Fecir | Konular | Kitaplar

Gök Cisimlerinin Putlaştırılıp Bâtıl Ta ı Kabul Edilmesi

Gök Cisimlerinin Putlaştırılıp Bâtıl Tanrı Kabul Edilmesi




Gök Cisimlerinin
Putlaştırılıp Bâtıl Tanrı Kabul Edilmesi
 
a- Güneşe Tapılması: İnsanlık
tarihi, tevhid - şirk mücadelesinin tarihidir. İnsanların bir kısmı, tevhid
çizgisinden ayrılmasa da, hemen her dönemde nice insan,   çeşitli varlıkları
Allah'a ortak koşmuş, Allah'ı bırakıp putlara tapmıştır. İlah yerine konulanlar
içinde, tabiat güçleri ve varlıkları önemli yer tutar.   Tabiattaki birçok
varlık arasında, belki en geniş ölçüde tapınmaya konu olan mahluk güneştir. Eski
Mısır, Asya ve Avrupa'da, Peru ve Meksika'da güneş kültüne çok rastlanır.
Mısır'da Râ, doğan güneş
tanrısıydı. Daha sonra Mısır'da Akhanaton tarafından resmî din haline getirilen
dinin (Aton dini) tek tanrısı, güneş yuvarlağını kişileştiren Aton idi. Evrensel
güneş; sıcaklık, kâinatı aydınlatan ve canlandıran enerji vermesi, parlaklık,
kudret, uzak olduğu halde ışıklarıyla yerde oluşu gibi özellikleriyle insanların
ta'zimine hedef edilmiş olabilir. Hindistan'da Vedizm'de Surya, bir güneş
tanrısıdır. Hintlilerde olduğu gibi İranlılara da mahsus bir güneş tanrısı olan
Mitra (yahut Mithra), ışık ve hak tanrısıdır. Mani dininde, güneş ile aya dua
etmek yer alıyordu. Cermenlerde ve Romalılarda da güneşe tapılırdı. Romalılarda
güneş tanrısı "sol invectus (yenilmez güneş) için bir tapınak vardı. Şintoizmde
güneş tanrısı olan Amaterasu, İdzanagi'nin sağ gözünden, ay tanrısı olan Tsuki-Nokami
ise sol gözünden düşen damladan doğarlar. Sümerler güneş, ay, zühre gibi
yıldızların tanrılaşan ruhlar olduğuna inanırlardı. Bazılarına göre, güneşe
tapanlar, onun akıl ve ruhu olan bir melek olduğunu, bütün süflî varlıkların
kaynağı bulunduğunu düşünür, putlarla da temsil ederler.
Arabistan'da güneşe tapıldığı
da bilinmektedir. "Abdu şems" gibi isimler de bunu göstermektedir. Bazılarına
göre el-Lât veya Semud kavmindeki İlât, güneşi temsil etmiş olmalıdır.
Yazıtlardan öğrenildiğine göre Güney Arabistan'da yaşayanlar, bariz surette aya,
güneşe, yıldızlara tapmışlardı. (6)
b- Aya Tapılması: Aya tapınma
da, yaygın şirk şekillerinden olmuştur. Mısır, İran, Babil, Hindistan,
Yunanistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Meksika, Batı Avrupa'da (Keltlerde) ve
Afrika'da rastlanmaktadır.
c- Yıldıza Tapılması: Eş-Şı'râ
isimli yıldıza bazı Araplar tarafından tapıldığı bilinmektedir. Bunların, Huzâa
kabilesi olduğu söylenir. Allah, bir ayette "Doğrusu, şi'râ yıldızının da
Rabbi O (Allah)'dur." (53/Necm, 49) buyurmakla, böyle şeylere tapmanın bâtıl
olduğunu bildirmiştir. (7)
Hz. İbrahim'in tevhid mesajını
ilettiği toplumun yıldıza, aya ve güneşe tapanlar olduklarını, Hz. İbrahim'in
bunların ilah olamayacağına dair aklî deliller sunmasından anlıyoruz. Irak'ta
yaşayan Kildanîlerin bu inancı ve bâtıl tanrıların durumları anlatılır ki,
düşünülsün; bu tür şirkten vazgeçilsin (Bkz. 6/En'âm suresi 76-79. ayetler).
Fahreddin Râzi, heykellerden
yapılmış putlara tapmanın, temelde yıldızlara tapmanın sembolü olduğunu ifade
ederken, yıldızlara tapmanın özelliklerini de açıklar:
Âlimlerin pek çoğu şunu
söylemişlerdir: Bazı müşrik insanlar, bu âlemin durumlarının değişmesinin
yıldızların durumlarının değişmesine bağlı olduğuna inanmışlardır. Bu inançta
olanlar, yıldızların durumunu gözetleyerek bu dünyada meydana gelen mutluluk ve
mutsuzlukların, yıldızlardaki talihlerine bağlı olduklarına inanmışlardır.
Onlardan bir kısmı, yıldızların varlıklarının zatları gereği olduğuna, bu
âlemleri de onların yarattığına inanmışlardır. Yine onlardan bir kısmı, bu
