Fecir | Konular | Kitaplar

Fiilî Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır

Fiilî Saldırı Ve Eziyetlere Karşı Sabır




Fiilî Saldırı Ve
Eziyetlere Karşı Sabır

 

Hz. Peygamber, kavminin yalan, iftira ve
tehditle­rine al­dırmadan büyük bir tevekkülle, sabırla Allah'ın emir ve
yasaklarını onlara anlatmaya devam etmişti. Bunun üze­rine hasımları daha da
ileri giderek bu defa fiilî sal­dırı ve eziyetlere başlamışlardı. Hz. Peygamber
namaz kılarken, Ebû Cehil bir devenin bağırsaklarını getirip O'nun başına
koymuştu. Namazına engel ol­mak için her türlü kötülük­lere ve eziyetlere devam
edi­yor­lardı. Amcası Ebû Leheb ve karısı Ümmü Cemil, Hz. Peygamber'e eziyet
edenlerin başında yer alıyordu.

Yine Ukbe b. Muayt, Hz. Peygamber'i namaz
kılar­ken boğmaya çalıştığı bir sırada Hz. Ebû Bekir yetişip kurtar­mış ve
Ukbe'ye "Siz bir adamı «Benim Rabbim Allah!» diyor diye öldürecek misiniz?"
demiştir.

"Ey insanlar! Şüphesiz Peygamber size
Rabbinizden hakla geldi; öyleyse iman edin. Sizin için hayırlıdır. Eğer küfre
saparsanız, şüphesiz göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ındır. Allah
bilendir, hüküm ve hikmet sahi­bidir."[1]



Bir keresinde Sakif kabilesini dine davet etmek
üzere Taif‘e gitmişti. Orada kendisine akraba olan üç reisle ayrı ayrı
görüşmüştü. Her üçü de ona karşı çok kötü davrana­rak, derhal Taif'i terk
etmesini istemiş­lerdi. Bir taraftan da çocukları, deli ve köleleri Hz.
Pey­gamber (s.a.v.)‘in peşine takarak onu taşlattır­mışlar ve sövdürüp
saydırmışlardır. Yara bere içinde kalan ve ayaklarından kanlar akan Hz.
Peygamber (s.a.v.) bu­rada da sabır ve metanetin en güzel örneğini vererek,
Allah Teâlâ (c.c.)‘ya şöyle ni­yazda bulu­nu­yordu:

"Allah'ım! Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, insanlar
ara­sında hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ve şika­yet ederim. Ey
merhametlilerin en merhametlisi!... Herke­sin hor görüp de dalına bindiği
biçarelerin Rabbi sensin. Sen­sin benim Rabbim. Allah'ım, karanlık­ları
aydınlattığın dünya ve ahiret işlerini yoluna koy­duğun ilahî nuruna sığı­nırım.
Bana gazabının inmesin­den ve darlığının ba­şıma gelmesinden korkuyorum. Razı
oluncaya kadar ni­yaz sa­nadır. Kuvvet ve kudret ancak senindir, sendedir."

İşte davetçinin Allah'a tevekkülünü ve sabrının
na­sıl olması gerektiğini gösteren samimi dua ve Hz. Pey­gamber (s.a.v.)‘in ruh
yapısını sergileyen güzel bir ör­nek.

"Eğer sabrederseniz, korkup sakınırsanız
on­lar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size me­lek­lerden beş bin
kişiyle yardım ulaştıracaktır."[2]

"Ve kafirler için hazırlanmış olan ateşten
sakının."[3]

"Yoksa siz, Allah içinizden cihat edenleri
belirtip ayırt etmeden ve sabredenleri belirtip ayırt etmeden cennete
gireceğinizi mi sanıyorsunuz? "[4]



Yine bu ayet-i kerimeler gösteriyor ki,
Peygam­ber (s.a.v.)'in sabrına güç katmış ve çektiği her zorluğa me­tanetle,
sabırla dayanmış, bıkmamıştır. Bazen taşla­nı­yor, bazen üzerine bağırsaklar
atılıyor, bazen geçe­ceği yollara dikenli çalılar seriliyor, bazen de boğulmak
ve öldürülmek isteniyordu.

