Fecir | Konular | Kitaplar

Manevî Rızık.

Manevî Rızık

Manevî Rızık

Rızkın madî ve manevî olmak
üzere iki türlü olduğunu belirtmiştik. Bedenimizin suya, ekmeğe, havaya ihtiyacı
olduğu gibi; ruhumuzun da manevî gıdalara ihtiyacı vardır. İlimle, irfanla,
takva ile rızıklanmak az bir nimet değildir. Hatta bu bu tür beslenme, maddî
rızıktan daha önemlidir. Çünkü dünya malı yarın elimizden gidecek, ama takva
âhirette karşımıza çıkacak, cennet nimetine dönüşerek tükenmeyen ebedî rızkımız
olacaktır. Manevî rızıkların başında da Kur'an gelir. Kur'an'la beslenmek, onu
anlayarak okuyup, yaşamaya ve yaşatmaya çalışmaktır.
Manevî ve ruhî rızıklarla
beslenmeyenler, beden-ruh dengesini sağlayamayacakları gibi; dünya-âhiret
dengesini de sağlayamamış olurlar. Bütün dünya sana bağışlanmış olsa, manevî
rızıklar, cennet rızıkları ve cemal-i ilahi ile müşerref olma yanında bu maddî
rızıklar nedir ki? Dünyada ebedî kalış olmadığı gibi, dünyanın nimetleri de
fanidir. Fani olduğu gibi, hepsinin başında ve sonunda zahmetler vardır.
Zevkleri çabucak geçer. Ama manevî rızık, ibadetlerden alınan tad, kalp huzuru,
cennet rızıkları öyle değil. "Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara,
oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal
hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya
hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın
katındadır. De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri
için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler,
tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın rızası, hoşnutluğu vardır. Allah,
kullarını çok iyi görür." (3/Âl-i İmran, 14-15) Bütün bunlara rağmen,
insan, dünya malına daha çok rağbet ediyor. Unutuyor ki, dünya, onları kucağında
ebedî olarak taşımayacaktır. Öyleyse, üç kuruşluk dünya için bunca kavgaya,
bunca günaha ve isyana ne gerek var?
"Dünya için olunca, azmin
dağları deler;
Fakat Hakka gel desem,
ayakların sendeler!"
Seni yaratan, seninle beraber
rızkını da yaratmıştır. O Rezzâk'tır. Senin için takdir edilen rızkı bir
başkasının yemesine imkân ve ihtimal yoktur. Sen, kendi rızkını bitirmedikçe
ömrün de son bulmaz. Allah Teala, bir kulunu yaşatmak istemediği zaman rızkını
kesiverir; bir kere de rızkı kesince, kimsenin sana rızık vermesine imkân
bulunmaz.
Düşünmemiz gerekmez mi? Elime
aldığım bir elma, hangi ağacın dalından koptu da tâ bana kadar ulaştı? Sözgelimi
Amasya'nın filân köyünde yetişen/yaratılan bu elma; İstanbul'da benim avucuma
düşüveriyor. Onun milyonlarca insandan herhangi birine değil de bana nasib
olması, Allah'ın onu benim için yarattığını gösterir. Yeryüzündeki meyve
ağaçları, âdeta ellerini meyvelerle doldurup: "Ey Âdemoğlu, beni ye" diye
yalvarmaktadır. Bu, bizim yiğitliğimizden değil; Allah'ın Razzâk olmasından ve
cömertliğindendir. Yine insan, ana rahminde iken, kendini bilmiyordu. Onu nazla,
sefa ile besleyen kimdi? Rızkı, göbekten geliyordu, doğunca oradan gelen rızkı
bitti; göbek kesildi. Kendi başına gıdalanamayacağını bilen Rab insanı unutmadı.
Bu defa, rızkı orada yaratıldığı için, Allah, bebeğin annesinin göğsünde sütten
pınarlar çağlattı.
Yumurtadan çıkan kuş
yavrularına baktığımızda görürüz ki, kabuğunu kırar kırmaz yavru kuş ağzını açıp
bekliyor. Ona ağzını açmayı öğreten kimdir? İşte Allah'ın Razzâk ismi ile rızık
vermesi bize bunları düşünmemizi ve her zaman O'na teşekkür etmemizi
hatırlatmaktadır. "Yeryüzünde hiçbir dâbbe, yani debelenip duran hiçbir canlı
yoktur ki, onun rızkı Allah'a ait olmasın." (11/Hûd, 6). Yani, bütün
canlıların rızkı, kuvveti, gıdası ve beslenmesi, yaşamak için gerekli olan bütün
şartlar ve sebepler Allah'a aittir, O'ndandır. Tabiî veya iradî olarak o
canlının o rızka kavuşması Allah'ın yükümlülüğü altındadır. Yaşatmak istediği
sürece, bütün âlem, onu önlemeye ve engellemeye çalışsa yine de göndereceği
rızkı gönderir. Allah'ın ilmi ve kudreti çok geniş, fazl u keremi ile Rab'lığı
muazzamdır. Şu halde insan, rızkını Allah'tan istemeli ve rızık için değil;
Allah için çalışmalıdır. Rızık meselesi, o kadar endişe edilecek bir şey
değildir. Allah'tan başkasından rızık beklemek beyhudedir. (5)
Allah, insanların ve canlıların
ihtiyaç duyduğu her şeyi yaratarak, yeryüzüne depo etmiştir. İnsana düşen; hem
bu dünyadaki, hem âhiretteki rızkı için gayret sarfetmektir. Ama gayretin yönü
ve içeriği ile rızkın helalını veya haramını tercih etmiş olacaktır. Böylece de
âhiret rızkını bu dünyadan kendisi göndermiş veya sadece burada tüketmiş
olacaktır.

Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili,
Azim, 1, 179
Şamil İslâm Ansiklopedisi, 5,
254
M. Kenan Çığman, Kazâ-Kader, s.
218-228
İlâhi Kanunların Hikmetleri, s.
348-365
Elmalılı, a.g.e. c. 4, s. 518