Fecir | Konular | Kitaplar

Hadis-i Şeriflerde Allah Yolunda Öldürülenler (Şehidler)

Hadis

Hadis-i Şeriflerde
Allah Yolunda Öldürülenler (Şehidler)

"Allah Teâlâ, kendi yolunda
cihada çıkan kimseye, ‘onu sadece Benim yolumda cihad, Bana iman, Benim
rasullerimi tasdik yola çıkarmıştır' buyurarak kefil olur. Allah, o kimseyi
şehid olursa cennete koymaya, gâzi olursa mânevî ecre ve dünyalık ganimete
kavuşmuş olarak evine döndürmeye kefil olmuştur. Muhammed'in canını kudretiyle
elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda açılan bir yara, kıyâmet
gününde açıldığı gündeki şekliyle gelir: Rengi kan rengi, kokusu misk kokusudur.
Muhammed'in canını kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, eğer
müslümanlara zor gelmeseydi, Allah yolunda cihada çıkan hiçbir seriyyenin
arkasında asla oturup kalmazdım. Fakat maddî güç bulamıyorum ki onları
sevkedeyim; onlar kendileri de bu gücü bulamıyorlar. Benden ayrılıp geride
kalmak ise onlara zor geliyor. Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin
ederim ki, Allah yolunda cihad edip öldürülmeyi, sonra cihad edip yine
öldürülmeyi, sonra tekrar cihad edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim."[1]

"Allah yolunda yaralanan bir
kimse, kıyâmet gününde yarasından kan akarak Allah'ın huzuruna gelir. Renk, kan
rengi; koku ise misk kokusudur."[2]

"Müslümanlardan bir şahıs,
deve sağılacak kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse, cennet onun hakkı
olur. Allah yolunda yaralanan veya bir sıkıntıya düşen kimse, kıyâmet gününde
yaralandığı gün gibi kanlar içinde Allah'ın huzuruna gelir. Kanının rengi
zâferân gibi kıpkırmızı, kokusu da misk kokusu gibidir."[3]

"Cennet kapıları, şüphesiz
kılıçların gölgeleri altındadır." Rasûlullah'ın bu sözünü duyan bir mücâhid,
kılıcının kınını kırıp attı. Sonra elinde kılıcıyla düşmanın üzerine yürüdü ve
ölünceye kadar düşmanla savaştı.[4]

"Kim Allah'ın adını, hükmünü
yüceltmek, her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır."[5]

Tepeden tırnağa silâhlı bir
adam Nebî (s.a.s.)'ye geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Sizinle
birlikte önce savaşa mı katılayım, yoksa müslüman mı olayım?" dedi. Rasûl-i
Ekrem:
"Önce müslüman ol, sonra
savaş" buyurdu. Bunun üzerine adam müslüman oldu, sonra savaştı ve neticede
şehid oldu. Rasûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:
"Az çalıştı, çok kazandı."[6]

"Cennete giren hiçbir kimse,
yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez.
Sadece şehid, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve
on defa şehid olmayı ister."[7]

"Cihada çıkan bir birlik
veya seriyye savaşır, ganimet alır ve ölümden kurtulursa, ecirlerinin üçte
ikisini önceden peşinen almış olurlar. Bir birlik veya seriyye cihada çıkar,
ganimet elde edemez, şehid olur veya yaralı dönerlerse onların ecirleri âhirette
tam olarak verilir."[8]

"Şehidin kul borcu dışındaki
bütün günahlarını Allah bağışlar."[9]

"Bu gece rüyamda iki adam
gördüm. Yanıma gelip beni bir ağaca çıkardılar; sonra da bir eve götürdüler. O
ev, şimdiye kadar benzerini görmediğim güzellik ve değerde idi. Sonra o iki kişi
bana: ‘Bu eşsiz ev, şehidler sarayıdır' dedi."[10]

"Sizden biriniz karıncanın
ısırmasından ne kadar acı duyarsa, şehid olan kimse de ölümden ancak o kadar acı
duyar."[11]

"Kim gazâ etmeden ve
gönlünde gazâ etme arzusu taşımadan vefat ederse, bir tür nifak üzere ölür."[12]

"Allah Teâlâ'dan bütün
kalbiyle şehidlik dileyen bir kimse, yatağında ölse bile, Allah onu şehidlik
mertebesine ulaştırır."[13]

"Şehidliği gönülden arzu
eden bir kimse, şehid olmasa bile sevabına nâil olur."[14]