yıldızların en büyük ilahın mahlukları olduğuna, bu yıldızların da âlemin
yaratıcısı olduğuna inanmışlardır. Birinciler, bu yıldızların gerçekte ilah
olduklarına, ikinciler de onların, Allah ile insanlar arasında vasıta
olduklarına inanmışlar, böylece onlara ibadet ve inkıyatla meşgul olmuşlardır.
Sonra ise, yıldızların çoğu zaman gözlerden gizli olduklarını görünce, onlar
namına bazı putlar edinmişler ve bu putlara ibadetleriyle de bu gök cisimlerini
kast ederek ve yıldızların görünmeyen gölgelerine yaklaşarak putlara tapınmaya
yönelmişlerdir. Derken zaman uzayınca, yıldızların isimlerini aradan çıkarıp
sadece bu heykellere tapınmaya başlamışlardır. İşte bunlar, gerçekte yıldızlara
tapan kimselerdir. (8)
Yunanlılar, İskender'den önce,
kendileri için ruhânî kuvvetlerin ve ışık saçan gök cisimlerinin isimleri ile
tanınan birtakım heykeller yapmaya ve onları kendileri için bizzat ma'bud kabul
etmeye yöneldiler. Dahhâk'ın San'a şehrinde Zühre yıldızı adına inşa ettiği
Gumdân tapınağı, puthanelerin meşhurlarındandır. Hz. Osman (r.a.) bu puthaneyi
yıktırmıştır. İran hükümdarı Menûşehr'in ay adına inşa ettiği Nevbahar-ı Belh
isimli puthane de meşhur tapınaklardandır. (9)   
Kur'an-ı Kerim, güneş ve ayın
Allah tarafından hizmete âmâde kılınmasını, O'nun büyük nimetlerinden olarak
zikreder (16/Nahl, 2; Zümer, 5). Onların sayma ve ölçü vesileleri (6/En'âm, 96)
olmak, aydınlatmak (10/Yûnus, 5; 71/Nuh, 16) gibi faydaları vardır. Bütün
özellikleriyle, Allah'ın ayetlerindendirler (41/Fussılet, 37). Bunlar, belirli
bir zamana kadar görevlerini yapacak, süreleri dolunca dürülüp toplanacaklardır
(81/Tekvir, 1). Allah, güneşe ve onun kuşluk zamanındaki parlaklığa kasem
etmekle (91/Şems, 1) ona bir değer verdiğini gösterir. Öyleyse insan onlara
değil; onları yaratan ve teshir eden Allah'a şükür ve ta'zim etmelidir.
Kur'an, Sebe' halkının güneşe
tapmalarını vesile ederek, bu ibâdetin sapıklık olduğunu söyler (27/Neml,
24-25). Bir ayette de, bütün insanlara, mutlak olarak şunu ilân eder: "Gece
ile gündüz, güneş ile ay Allah'ın varlığının ayetlerinden/belgelerindendir.
Güneşe ve aya secde etmeyin; eğer Allah'a kulluk etmek istiyorsanız, bunları
yaratana secde edin." (41/Fussılet, 37) Burada şöyle bir işaret bulunabilir:
Bu varlıklara tapanların en azından büyük bir kısmı, Allah'a inanıyor ve ibadet
ediyorlardı, dolayısıyla bu gök cisimleri, bağımsız tanrılar değillerdi. Fakat
onlara tapanlar, onları ibadetlerinde şerik / ortak koşuyorlardı. Allah, bu
yaratıklara tapınmayı bırakıp, ibadetin onları yaratan'a tahsis edilmesini
emrediyor. İslamiyet, tapınma secdesi olmasa bile, öbür mahluklar gibi bunlara
da ta'zimi yasaklamıştır. (10)
d- Gök'e Tanrılık İsnâdı, Eski
Türklerin Gök Tanrısı: Şamanlık inancına bağlı Türklerin Gök Tanrısı anlayışında
gök, cisimleştirilmiş, somut tanrısal bir varlık olarak kabul edilmiştir. (11)

"Gök Tanrı" anlamında eski
Türkler, "Tengri" "Tangrı" diye isimlendirdikleri bir iyilik tanrısına
inanıyorlar, bunun gök olduğunu kabul ediyorlardı. (Orta Asya Türklerine göre bu
Gök Tanrı;  yeryüzünün,  insanların  ve   görünür   görünmez   her   varlığın  
yaratıcısıdır.   İnsanların yaşantıları arasında dengeyi o sağlar, O, bütün
kâinatın efendisidir. (12)  (Türkçe "Tanrı" kelimesi, aslında bu şirk unsuru
olan Gök Tanrı anlamında olduğundan Allah için kullanılmamalıdır.)
Gök Tanrı kültünün hemen bütün
Orta Asya Türk toplumlarında çok köklü bir inanç olması sebebiyle etkisi, İslam
sonrası dönemde dahi kendini göstermiştir. Bu kültün İslamî döneme mahsus bazı
metinlerde de ortaya çıktığı müşahede olunmaktadır. (13)