Fecir | Konular | Kitaplar

Sabrın Önemi

Sabrın Önemi



Sabrın Önemi



 

Sabır, içine düşülen darlığın ve sıkıntının
geçmesi için Allah'ın yardımını kazandırabilecek olan güzel bir davranıştır.
Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara ancak ‘sabır ahlâkı' sayesinde
dayanılabilir. Bir hakkı savunma sabırla yapılabilir. Allah'ın emirlerini yerine
getirmek, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden kaçınmak
sabırla olabilir. İnsanın elinde olmadan başına gelen, karşılaşılan felâket ve
sıkıntılara dayanmak, onları kolaylıkla atlatmak sabırla mümkündür. Herhangi bir
konuda başarılı olmak, zor olan işlerin üstesinden gelmek ancak sabır ahlâkıyla
gerçekleşir.

Sabırsız insanlar her zaman bir darlık
içerisindedirler. Onlar olaylar karşısında dayanıksızdır; çok şey isterler,
küçük şeylerden rahatsız olurlar. Ellerindeki geniş nimetin kıymetini
bilemezler, daha fazlasına ve hatta başkalarının hakkına göz dikerler. Az bir
darlık görünce de perişan olurlar, tahammül
edemezler.                            

Sabrın pek çok sonuçlarından biri, nefis
terbiyesi ve dünyalıklara fazla meyletmeyerek faydalı işlerle meşgul olmaktır.
Kişi, başına gelen kimi belâ ve sıkıntılara, bazı lezzetleri terk etmenin
verdiği rahatsızlıklara ve ibadetlerin getirdiği zahmetlere Allah'ın emri
doğrultusunda bir müddet sabreder ve zor da olsa nefsini bunlara yavaş yavaş
alıştırırsa; zorluklara katlanabilme gücü kazanır; bu yolla sabır makamından
daha yüce makamlara erişir. Günahlara (masiyetlere) bulaşmamakta direnip
sabretmek nefsin müttakî olmasına kaynaklık eder. Hakka itaatte bulunmakta
direnip sabretmek Hakka yakınlık kazandırır. Belâlara sabretmek ilâhî kaza ve
kaderden razı olma imkânını doğurur. Sabır, insanın iç dünyasını ona ızdırap
veren şeylerden, dili şikâyet etmekten ve organları da uygunsuz davranışlardan
sakındırır. Bütün bunlar iman ehline ait yüce makamlardır.

Nefsini sabra ve sebata (dayanıklılık) ahlâkına
alıştıran kimseler başarılı ve rahat olurlar. Zorluk karşısında kalınca, o
zorluğu yenmek için çaba harcarlar ve bu çabada direnirler. Bir darlığa ve
felâkete düşünce de perişan olmazlar. O sıkıntıyı uzaklaştıracak, o felâketten
kurtaracak çareleri ararlar. Bilirler ki, hayatta her şey bir değişim
halindedir. Ni'metler de, rahatlıklar da, sıkıntılar da, zorluk ve darlıklar da
hep değişirler. Kişi bir hal üzerinde sürekli durmaz. Dünya bir imtihan (deneme)
dünyasıdır.

Kur'an'a gönül veren  bir mü'min, her konuda
sabırlı insandır. Sabır gerektiren bütün işlerde aceleci değildir. Her işini
teenni ile (sükûnetle, dengeli ve ölçülü) yapar. Gerektiği yerde nefsine ve
isteklerine hakim olur. Dünya hayatının zorluklarına tabii bir şekilde dayandığı
gibi, âhiret güzelliklerini kazandıran ameller noktasında da kararlılık
gösterir.