Abdullah bin Amr ibn Harâm el-Ensârî,
Uhud şehidlerindendir. Oğlu Câbir şöyle diyor: Babam öldürüldüğü zaman ağlamaya
başladım, yüzündeki örtüyü açıp açıp ağlıyordum. Rasûlullah'ın ashâbı beni
bırakmak istemiyorlar, fakat Rasûlullah bana engel olmuyordu. Sonra buyurdu ki:

"Ağlasan da, ağlamasan da
fark etmezdi. O (baban) kaldırılıp defn olununcaya kadar melekler kanatlarıyla
ona gölge yapıyorlardı."[15]

Câbir İbn Abdullah (r.a.) şöyle
dedi: "Babamın müsle yapılmış cesedi getirilip Nebî (s.a.s.)'nin önüne konuldu.
Yüzünü açmak üzere gittim, fakat oradaki topluluk bana engel oldu. Bunun üzerine
Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Melekler ara vermeksizin
onu kanatlarıyla gölgeliyorlar."[16]

"Kardeşleriniz Uhud'da
vurulunca Allah, onların ruhlarını yeşil kuşların içine (şekline) koydu.
Cennetin ırmaklarına gelir, meyvelerinden yer, Arşın gölgesindeki altın
kandillere gelip konarlar. Yediklerinin ve içtiklerinin güzelliğini görünce;
'Keşke kardeşlerimiz, Allah'ın bize ne yaptığını (ne ikramlarda bulunduğunu)
bilseler de savaştan geri kalmasalar!' dediler. Yüce Allah: 'Ben sizin bu
arzunuzu onlara duyururum' buyurdu ve bu âyetleri (Âl-i İmrân: 3/169-171)
indirdi."[17]

Enes (r.a.)'den rivâyet
edildiğine göre, Ümmü Hârise İbn Sürâka diye bilinen Ümmü Rübeyyi' binti Berâ,
Nebî (s.a.s.)'e geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Bana Hârise'den
haber verir misiniz? Eğer cennette ise sabredeceğim; böyle değilse ona ağlamaya
çalışacağım" dedi. Hârise, Bedir savaşında şehid olmuştu. Peygamber Efendimiz
şöyle buyurdu:
"Ey Ümmü Hârise! Şüphesiz
cennetin içinde cennetler vardır; senin oğlun bunların en yücesi olan Firdevs
cennetindedir."[18]

Rasûlullah (s.a.s.) düşmanla
karşılaştığı günlerden birinde güneş batıya meyledinceye kadar bekledi. Sonra
ashâbın arasında ayağa kalktı ve şöyle buyurdu:
"Ey müslümanlar! Düşmanla
karşılaşmayı temennî etmeyin; Allah'tan âfiyet dileyin. Fakat düşmanla
karşılaşınca da sabredin. Bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır."
Sonra, Allah'a şöyle duâ etti:
"Ey Kur'an'ı indiren,
bulutları gökyüzünde gezdiren ve düşman saflarını darmadağın eden Allah'ım! Şu
düşmanları perişan et ve bizi onlara karşı muzaffer kıl."[19]

"İki duâ reddolunmaz veya
pek nâdir reddolunur. Bunlar; ezan okunurken yapılan duâ ile savaş ânında
düşmanla boğaz boğaza gelindiği sırada yapılan duâdır."[20]

Ebû Katâde (r.a.) anlatıyor:
Rasûlullah (s.a.s.) ashâb arasında ayağa kalktı ve
"Allah yolunda cihad ve
Allah'a iman etmek, amellerin en fazîletlisidir" diye hatırlattı. Bunun
üzerine bir adam ayağa kalkıp:
"Yâ Rasûlallah! Şayet Allah
yolunda öldürülürsem, bu benim günahlarıma keffâret olur mu?" diye sordu.
Rasûlallah (s.a.s.) ona:
"Evet, şayet sen sabrederek
ecrini de sadece Allah'tan bekleyerek cepheden kaçmaksızın düşmana karşı koyup
Allah yolunda öldürülürsen, günahlarına keffâret olur" buyurdu. Sonra
Rasûlullah (s.a.s.):
"Nasıl demiştin?" diye
sordu. Adam:
"Şayet ben Allah yolunda
öldürülürsem günahlarıma keffâret olur mu?" diye sözünü tekrarladı. Rasûlullah
(s.a.s.) ona:
"Evet, şayet sen sabrederek
ecrini sadece Allah'tan bekleyerek cepheden kaçmaksızın düşmana karşı koyup
Allah yolunda öldürülürsen, günahlarına keffâret olur. Ancak, borçların bunun
dışındadır. Bunu bana Cibrîl söyledi" buyurdu.[21]

