Fecir | Konular | Kitaplar

Günümüz ve Modern Müneccimlik .

Günümüz ve Modern Müneccimlik




Günümüz ve Modern
Müneccimlik
 
Müneccimlik, sanıldığı gibi
tarihe karışmış değil; sadece modernleşmiştir o kadar. (Müneccim: Yıldızların
hareketlerinden ahkâm çıkaran kimseye verilen addı. Şimdi bu işle uğraşanlara
astrolog veya medyum deniliyor. Astrolog: Yıldız falına bakan kimse demektir.
Horoskop denilen yıldızların, burçların bulundukları yerin haritasını çıkarıp,
falına bakacakları kimsenin doğum tarihleriyle kıyaslayarak geleceği -gayb-
hakkında hüküm çıkartırlar. İlm-i nücum denilen bu bilime (!) şimdi astroloji
denilmektedir.)   Eski Yıldızname'lerin yerini günlük burçlar, astrolojik
hurafeler almış; müneccimin adı da astrolog veya medyum olmuştur artık. (Yıldızname:
Yıldızların hareketleri ile insanların kaderi arasında var olduğu iddia edilen
ilişkileri konu edinen kitap, astroloji kitabı, horoskop vb. haritalar, fallar)

Günümüz ve Yıldız: Açıkça kâfir
olanların yanında, nice müslümanım diyen insan, hâlâ yıldızların, burçların
insan kaderinde etkili olduklarına inanmaktadır. İki kişi, birbirleriyle iyi
anlaşıp geçinemiyorsa suç onların değildir; sebep yıldızlardır: Yıldızları
barışmıyordur da onun için. Birisi, ün mü kazanmıştır, talihi açılıp meşhur
mu olmuştur; öyleyse onun yıldızı parlamıştır. Herkesçe sevildiği için
onun yıldızı dişidir de o yüzdendir bu sempatiklik. Yok, itibardan düşer,
ününü yitirerek eski şöhreti kalmazsa, sebep; onun yıldızı sönmüştür.
Artık o yıldızı düşük biridir. Biri ölünce, onun yaşayında etkili olan 
yıldızı, onu terkederek başka diyara göçtüğü için o ölmüştür. O zaman bir
yıldız kaydı denilir. Müneccimin, kâhinin; geleceği (her şeyi değilse bile,
çok şeyi) bileceğine hâlâ inanılır ki, gelecekle ilgili değerlendirmelerde
bulunanlara  sen müneccim misin, nereden biliyorsun, diye  sorulur; 
'adam  sanki  kâhin'  denilir.
Yine, bu sapık düşünceye göre
yıldızlar konuşur, vahyeder; onların rasülleri / elçileri ise astrologlar,
medyumlar ve cincilerdir. Yıldızların konuşma dilini anlayan bu sivri akıllılar,
bu mesajları  "yıldızınız diyor ki..." , "burcunuzun durumuna göre başınıza şu,
şu gelecek" diye insanlara para karşılığı tebliğ edilir ki, bu mesaja göre
bilinçlensinler ve ona göre davransınlar.
Haberden, fikirden daha çok
magazine yer veren, yani hangi sanatçı(!)nın karnı ağrıdığından, hangisinin
ayakkabısın ne renk olduğundan bahsedip dört bir yanından resimleyen gazeteler,
bir bahane bulup / uydurup çektikleri resim için yazacakları yazılarda bu
iffetsizleri topluma örnek olarak lanse etmeye çalışırlar. Tabii televizyonların
nice programında da göstere göstere ve haramları cilalayarak bu meşhur edilen
sanatçılar konu edilirken onlar yere sığdırılamaz, göklere çıkarılır. Onlara
yeryüzünde benzeyen eş varlıklar bulunamaz. "Yıldız"dır onlar,  "star"dır, 
"sanat güneşi"dir. Bu sıfatlar, gök cisimlerine tapan topluluklardan miras kalan
isimlendirmelerdir.        
Günümüz ve Felek: "Felek": Gök,
gökyüzü, sema, her gezegene mahsus gök tabakası, yörünge gibi anlamlara gelir.
Çoğulu "eflâk"tır.  Felekiyat: Gök bilgisi, astronomi ilmi demektir. Felekî:
Felekle alakalı,  yani astronomi ile ilgili anlamına gelir. Felekiyun:
Astronomi/gök bilimi ile uğraşanlar demektir. Kur'an'da felek kelimesi, iki
yerde geçer. Bu iki ayette felek; küre, yörünge anlamında kullanılır. "Ne
güneşin aya erişmesi kendine yaraşır, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir.
Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzmektedir." (36/Yâsin, 40) "O, geceyi,
gündüzü, güneşi, ayı yaratandır. Her biri bir felekte / yörüngede yüzmektedir."
(21/Enbiyâ, 33)
Şimdiki bilim açısından