[1]

Sabrın namaz ve oruçla irtibatlandırılması da
dikkat çekicidir. Bütün güçlüğüne rağmen namaz kılmak, hem  bir sabır sınavıdır,
hem de inancın somut bir şekilde ortaya konulmasıdır. Şüphesiz her gün, günde
beş defa, bütün ömür boyu, durmadan Allah için namaz kılmak üstün bir sabrı
gerektirir. Ramazan orucu ise en önemli sabır denemesidir. Insanın en zayıf 
tarafı midesi, yani yeme-içme ihtiyacı ile şehvetidir. Mü'min oruçla bu azgın
isteklerini Allah için erteleyebilir, bu konudaki zorluğa sabreder. Oruç ibadeti
başlı başına bir sabırdır. Mü'minler, Allah yolunda yapacakları çalışmalarında,
ibadet ve amellerinde zorlukla, eziyet ve sıkıntı ile karşılaşırlarsa namaz ve
sabırla Allah'tan yardım isterler.

"(Gerçekleri yüklenip taşımakta) sabır ve
namazla Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), kalbi Allah'a
saygı ile ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir."
(2/Bakara, 45)

"Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan
yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir."
(2/Bakara, 153)

Sabır aynı zamanda, nefsin iyi bir şey yapmak
veya kötülüklerden kaçınmak için acıya, meşakkate dayanma kuvvetidir. Bu iki
şekilde görülür: Birincisi elem, acı ve külfete (karşılaşılan güçlüklere)
sabırdır ki, itaat, mücadele ve amellerin zorluğuna katlanılarak elde edilir. 
Diğeri de haram lezzet ve şehvet isteklerine karşı sabırdır ki, kişi bu sabırla,
nefsine hoş gelse de haram kılınmış olan tehlikeli ve zararlı şeylerden
sakınabilir.

Hz. Ali diyor ki, iman dört direk üzerine
oturur. Bunlardan biri sabırdır. Sabrın da dört şubesi vardır: Arzu, korku, zühd
ve gözetme. Cenneti arzulayan şehvetlerini sınırlasın. Ateşten korkan
haramlardan yüz çevirsin. Zühd sahibi olana musibetler kolay ve hafif gelir.
Ölümü gözeten de hayır yapmakta acele eder. (nak. A. Ünal, K. Temel Kavramlar,
489)

Nefsin boyunduruğundan ve esaretinden kurtulup
özgür olmanın sonuçlarından ve meyvelerinden biri de sabırlı olmaktır. Bu
anlamda ‘sabır', hürriyeti elde etmede en önemli etkendir. Kişi sabrı sayesinde
kötü şartlara, nefsin insanı zillete düşüren isteklerine direnir ve özgürlüğünü
kazanır. Cafer Sadık'ın (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Özgür kişi
her haliyle özgürdür. Başına musibet gelirse sabreder, musibetler üstüne sel
gibi aksa yine de onu yenilgiye uğratamaz. Ama sabretmezse, kahırlı olur ve
kolaylıklar güçlüğe dönüşür. Nitekim Yusuf (a.s.)'un köleleştirilmesi, esir
edilmesi ve kahra uğraması onun özgürlüğüne gölge düşürmedi. Ne kuyunun
karanlığı ona bir zarar verebildi, ne de başına gelen diğer musibetler. Derken
Allah (c.c.) ona lütûfta bulundu ve yönetici yapıp ona zulmedenleri kendine
hizmetçi etti. Sonra da peygamber yaptı ve onun sayesinde bir ümmete rahmette
bulundu. İşte sabır bu şekilde ardından hayır getirir. Şu halde sabredin ve
sabırla donanın ki ecre ulaşasınız." (nak. Kırk Hadis Şerhi, 1/317)

Allah'ın güzel isimlerinden biri de ‘Sabûr'dur.
Çok sabreden anlamındadır. Şüphesiz Allah'ın sabrı insanların sabrıyla kıyas
edilemeyecek şekilde farklıdır. Rabbimiz, kullarının bütün isyan ve tuğyanlarını
bildiği ve gördüğü halde onlara hemen ceza vermiyor, cezalarını âhirete
erteliyor ve onlara nimetlerini vermeye devam ediyor.[2]



 

 



[1]
Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 353-354. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.




[2]
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel Kavramları, 555 vd. Ahmet Kalkan, İslam
Akaidi: 357. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.