Câbir (r.a.)'dan: Bir adam:
"Yâ Rasûlallah! Eğer Allah
yolunda öldürülürsem ben nerede olacağım?" dedi. Rasûl-i Ekrem:
"Cennette!" diye cevap
verdi. Bunun üzerine adam elinde bulunan hurmaları attı, sonra düşmanla savaştı
ve neticede şehid düştü.[22]

Enes (r.a.) şöyle dedi:
Rasûlullah (s.a.s.) ile ashâbı yola çıktı ve müşriklerden önce Bedir'e vardılar.
Müşrikler de geldiler. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Sizden hiçbiriniz, ben
başında olmadıkça herhangi bir şey yapmasın!" Sonra müşrikler yaklaştı.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.):
"Genişliği göklerle yer
arası kadar olan cennete girmek üzere ayağa kalkınız!" buyurdu. Enes der ki:

Ensar'dan Umeyr İbn Hümâm
(r.a.):
"Yâ Rasûlallah! Genişliği
göklerle yer arası kadar olan cennet mi?" diye sordu. Peygamberimiz:
"Evet" dedi. Umeyr:
"Ne iyi, ne âlâ!" dedi.
Rasûlullah (s.a.s.):
"Niye öyle söyledin?"
diye sordu. Umeyr:
"Allah'a yemin ederim ki yâ
Rasûlallah, cennet ehlinden olmayı istediğim için öyle söyledim, başka maksadım
yok" dedi. Rasûl-i Ekrem:
"Şüphesiz sen cennetliksin!"
buyurdu. Umeyr, bu söz üzerine torbasından birkaç hurma çıkartıp onları
yemeye başladı. Sonra:
"Eğer şu hurmalarımı yiyinceye
kadar yaşarsam, bu gerçekten uzun bir hayattır" diyerek elindeki hurmaları attı;
sonra şehid oluncaya kadar müşriklerle savaştı.[23]

Enes (r.a.) şöyle dedi:
Birtakım kimseler Peygamber (s.a.s.)'e gelerek,
"Bize Kur'an'ı ve Sünneti
öğretecek insanlar gönderseniz" dediler. Rasûl-i Ekrem, içlerinde dayım Harâm'ın
da bulunduğu, ensârdan kendilerine kurrâ denilen yetmiş kişiyi onlara gönderdi.
Bunlar Kur'an okuyor, geceleri onu aralarında müzâkere edip öğreniyorlardı.
Gündüzleri ise su getirip mescide koyuyorlar, odun toplayıp onu satıyor,
bedeliyle de Suffe ehline ve fakirlere yiyecek satın alıyorlardı. İşte Nebî
(s.a.s.) onlara bu kişileri göndermişti. Fakat gidecekleri yere varmadan
önlerine çıktılar ve onları öldürdüler. Onlar (öldürülmeden önce): "Allah'ım!
Bizim haberimizi Peygamberimiz'e ulaştır. Bizler Sana kavuştuk ve Senden râzı
olduk; Sen de bizden râzı oldun" dediler. Bir adam, yaklaşıp Enes'in dayısı
Harâm'a mızrağını sapladı, hatta vücudunun bir tarafından öbür tarafına geçirdi.
Bunun üzerine Harâm:
"Kâbe'nin Rabbine yemin ederim
ki, cenneti kazandım gitti" dedi. Bu olay üzerine Rasûlullah (s.a.s.):
"Şüphesiz ki din
kardeşleriniz öldürüldüler. Onlar hem de şöyle dediler: ‘Allah'ım! Bizim
haberimizi Peygamberimiz'e ulaştır. Bizler Sana kavuştuk ve Senden râzı olduk;
Sen de bizden râzı oldun!" buyurdu.[24]

Yine Enes (r.a.) şöyle dedi:
Amcam Enes İbn Nadr (r.a.) Bedir savaşına katılmamıştı. Bu ona çok ağır geldi.
Bu sebeple:
"Yâ Rasûlallah! Müşriklerle
yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah Teâlâ müşriklerle yapılacak bir
savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı muhakkak Allah görür" dedi. Uhud
savaşında müslüman safları dağılınca, Enes İbn Nadr arkadaşlarını kastederek,