geçersiz olan ve bizim açımızdan da bâtıl görüşe, Batlamyus teorisine göre,
bütün felekleri saran en büyük ve en yüksek feleğe, Atlas feleği denir. Atlas
feleği dönerken diğer sekiz feleği de kendi istikametinde dönmeye zorlar. Bu
dönüş büyük bir özellik taşır. İnsanların talihleri, refah ve mutlulukları
üzerinde değişken ve aksi durumlar ortaya koyar. İşte felekler üzerine şikâyetin
arka planında bu anlayış vardır. Eski zamanlardaki bâtıl inanışa göre, güneş
feleğin ve göğün sultanıdır. Diğer gezegenler de onun çevresinde birer vazife ve
hizmet görürler. Buna göre ay vezir, Utarid kâtip, Merih başkumandan, Müşteri
kadı, Zühal bekçi, Zühre de çalgıcıdır. İlk yedi felekteki gezegen yıldızların
insanlar üzerinde hayırlı ve hayırsız tesirleri olur. Bu tesirler, o yıldızın
etkisinde doğan kişiler üzerinde değişik haller ortaya koyar. Mesela Merih ile
Zuhal uğursuz, Güneş ile Müşteri uğurlu yıldızlardır. Diğerleri ise bazen
uğurlu, bazen uğursuz olurlar. Bu bâtıl inanca göre bu yıldızların yeryüzüne
hakim oldukları aylar, günler ve saatler vardır. Uğurlu saatler ve uğursuz
saatler, böylece insanlar ve onların üzerinde etkili olurlar. İnsanlar da bu
saatlerde başlarına gelenler için şikâyet eder veya memnuniyet bildirirler. (14)
Yıldızların insanın kaderine
hakim oldukları inancı, feleğin kader manasını kazanmasına yol açmıştır.
Araplar, bu anlamda feleğe dehr, İranlılar çarh derler. Bu felek teorisinin, gök
cisimleri ve gök hadiselerinin insanın kaderine hakim olduğu anlayışı ile
birlikte eski bâtıl dinlerde de büyük bir yer ayrıldığını görüyoruz. İslam
kaynaklarının haber verdiği Sabiîler (Yıldıza tapanlar) bunlardır. Yıldızların
kimi uğurlu, kimi uğursuzdur. Yıldızların her biri belli günlere ve saatlere
hakimdir. İlm-i nücum veya yıldız falı ile uğraşanlar, insanın doğduğu gündeki
yıldızların veya burçların durumuna bakarak insanın sağlığını, ahlakını, başarı
derecesini, kısaca kader ve talihini keşfetmeye çalışırlar.
Edebiyatta felek, daha çok
şikâyet yerine kullanılır. Edebiyatın feleğe karşı tutumu olumsuzdur. Çünkü
felek, kıyıcı, zalim ve hilekârdır. Sözüne güven olmaz. Kimse onun elinden aman
bulmamıştır. Aşığı sevgilisinden ayıran, insanı mihnete gark eden, tam amacına
ulaşacağı sırada talihini ters çeviren felektir.
İlkel bâtıl dinlerden, bâtıl
inanışlardan, mitolojiden ve efsanelerden kaynaklanarak halk muhayyilesinde
oluşan felek-kader  münasebeti, feleğin  halk  arasında kambur felek, kahpe
felek       
gibi tabirlerle anılmasına, 
feleğin çemberinden geçmiş gibi deyimlerin oluşmasına sebep olmuştur. Rüzgâr
gülü'ne eskiden çark-ı felek denirdi. (15) Şimdi bu ad, daha çok kumar
oynamak için döndürülen yuvarlak masaya denmektedir.
Duymuşsunuzdur, nice insan,
şartlar uygun gidersa, bir terslik çıkmazsa anlamında felek yâr olursa
der. Güzel, keyifli (daha çok da haram eğlencelerle) bir gece veya gün geçirirse
felekten kâm aldığını söyler; veya anlayışına göre  felekten bir gece
(gün) çalmıştır. Haksızlığa, zulme, felakete uğradıysa,  feleğin
sillesini yemiştir. Talihsizlikten yakınıyorsa, bunu feleğe küsmekle
ifadelendirir. Kendi tecrübeleri ile hayatın iyi ve kötü yönlerini bilen ve her
işin altından kalkanlara  feleğin çemberinden geçmiş denir. Bahtsız
kimselere  felek düşkünü dendiği olur. Dönek, sözünde durmayan anlamında 
felek meşrep denilir. Şaşkınlıktan veya korkudan ne yapacağını bilemez
hale gelen insan da  feleğini şaşıran kimsedir. Ters döndüğü için, bu
kadar kutsal gücü olduğu halde kahpe felektir; gök kubbesinin
yuvarlaklığından dolayı da kambur felektir. İstediğine istediğini yapar
bu felek: Ah bu kambur felek; kimine karpuz yedirir, kimine kelek! Kimine
ceket giydirir, kimine yelek!