Fecir | Konular | Kitaplar

Şefâat Kelimesinin Anlamı

Şefâat Kelimesinin Anlamı

Şefâat Kelimesinin
Anlamı:

"Şefâat"in aslı "şef'"
kelimesidir. Bunun anlamı da bir şeyi benzeri olan şeye eklemek, yanyana
getirmektir. Bunun zıddı ‘vetr' dir ki, bir şeyin tek olmasını ifade eder. Bu
anlamda Allah (cc) ‘vetr', O'nun yarattığı mahluklar ise ‘şef'ı'dir
(çifttirler.) Rabbimiz "Şef'a ve vetr'a yemin olsun' (Fecr: 89/3) diyerek
bu iki gerçeğe işaret etmektedir. Kimilerine göre ‘şef'ı' yaratılmış şeylerdir.
Çünkü onlar bir çok açıdan birbirine benzer olarak yaratılmışlardır. Kimilerine
göre bunlar namazdır. Çünkü namazın bir kısmı tek rek'atli, bir kısmı çift
rek'atlıdır. Kimilerine göre ‘şef'ı' yaratılmışların birbirine karşıt düşen
özellikleridir. Kuvvetli ve zayıf, görme ve körlük, konuşma ve dilsizlik, ilim
ve cahillik vb. gibi. ‘Vetr' ise Allah'a ait sıfatlardır ki onların bir dengi
veya benzeri yoktur.
Şef' kelimesinden türeyen
şefâat ise, sözlükte, bir kimsenin bağışlanmasını istemek, başkası adına yardım
istemek, dua etmek, rica etmek demektir. Şefâat, bir mü'minin günahlarının
bağışlanması için Allah'a dua edip yalvarmaktır. Bir başka deyişle, bir
kimsenin yardım etmek veya yardım dilemek gayesiyle, bir başka kişiye nisbet
edilmesi, onunla birlikte anılmasıdır. Daha çok yüksek makamdan aşağı makama
doğru bir kullanılışı ifade eder. Şefâat edene Şâfi' veya Şefî'; şefaat edilene
meşfû' (şefaat bekleyen) denilir. "Şefâat"in çoğulu şüfeâ' olarak gelir.
Şefaat, kişinin yardım edeceği,
kendisi için istekte bulunacağı kimsenin yanında yer alması ve onu tek
bırakmamasıdır. Şefaat kavramı en çok saygı ve rütbe yönünden yüksek olanın
kendisinden daha aşağı birinin yanında yer alıp yardımıyla onu yalnız başına
bırakmamasında kullanılır.[1]

Âlimler, şefaatin tesirinin,
azabı hak etmiş kimselerden, azabı düşürme şeklinde olduğunu belirtirler. Bu
şefaat, ya mahşer meydanında onlara yapılır da cehenneme hiç girmezler veya
onlar cehenneme girdikleri zaman onlara şefaat olunur ve böylece cehennemden
çıkarılır, cennete girdirilirler. Âhiretteki şefaat, Rasulullah'ın Rabbine
yapacağı duâ ve Allah'ın bu duâyı kabul etmesidir. Nitekim Buhârî ve Müslim'de
rivayet edildiği gibi, Allah'ın Rasulü, Âhiret gününde Allah'a secde edip o gün
kendisine ilham edilen senâlarla Allah'a hamd ettikten sonra O'na: ‘Başını
kaldır, (isteyeceğini) iste, sana verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul
edilecektir." denilecek.
Şefâat, aynı zamanda aracı
olmak, yardım etmek, öncülük yapmak gibi anlamlara da gelir. Nitekim Kur'an'da
bu manada da kullanılmaktadır:
"Kim güzel bir şefâatte
bulunursa (güzel bir şeye aracı olursa), ondan kendisine bir hisse vardır. Kim
de kötü bir şefâatte bulunursa (kötü bir işe aracılık) yaparsa, ondan da
kendisine bir pay vardır. Alllah (c.c.) her şeyin üzerinde koruyucudur."
(4/Nisâ, 85)
Burada ‘şefâat' olarak ifade
edilen aracı olmayı, Peygamberimiz, "Kim güzel bir sünnet (âdet, tavır,
çığır) başlatırsa, onunla amel edildiği müddetçe ilk yapana ecir (sevap)
yazılır. Buna karşı o sünneti yapanların sevaplarında bir eksiklik olmaz..."
(Müslim, Zekât 69, Hadis no: 1017, 2/705 ve 4/2059; İbn Mâce, Mukaddime 14,
Hadis no: 207, 1/75) diye ortaya koymuştur.
Buradaki şefaat; hayır olsun,
şer olsun, insanların bir yola girmesini sağlamak, onların o yola girmesine
aracı olmaktır. ‘Hasene olan şefaat', insanların iyiliği için, onların faydasına
uğraşmak, onlardan zararı uzaklaştırmaya gayret göstermek, kötülükleri önlemeye
çalışmaktır. Ebû Musa (r.a.) anlatıyor: Peygamber (s.a.s.), bir ihtiyacının
giderilmesini isteyen birisi gelince arkadaşlarına döner ve "Şefâat edin,
ecir kazanın. Allah da Rasulünün diliyle dilediğine hükmetsin" derdi.
(Müslim, Birr 145, Hadis no: 2627, 4/2026; Ebû Dâvud, Edeb Hadis no: 5131,
4/334; Buhârî Edeb 37, 8/14; Tirmizî, İlim 14, Hadis no: 2672, 5/42; Nesâî,
Zekât 65, 5/58).
"Seyyie olan şefâat" ise,
insanların kötü yollara gitmesi için çalışmak, onların kötülüğü ve sapıtması
için çaba harcamak, onların zararı için gayret etmektir. İnsanların kötü yollara
sapması için sebep hazırlamak, yardımcı olmaktır. Şüphesiz ki bu şekilde, iyi
veya kötü olarak ‘şefâat' etmek, insanlara yardımcı olmak karşılıksız değildir,
herkes yaptığının karşılığını alır.[2]



[1]
Râğıb el-Isfahanî, El-Müfredât fî Garîbi'l-Kur'an, s. 263.

[2]
Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 372. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.