Fecir | Konular | Kitaplar

Secdenin Düşündürdükleri ve Bazı Hikmetleri

Secdenin Düşündürdükleri ve Bazı Hikmetleri




Secdenin
Düşündürdükleri ve Bazı Hikmetleri 

 
Tüm manevî/kalbî hastalıkların
kaynağı kibirdir/büyüklenmedir. Büyüklenenlerin ilki şeytandır. Allah'ın emrine
isyan edip secde etmeyerek ilk günahı şeytan, büyüklenme günahıyla işlemiştir.
Allah'ın secde/ibadet emrine uymayarak şeytanın yolundan gidenler de onun işini
meslek edinerek büyüklenirler. Bu nedenledir ki, her namazda Allah'ın "en büyük"
olduğunu tekrarlar ve secde ile gösteririz. Demek ki, gün ve gece boyunca
büyüklenme ve eğilimleri ve tavırları ile yüzyüzeyiz. Namaz kılan bir müslüman
da yüzlerce defa Allah'ın en büyüklüğünü kalbiyle tasdik, diliyle ikrar ve
secdesiyle isbat etmiş olur. Namaz kılan bir müslüman, "Allahu ekber" dediği,
Allah'ın huzurunda bel büküp (rükû) yere burnunu sürttüğü (secde) halde, hâlâ
gurur, kibir/büyüklenme eğilimleri varsa, ne söylediğini ve ne yaptığını
bilmiyor demektir.
Yeryüzündeki fesâdın kökünde
"tekbir" ve "secde" şuurundan uzaklık, yani büyüklenme vardır. Mü'min, benlik ve
kibir hastalıklarını Allahu ekber kılıcıyla keser, secde zaferine kavuşur. Günde
40 rekât namaz kılan bir mü'min, 80 defa secde yapma şerefine kavuşur. Alnını
her gün 80 defa yerlere eğerek nefsini ve benliğini kırar; Allah'ın dışında
büyük kabul edilmeye, önünde eğilmeye lâyık kimse olmadığının bilincini
ispatlar. Bu secdelerle mü'min, "Ene rabbiküm'ul a'lâ" (Nâziât, 24) diyen
firavunlara meydan okuyup "Sübhâne Rabbiy'el a'lâ" der. Günün her ânında
ve davranışında "lâ"yı yaşamış, şimdi de secdede "illâ"nın en yakınına ulaşmış,
hakkal yakîn olarak sadece Allah'ı ilâh olarak  tanımanın  hazzına  ermiştir. 
Kibirliliğin  göstergesi  olan  "burnu  havada  olmak"ı secde ile "burnunu yere
sürterek" kırmış olur. O yüzden secde, kişiyi şeytanlaştıran kibir ve gurura
karşı en güzel, en etkin tedavi yöntemidir. (5) 
Allah'ın büyüklüğü karşısında
bir hiç olduğumuzu vurgulamak için secde halinde küçülür,   küçülür,  
küçülebildiğimiz   en  küçük  hali   alır  ve O tek büyüğün, en büyüğün
huzurunda yerlere kapanırız. O'nu büyükleyerek ve yücelterek, O'na yakın
olabilmek için O'nun kuluna en yakın olduğu an olan secdelere tekrar tekrar
varıyoruz. O'nun yüceliği karşısında küçülüp kıvrılıyor, tıpkı kapı halkası gibi
yusyuvarlak olarak O'nun rahmet kapısını  "Senin şânın ne yücedir Rabbim"
diyerek çalıyoruz. "Buyur kulum, dilediğini iste kulum" diyerek huzuruna,
kulluğuna kulunu kabul etmek ise ancak Ekber olana, O'nun merhametine yaraşır.
(6) O, sadece kendi huzurunda küçülenleri, başkalarının yanında, eşyanın,
maddenin, tüm fânilerin ve âcizlerin yanında aziz kılacak, küçültmeyecek
olandır. O, kendini büyük görüp secde etmeyen şeytanları sâğırînden
kılan/alçaltan ve kendine secde edenleri yeryüzünde halife ve efendi kılandır. 

