Fecir | Konular | Kitaplar

e) Uğursuzluk Var mıdır? .

e



e) Uğursuzluk Var mıdır?

 
Hurâfe ve bâtıl
inanışların, yanlış kabullerin, doğrudan kaçışların cirit attığı tevhid
bilincinden mahrum bir toplumda bazı şeylerin uğuruna, bir çok şeyin de
uğursuzluğuna hükmedileceği ve değer kargaşasına düşüleceği gayet doğaldır.
İçinde yaşadığımız toplulumda ne uğursuzluk vehimleri yok ki?! Evden çıkınca
kedi ya da köpek görmek, köpek uluması, baykuş ötmesi, 13 rakamı, elden sabun ve
makas almanın ayrılık getireceği gibi nice anlayışlar, uğursuz yerler, zamanlar,
kişiler ve eşyalar... Kuş uçurup veya ürkütüp gittikleri yöne göre hüküm
çıkarmak, bacanın veya sigaranın dumanının çıkışına ve gidiş yerine göre
yorumlara girmek ve daha neler neler...
Hatırladıkça,
saydıkça insana bunaltı veren bu tevhide ters yanlış ve uydurmaların günümüzde
de hatta tesirini artırarak yaşaması, toplumun çoğu kesimini etkisine alması
karşısında, sığınılacak yer Kur'an ve Sünnet olacaktır. Peygamberimiz bu konuda
şöyle buyurmaktadır:
"Uğursuzluk
diye bir şey yoktur!"[1]

Kadın, ev ve
binekte uğursuzluk bulunabileceğine dair bir rivâyeti Hz. Âişe vâlidemiz;
"Câhiliyye Arapları bu üç şeyde uğursuzluk olduğuna inanırlardı" demektir, diye
katılmadığını kesin bir şekilde ortaya koymuştur. "Uğursuzluk vehmiyle hiçbir
niyet edilen işten geri dönülmemesi gerektiği" Taberânî'nin rivâyet ettiği
bir hadiste yer almaktadır. Halk arasında günlük konuşmalarda duyduğumuz "uğurlu
geldi", "uğursuz geldi", "aramızda uğursuz biri var" gibi sözler ve hükümler
birer zan ve vehimdir. O şeyin veya olayın aslında uğurlu veya uğursuz olduğunu
göstermez. Hiçbir şey doğuştan uğursuz değildir. Uğursuzluk varsa, bu, kişilerin
yorumunda ve anlayışında aranmalıdır.           
Uğursuzluk
anlayışı, birçokları gibi İslâm'a başka inanç sistemlerinden girmiştir.
Dolayısıyla müslümanların İslâmî hiçbir esasa dayanmayan ve Peygamberimiz
tarafından "yoktur!" diye beyan buyrulan uğursuzluk hurâfesine iltifat
etmemeleri, aydınlık ufuklarını karartmamaları, hüsn-i zan ve iyimser
özelliklerini yitirmemeleri, zihnî ve imanî sâfiyetlerini bozmamaları gerekir.
Hurâfeler ve bâtıl inanışlarla sıkıntı ve evhamdan başka bir yere varılamaz.

[2]




 



[1]
Buhârî, Tıb 19, 25, 43-45;
Müslim, Selâm 102.



[2]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.