunların, câhil halkı kandırmak için kullanılmakta olduğu şüphesizdir. Bu
hurâfeler, mü'minlerin inancına, sağlığına, malına ve canına zarar verecek
zırvalardır. İmanı tam olan müslümanlar, bunlara inanamaz.