Ağaçlar secde etmektedirler (bkz.
22/Hacc, 18) Ağaçlar ve bitkiler, namazdaki secde gibi devamlı olarak secdede
duruyorlar. Çünkü ağaçların ağızlarına benzeyen kökleri devamlı şekilde yerden
su ve besin alırlar. Cisimlerin gölgeleri Allah'a özel bir teslimiyet ve ibadet
tarzı olarak her gün nasıl uzayıp kısalıyorsa (16/Nahl, 48; 13/Ra'd, 15) ibadet
eden insan da namazda kıyam, rükû, secde ve ka'de yaparken uzanıp kısalır.
Müslümanların cemaat halindeki ibadetlerde yaptıkları gibi, sürü halinde uçan
kuşlar da Allah'a ibadet ederler:  "Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi
kanat çırpıp uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmez misin? Herbiri
kendi salâtını (duâsını) ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların
yapmakta olduklarını hakkıyla bilir." (24/Nur, 41)
Bilindiği gibi, Firavun, Hz.
Musa'ya inanmayan ve ilâhlık taslayan zâlim bir yöneticidir. İsrailoğullarını
kendine kul-köle yapıp onları ezip sömüren ve açıkça "ben sizin en büyük
rabbinizim" (79/Nâziât, 24) deyip halkını kendine secde ettirip taptıran
Firavun, iman edenleri imha için ordusuyla takip ettiği Hz. Musa ve kavmi için
mucize olarak açılan Kızıldeniz'de ölüm ânında Allah'a iman etti ve secdeye
kapandı. Bu iman yeis/ümidsizlik halinde yapıldığı için kabul edilmedi. "Biz
İsrail oğullarını denizden geçirdik. Ama Fir'avn ve askerleri zulmetmek ve
saldırmak üzere arkalarından onlara yetişti. Nihayet (denizde) boğulma haline
gelince, 'Gerçekten İsrail oğullarının inandığı ilâhtan başka ilâh olmadığına
ben de iman ettim. Ben de müslümanlardanım!' dedi. Şimdi mi (iman ettin)?
Halbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun. (Ey Fir'avn!) Senden
sonra geleceklere ibret olman için, bugün senin bedenini (cansız olarak)
kurtarıp (sâhilde) bir tepeye atacağız. İşte, insanlardan birçoğu hakikaten
ayetlerimizden gâfildirler." (10/Yûnus, 90-92)
Londra Brıtısh Museum'da 
Fir'avn'a ait olduğu büyük bir ihtimalle bilinen bir ceset sergilenmektedir.
Mısır'da firavunların cesetleri mumyalanmak suretiyle muhâfaza edilmekte idi.
Âyetten denizde boğulan Firavun'un cesedinin mumyalanmadan, bir mucize eseri
korunmuş olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 1980'li yıllarda Cebelein mevkiinde,
Kızıldeniz sahilindeki kumların altından mumyalanmadığı halde hiç bozulmamış bir
ceset bulunmuştur. British Museum'da muhâfaza edilen bu cesedin en az 3000
yıllık olduğu tespit edilmiştir. Resimlerinden de belli olduğu ve bizzat benim
müzede gördüğüm şekilde bu ceset secde eder vaziyettedir. Secde halindeki bu
durum, ayette ölürken iman etmesiyle anlatılıyor. Hayatı, halkına zulümle ve
Allah'a isyanla geçen, Allah'a secde etmediği yetmiyormuş gibi, "ben sizin en
yüce rabbinizim" diyerek (79/Nâziât, 24) vatandaşlarını kendisine secde
ettirmekten hayâ etmeyen Firavun'a Allah, öyle bir diz çöktürüp secde ettiriyor
ki, binlerce senedir secdeden kalkmayan başı, sürtülen burnu, diğer Firavunlara
ve insan şeytanlarına ibret olsun! Ölüm ânındaki bu imanın ve secdenin ahirette
onu kurtarmayacağı ayetteki ifadeden anlaşılmaktadır. Ancak, mumyalanmadığı ve
benzeri işlemlerden geçmediği halde, Allah'ın hikmeti gereği ve insanlara ibret
olması  için  üç bin yıldan fazla zamandan beri çürümeyen,  bozulmayan  ve  tüm 
organları,  hatta  saçları  bile yerinde olan cesedin Allahu a'lem, canlı gibi
kalması secde halinde ölmesinin bir sonucu olabilir. Yani, secde ancak ölüm
ânında yapıldığı için âhirette kurtarmasa bile, Firavun gibi birinin canlı gibi
sapasağlam kalmasına sebep olmuş olabilir. Secde sayesinde ve secde ederken
öldüğü için bedeni çürümemiş olabilir. Tabii ki en doğrusunu Allah
bilir.        
Ölüm ânında ve kabul edilmeyen
bir secdenin Fir'avn gibi birisine canlı görünümü vermesi gibi, kabul olan ve
Firavunlaşmayan kimsenin secdesi, kim bilir insanı nasıl canlı tutacaktır?
Allah'a secde eden mü'min, çok şerefli bir hayata secdesi sayesinde hak
kazanacak, Allah'ın nice yardımına muhatap olacaktır. Dünyada canlandırdığı
gibi, secdenin, ölümden sonra da sayılamayacak faydaları olacaktır.
"Karanlıklar, ışıklar, gölgeler
sussun ki Allah'ım
Bütün dünyayı inletsin benim
secdem, benim âhım!" (Mehmed Âkif)