Ama Hz. Peygamber (s.a.v.) bütün bunlara sabır
edi­yor, yılmadan davet göre­vini adım adım hedefine ulaş­tırmaya çalışıyordu.
Aynı za­manda yapılan bu eza ve ce­falar karşısında müslümanların da
sabretmeleri gerekti­ğini her vesile ile onlara hatırlatmış oluyordu. Ashâbtan
Habbab bir gün Hz. Peygamber (s.a.v)'e gelerek: "Ya Resûlullah, çekti­ğimiz şu
işkencelerden kurtulmamız için dua etmez misin?" dedi. Bunun üzerine Peygamber
(s.a.v.):

"Siz­den önceki ümmetler içinde öyle kimseler
vardı ki, demir taraklarla bütün derileri, etleri soyulup kazılırdı da bu
işkence yine onu dininden döndüremezdi. Tes­te­reyle tepesinden ikiye bölünürdü
de yine bu işkence onu dinin­den döndüremezdi. Allah elbet İslamiyet'i
ta­mamla­yacak ve üstün kılacaktır." buyura­rak tesellide bu­lundu ve
sab­retmeleri gerektiğini söy­ledi.

Gü­nümüzde Ebû Cehille­rin, Ebû Leheblerin,
Fira­vunların nesli hâlâ devam etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in za­manında
yaşayanların hâlini göz önünde bu­lundurur­sak, acaba biz neler çekiyoruz, hangi
işken­ceye maruz bırakılmışız ve işkencelere maruz bırakıl­saydık sabret­mesini
bilir miydik gibi birçok soru geli­yor aklımıza.

Resûlullah (s.a.v.)'in okuduğu Kur'an bi­zim de
oku­du­ğumuz Kur'an'dır. Ashâbının okuduğu Kur'an bi­zim de okuduğumuz
Kur'an'dır. Neden onlar gibi olamıyor ve onlar gibi yaşayamıyoruz?

Yine Mahzumoğulları, Yasir ailesini
müslümanlıktan döndürmek için onlara akıl almaz işkenceler ya­parlardı. Bir gün
işkence yaparlarken Hz. Peygamber (s.a.v.) onla­rın üzerine geldi ve "Sab­redin
ey Yasir ai­lesi, yeriniz cen­nettir!" diyerek, yapılan işkencelere karşı Yasir
ailesini te­selli etmiştir.

Nitekim Kur'an'da, sabredenlere büyük
mü­kâfatlar verileceği açıklanmıştır:

"Sabredenlere ecirlerini yap­tıklarından daha
güzeli ile ödeyeceğiz."[5]

"Sab­ret­melerine karşılık bugün onları
mükâfatlan­dır­dım."[6] 



"Sabırlarının karşılığı cennet ve oradaki
ipekler­dir."[7]

mealindeki ayetlerle, Allah yolunda çeşitli
zor­luk­lara sab­redenlerin karşılığının kendilerine daha fazla­sıyla ödene­ceği
ifâde edilmiştir.

Böylece davet yolunda sabrın önemi belirtilerek,
da­vetçinin hâdiseler karşısında çok sabırlı olmasının lüzu­munu ortaya
koymuştur.

Şu noktaya dikkat çek­mek istiyorum ve altını
çizerek yazıyorum ki, bu dün­yada Yasirlerin ve Sümeyyelerin, Mâşitelerin,
Rabiatü'l-Adeviyelerin sonu tükenmiş değil.

[8]

 

 




[1]
   Nisa, 4/170




[2]
   Âl-i İmrân, 3/125




[3]
   Âl-i İmrân, 3/131




[4]
   Âl-i İmrân, 3/142




[5]
   Nahl, 16/96




[6]
   Mü'minun, 23/111




[7]
   İnsan, 76/12



[8]
Fatma Keskin, Sabır, Misyon Yayınları.