Fecir | Konular | Kitaplar

Hurâfe-Ümniyye İlişkisi

Hurâfe



Hurâfe-Ümniyye İlişkisi:

 
Çoğulu "emânî"
olan ümniyye kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de bir yerde tekil, beş yerde çoğul olmak
üzere toplam 6 yerde geçmektedir. Fiil halinde kullanımı ise bunun iki
katından fazladır. Kur'an bu kavramı, kitap kavramına karşı bir olumsuzluğu
ifade için kullanmaktadır. Karşıtlık şöyle verilmektedir:
"Kitabı
bilmezler, sadece emânî bilirler..."
(Bakara: 2/78).
Ehl-i kitap
dediğimiz yahûdi ve hıristiyanlarla müslüman kitlelerin emânîsinden şikâyet
edilmekte, meselelerin bu emânîlerin hiçbirisiyle çözülemeyeceği
belirtilmektedir. Çözüm; Kitap, ilim ve eylem ile olacaktır.[1]

Kitab'a, yani
ilim ve delile karşı konmuş bulunan emânî, aslı-esası olmayan şey, yalan, sanı,
ne dediğini anlamadan okumak anlamlarındaki ümniyye kelimesinin çoğuludur.
Ümniyye, takdir etmek (ölçü tutturmak) anlamındaki meny kökünden türemiştir.
Meny sözcüğündeki takdir, daha çok sanı, hayal ve kuruntuya dayanarak yapılan
tahminler için kullanılır. Bu yüzdendir ki meny, genellikle gerçeğe dayanmayan
hayalî tasavvurlar ve tasarımları ifade eder. Bu kökten gelen "temennâ" fiili,
"yalan söyledi" anlamındadır. Buradan hareketle Mücâhid bin Cebr gibi bazı
müfessirler, emânî kelimesini "yalanlar" diye açıklamışlardır.
Kur'an'ın
"Kitab"a karşıt gösterdiği emânî, bizim hurâfe, anlamadan veya yanlış anlayarak
okumak dediğimiz illetlerin ta kendisidir. Emânî hakkında bilgiler veren Râgıb,
şöyle diyor: "Şeytan, peygamberlerin ümniyyelerine bir şeyler karıştırır"
(Hacc: 22/52) mealindeki âyet bünyesinde kullanılan ümniyye, okuyuş demektir.
Kendini iyice vermeden okumak, bu tehlikeyi taşıdığındandır ki, Hz. Peygamber'e
Kur'an okuyuşunda aceleden kaçınması emredilmiştir."[2]
 
Şeytanın insanı
saptırışının esası da ümniyyeye itmektir. Şeytan, tüm vaatlerinde ümniyye
kullanır. Yani, insanı, anlamını bilmeden sırf üfürük olsun diye okumaya ve
aslı-esası olmayan şeylere inanıp bel bağlamaya iter.[3]
Daha ilginci, şeytan, insanoğlunu ümniyeler (hurâfeler, uydurmalar, anlamsız
okuyuşlar) kullanarak saptıracağını Allah  huzurunda açıkça beyan etmiştir:

"Yemin
olsun, onları ümniyyelere, (boş kuruntulara, hurâfelere, yalanlara) iteceğim..."
(Nisâ: 4/119).
Zafer,
mutluluk, ölümsüzlük bir emânî işi değildir; bir eylem ve üretim işidir.[4]