"Rabbim, bunların
yaptıklarından dolayı özür beyan ederim" dedi. Müşrikleri kastederek de,
"Bunların yaptıklarından da
uzak olduğumu arzederim" deyip ilerledi. Derken Sa'd İbn Muâz ile karşılaştı ve
"Ey Sa'd İbn Muâz! İşte cennet. Nadr'ın Rabine yemin ederim ki, Uhud'un
yakınlarından ben onun kokusunu alıyorum" dedi. Sa'd (bu olayı anlatırken):
"Ben onun yaptığını yapmaya güç
yetiremedim, yâ Rasûlallah!" dedi. Hadisin râvîsi Enes, amcasıyla ilgili olayı
şöyle anlatır: Amcamı şehid edilmiş olarak bulduk. Vücudunda seksenden fazla
kılıç darbesi, mızrak yarası ve ok izi vardı. Müşrikler ona müsle yapmış,
uzuvlarını kesmişlerdi. Bu sebeple onu hiç kimse tanıyamadı. Sadece kız kardeşi
parmak uçlarından tanıyabildi. Enes,
"Biz şu âyetin amcam ve onun
gibiler hakkında inmiş olduğu görüşündeyiz" dedi:
"Mü'minler içinde öyle yiğit
erkekler vardır ki, Allah'a verdikleri sözlerinde durdular. Onlardan kimi ahdini
yerine getirdi (çarpışıp şehid oldu), kimi de sırasını bekliyor. Bunlar,
sözlerini asla değiştirmemişlerdir." (Ahzâb: 33/23)
"Şehidler beş kısımdır:
Bulaşıcı hastalığa yakalanan, ishale tutulan, suda boğulan, göçük altında kalan
ve Allah yolunda savaşırken şehid olanlar."[25]

"Siz kimleri şehid
sayıyorsunuz?" diye Rasûlullah (s.a.s.) sordu. Sahâbîler:
"Yâ Rasûlallah! Kim Allah
yolunda öldürülürse o şehiddir" dediler. Peygamber Efendimiz:
"Öyleyse ümmetimin şehidleri
oldukça azdır" buyurdu. Ashâb:
"O halde kimler şehiddir, yâ
Rasûlallah?" dediler. Rasûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
"Allah yolunda öldürülen
şehiddir; Allah yolunda ölen şehidddir; bulaşıcı hastalıktan ölen şehiddir;
ishalden ölen şehiddir; boğularak ölen şehiddir."[26]

"Malı uğrunda öldürülen
şehiddir."[27]

"Malı uğrunda öldürülen
şehiddir; kanı uğrunda öldürülen şehiddir; dini uğrunda öldürülen şehiddir;
ailesi uğrunda öldürülen şehiddir."[28]

Rasûlullah (s.a.s.)'a bir adam
geldi ve:
"Yâ Rasûlallah! Bir kişi gelip
malımı almak isterse ne yapayım?" diye sordu. Rasûl-i Ekrem:
"Ona malını verme!"
buyurdu.
"Benimle savaşmaya kalkarsa ne
dersin?" diye sordu.
"Sen de onunla savaş!"
cevabını verdi.
"Adam beni öldürürse?" dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.):
"Sen şehid olursun"
buyurdu.
"Peki ben adamı öldürürsem?"
deyince, Efendimiz:
"O cehennemdedir"
buyurdu.[29]



[1]
Müslim, İmâre 103; Buhârî, Cihad 7 (Hadisin bir bölümü); Nesâî, İman 24.

[2]
Buhârî, Cihad 10, Zebâih 31; Müslim, İmâre 105; Tirmizî, Fezâilu'l-Cihad21;
Nesâî, Cihad 27.

[3]
Ebû Dâvud, Cihad 40; Tirmizî, Fezâilu'l-Cihad 21; Nesâî, Cihad 25.

[4]
Müslim, İmâre 146; Tirmizî, Fezâilu'l-Cihad 23.

[5]
Buhârî, İlim 45, 1/42, Cihad 15, 4/24; Müslim, İmâre 149-150, hadis no:
1904, 3/1512; İbn Mâce, Cihad 13, hadis no: 2783, 1/931; Ahmed bin Hanbel,
4/392, 397, 402, 405, 417.

[6]
Buhârî, Cihad 13; Müslim, İmâre 144.

[7]
Buhârî, Cihad 21; Müslim, İmâre 109; Tirmizî, Fezâilu'l-Cihad 13, 25.

[8]
Müslim, İmâre 154; Ebû Dâvud, Cihad: 12; Nesâî, Cihad 15; İbn Mâce, Cihad
13.

[9]
Müslim, İmâre 119.

[10]
Buhârî, Cihad 4, Cenâiz 93.

[11]
Tirmizî, Fezâilu'l-Cihad 26; Nesâî, Cihad 35; İbn Mâce, Cihad 16.

[12]
Müslim, İmâre 158; