Fecir | Konular | Kitaplar

ATALAR DNİ

ATALAR DİNİ



ATALAR DİNİ
 
Tarih boyunca insanlar ya kendi
nefislerine zulmetmiş, ya müstekbirlerin zulümlerine muhatap olmuşlardır. Kur'ân-ı
Kerîm'deki kıssalarda bu iki hâlin haber verildiği sabittir. Peygamberlerin
tebliğine karşı direnen kavimlerin ilk sloganları şudur: "Biz atalarımızın
yolundan ayrılmayız." Zulme ve şirke dayanan sistemlerini, bu slogan ile
korumaya çalışmışlardır. Atalar dini, geçmişe karşı beslenen ölçüsüz saygı ve
sevgi üzerine kurulan bir sistemdir. Kur'ân-ı Kerim'de; "Onlara: `Allah'ın
indirdiği hükümlere uyun!' denildiğinde onlar `Hayır, biz atalarımızı üzerinde
bulduğumuz yola uyarız' dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, hakikati de
bulamamış idiyseler?" (Bakara: 2/170) hükmü beyan buyurulmuş ve bu bâtıl
dinin mahiyeti haber verilmiştir. Mekke müşriklerinin; "Günah işlediğimiz
elbiselerle ibadet edemeyiz" diyerek, Kâbe-i muazzamayı çıplak bir vaziyette
tavaf ettikleri sabittir.[1]
O dönemde Kâbe-i muazzamanın içerisi ve çevresi heykellerle doludur. Haniflerin
"çıplak olarak tavaf etmek doğru değildir. Elbiselerinizi giyiniz" şeklindeki
teklifini kabul etmeyen ve "Biz atalarımızdan bu şekilde gördük. Allah
emretmeseydi, onlar hiç çıplak olarak tavaf ederler miydi?" sualini soran
müşrikler, bu ibadet şeklinde ısrar etmişlerdir.[2]
Bunun üzerine; "Onlar (müşrikler) bir hayâsızlık yaptıkları zaman: `Biz
atalarımızı bunun üzerinde bulduk, Allah da bize bunu (fuhuşla ameli) emretti'
derler. O iman etmeyenlere söyle; Allah hiç bir zaman fahşâyı emretmez.
Bilmeyeceğiniz şeyleri Allah'ın üzerine mi (atıp, iftira ederek) söylüyorsunuz."
(A'râf: 7/28) ayet-i kerimesi inzal buyurulmuştur.
Cahiliyye
döneminde müşriklerin, Kâbe-i muazzamaya hürmet ettikleri, her yıl örtüsünü değiştirdikleri
ve oraya ibadet niyetiyle gelenlere ikramda bulundukları malûmdur.[3]
İbadeti ve duayı teşvik niyetiyle, birbirlerini alkışladıkları ve ıslık
çaldıkları da nass ile sabittir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Onların (müşriklerin)
Beytullahdaki duaları ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan (alkışlamaktan) başka
birşey değildir. (Ey müşrikler) devam ede geldiğiniz o küfrünüzden dolayı, artık
tadın azabı!" (Enfal: 8/35) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam Fahruddin-i Razi,
bu ayet-i kerimenin tefsirinde: "Allahu Teâlâ (cc) kâfirler hakkında, `Onlar
Beyt-i haramın sahipleri değildirler' buyurmuş, daha sonrada müşriklerin
dualarının ancak el çırpmak ve ıslık çalmak olduğunu haber vermiştir. Keşşaf
sahibi şöyle demektedir: `Âyette geçen muka kelimesi, fûal vezninde bir kelime
olup ıslık çaldı manasına gelir Tasdiye kelimesine gelince, bu el çırpmak
demektir."[4]
diyerek meseleyi izah etmiştir. Abdullah ibn-i Abbas'dan (ra) gelen rivayette de
Mekke müşriklerinin bu dua şekli üzerinde durulmuştur. Hevâya tâbi olmak, her
türlü felaketi beraberinde getirebilir. Resûl-i Ekrem'in (sav): "Cennetin
etrafı nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle, cehennemin etrafı da şehevî arzularla (hoşa
giden şeylerle) çevrilmiştir"[5]
mealindeki mübarek ikazını dikkate almak gerekir. Atalarını
bahane ederek hevâlarına (nefs-i emmarelerine) uygun bir hayat yaşayanların
mantığı ile günümüzdeki resmî ideolojinin dayandığı mantık arasında bir fark
yoktur. Hesap gününe hazırlanan müminlerin, atalar dininin mensuplarına
muhalefet etmeleri, alkıştan ve ıslık çalmaktan uzak durmaları zaruridir. Zira
alkış ve ıslık çalma fiilleri, atalar dininin ibadet şekilleri ile ilgilidir.
Heykeller önünde saygı duruşunda bulunmak, müşrik olan ehl-i kitabın
hastalığıdır. Atalar dinine mensup olan çağdaş zâlimlerin ve müşriklerin
âdetlerini taklid etmek caiz değildir. Resûl-i Ekrem in
(sav): "Kim bir kavme benzerse, o da onlardandır."[6]
mealindeki mübarek ikazına uymakta zaruret vardır.

[7]

 




[1]
İmam-ı Alûsî, Ruhû'l-Meani, Beyrut 1985, c. VIII, sh. 109. Aynca, Ebu1-Hasan
en-Nedvî, Dört Rükün, Konya 1969, sh. 299.




[2]
Mecmuatû't-Tefâsir, İstanbul 1979, c. II, sh. 540 (Kadı Beyzavî bölümü).



[3]
Geniş bilgi için bkz., M. Ali Sabuni, Ahkâm Tefsiri, İstanbul 1984, c. II,
sh.16 vd.




[4]
Geniş bilgi için bkz., İmam Fahruddin-i Râzî, Tef sir-i Kebir (Mefatihu'l-Gayh),
c. XI, sh. 309.




[5]
Salıih-i Müslim, İstanbul 1401, K. Cennet: 1. Ayrıca Sünen-i Tirmizî,
İstanbul 1401, K. Cennet: 21.




[6]
İmam-ı Serahsî, e1-Mebsut, Beyrut ty., c X, sh. 5.



[7]
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar, İnkılap Yayınları: 45-50.