Cennete gidiş
de din mensuplarının ürettikleri ve kendilerini öne çıkarmak için kullandıkları
emânî sloganlarıyla değil; üretilen değerlerle olacaktır.[5]
İnsanoğlunun yolunu vuran, başına bin türlü belâ açan da ümniyyelerdir. İnsan bu
ümniyyelere aldanır, sapar ve iyi şeyler yapıyorum sana sana batıp gider. Bu
batışın en kahırlısı, insanın Allah ile aldatılmasıdır. Kur'an bu aldanışın
altını özellikle çiziyor.[6]
Bu gerçeği gösteren âyet, ümniyyelerle ayağına çalı dolandırılan kitlelerin,
Allah'ı paravan yapanlarca aldatılıp perişan edileceğini de mûcize bir biçimde
gösteriyor.
Kitap yerine,
okuyup üfürme, asılsız gelenek ve kabullerin peşinden gitme, hurâfelere saplanma
gibi olumsuzluklara kucak açanlar şeytanın vaatlerinden başka hiçbir şeyle
ödüllendirilmeyeceklerdir. Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için dini,
hurâfelerden temizlemek kaçınılmazdır. Bunu yapmayanlar, kitabın yerine emânîyi
(uydurma ve kuruntuları, anlamsız üfürükleri, hurâfeleri) geçirerek bunların
işletilmesiyle saltanat sürenlere teslim olur, sahte tanrılara kul-köle haline
gelirler. Bu bilgiler ışığında hurâfeyi şöyle bir tanıma kavuşturabiliriz:
Hurâfe, sünnetullah (Allah'ın tabiattaki değişmez kanunlarına), vahye, ilme,
akla ters düşen ve çoğunluğu ataların eski kabullerinden oluşan inançların,
yaklaşımların, kabullerin, iddiâların, uygulamaların, tavırların ortak adıdır.[7]
Zan ve
vehimlerle veya doğrudan doğruya cehâletin verdiği telkinlerle, atalardan miras
alınan din anlayışının sorgulanmadan kabulüyle görülen hurâfe inançlar, ameller
ve bunları savunanlar, dini hurâfeler yığını olarak takdim edenler maalesef
hayli yaygındır. Cehâlet ve küfür devrinde görülen hurâfeler, her zaman
diliminde de görülebileceği için Kur'an, "atalar yolu" olarak ifade ettiği bu
taklitçiliği, ecdatperestliği şiddetli bir şekilde kınamış, şirk sebeplerinden
biri olarak göstermiştir.
Sadece
sokaklarda ve vitrinlerde değil, hayatın hemen her alanında ve en önemlisi
gönüllerde çeşitli putların sergilendiği ve yerleştiği çevrelerde ve zaman
diliminde artık hurâfelerin hakikat, hakikatlerin de hurâfe kabul edilir hale
gelmesi sürpriz sayılmaz. Kur'an'ı, hadisi, İslâm'ı bilmediği halde yahûdi,
hıristiyan, ateist ve müşriklerin bâtıl fikir ve hurâfeleri ile kafalarını ve
kalplerini dolduran birtakım zavallılar, dinin gerçek hükümlerini efsâne ve
bâtıl inanç kabul etmekte; bâtıl yorum, uydurma ve hurâfeleri ise hak
zannetmektedirler.
Hurâfelerin
tümü din açısından tehlikeli olmakla birlikte, itikadı ilgilendiren hususlar,
şirke yol açmaları yönüyle en çirkinleridir. Aslında her hurâfenin, hatta bir
ölçüde bid'atın kabul ve uygulanışı, İslâm itikadına zarar verir. Kur'an'da da
tevhid dâvetine, sadece Allah'a ibâdet/kulluk çağrılarına itiraz edenlerin temel
gerekçe olarak "atalarının yolu"nu göstermeleri, onların örf-âdet, gelenek ve
göreneklerini, onlardan miras aldıkları inanç ve yaşayış biçimlerini alternatif
olarak ileri sürmelerini bir ecdatperestlik, körü körüne taklitçilik kabul
etmenin yanında, hakkın karşısında en önemli şeytanî gerekçe olarak görmekteyiz.

[8]
 

 




[1]
Nisâ: 4/123.



[2]
Tâhâ: 20/114; Kıyâme: 75/16.



[3]
bk. Nisâ: 4/120.



[4]
bk. Nisâ: 4/123.



[5]
bk. Bakara: 2/111.



[6]
bk. Fâtır: 3/5; Hadîd:
57/14.




[7]
Geniş bilgi için bk. İslâm Nasıl Yozlaştırıldı, s. 37-47.



[8]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.