Fecir | Konular | Kitaplar

4) Bazı Yanlış Kabuller a) Dünya Kâfirin, Âhiret Mü'minin mi? Dünya Mü'mine Zindan mıdır? .

4



4) Bazı Yanlış Kabuller
 
a) Dünya Kâfirin, Âhiret Mü'minin
mi? Dünya Mü'mine Zindan mıdır?
 
Bazı saf ya da
câhil müslümanlarca, tembelliğe mâzeret olarak ileri sürülen "dünya kâfirin,
âhiret mü'minin" veya "dünya Mü'minin zindanıdır" yargısı; İslâm ve
müslümanlar aleylinde konuşulmasına vesile olan bir yanlış yorumdur. Neden
yanlıştır? Açıklayalım:
Evet, "Dünya
mü'minin zindanı, kâfirin cennetidir."[1]
şeklinde bir hadis-i şerif vardır. Bu hadis-i şerif birkaç çeşit yoruma tâbi
tutulabilir. Kur'an ışığında ve hadislerin bütünlüğü içerisinde ve en aklî
açıklaması şöyledir: Bu hadis, iman ve küfrün öteki dünyada sebep olacağı
neticeye göre dünya hayatının değerlendirmesini yapmaktadır. Yani, "âhiretteki
durumlarına göre dünya, mü'minin zindanı, kâfirin cenneti yerindedir" anlamını
ifade etmektedir. Nitekim mü'minin ve kâfirin âhiretteki durumunu belirten
âyetlerden de aynı mânâ anlaşılmaktadır:
"Kitap
ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler, şüphesiz, içinde temelli kalacakları
cehennem ateşindedirler. İşte bunlar yaratıkların en kötüsüdürler. Fakat iman
edip sâlih amel işleyenler, işte onlar da yaratıkların en hayırlısıdırlar.
Onların Rableri katında mükâfatı, içinde temelli ve sonsuz kalacakları,
altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan râzı; onlar da
Allah'tan râzıdır. Bu, Rabbından korkan kimseyedir..."
(Beyyine: 98/6-8)
Mü'mine vaad
olunan cennetin ve kâfirin varacağı yer olan cehennemin vasıflarını anlatan
öteki Kur'an âyetleri; gerçekten âhiretteki duruma göre dünyanın, mü'min için
nasıl bir zindan hayatı niteliği taşıdığını; yine kâfir açısından da ne ölçüde
bir cennet hayatı görünümünde olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Konuyu şu
tarihî hikâye, güzel bir şekilde açıklamaktadır: Kadı'lardan biri Bağdat'ta,
yanında hizmetçisi olduğu halde gösterişli bir biçimde atıyla külhan sokağından
geçer. Külhancı yahûdi, üstü başı simsiyah, cehennemî bir görünümle kadı'nın
önüne çıkar, atının gemine yapışır ve: "Allah, kadı'ya kuvvet versin.
Peygamberinizin, 'dünya mü'mine zindan, kâfire cennettir' sözünün mânâsı
nedir? Görüyorsunu ya, dünya -mü'min ve Muhammedî olduğun halde- sana cennet;
-kâfir yahûdi olduğum halde- bana zindandır. Hadisin mânâsı, tam tersiyle
ortada?!" der. Kadı şöyle cevap verir: "Şu üzerimde gördüğün dünyanın süsü ve
heybetine rağmen dünya; Allah'ın cennette hazırladıklarına nisbetle benim için
zindandır. Cehennemde seni bekleyen azaba nisbetle dünya (bu haliyle de olsa)
senin için cennettir."

[2]
İşte din
bütünlüğünden farklı ve yanlış yorumlanarak bu hadis gerekçe gösterilerek "dünya
kâfirin, âhiret mü'minin" yargısıyla müslümanları dünyayı terke ve tembelliğe
zorlamak, önce hadisin gerçek mânâsına, sonra da İslâm'ın özüne aykırı bir tutum
olur. Unutulmamalıdır ki, temiz ve hoş rızıklar, dünya hayatında da öncelikle
müslümanlar içindir:
"De ki:
'Allah'ın kulları için çıkardığı (yarattığı) ziyneti/süsü ve güzel rızıkları kim
haram kılabilir?' De ki: 'Onlar, dünya hayatında (inanmayanlarla birlikte)
mü'minlerindir. Kıyâmet gününde ise yalnız iman edenlerindir.' İşte, bilen bir
topluluk için âyetleri böyle açıklarız."  (A'râf:
7/32)
"Müjde,
dünya hayatında da, âhiret hayatında da onlarındır. Allah'ın sözleri için bir
değişiklik yoktur. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur."
(Yûnus: 10/64)
Bu konudaki
sözümüzü Mehmed Âkif'ten mısrâlarla bağlayalım:
"Bizim muhîti,
bizim halkı seyredince naza;
Görür ki; beyni
bozulmuş yığın yığın kafa var.
.............
Ne hükmü var
ki, esâsen yalancı dünyânın?
Ölürse, yan
gelecek cennetinde Mevlâ'nın.
Fenâ kuruntu
değil! Ben derim, sorulsa bana;
'Kabul ederse
cehennem, ne mutlu, amca, sana!'
.............
Dolaş da
yırtıcı aslan kesil behey miskin!
Niçin yatıp,
kötürüm tilki olmak istersin?
Elin kolun
tutuyorken çalış, kazanmaya bak!
Ki artığınla
geçinsin senin de bir yatalak.
.............
Bekãyı hak
tanıyan sa'yi bir vazîfe bilir;
Çalış, çalış ki
bekã, sa'y olursa hak edilir."

[3]
    




 



[1]
Müslim, Zühd 1; Tirmizî,
Zühd 16.



[2]
İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu'l
Beyân Tefsiri, III/23.



[3]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.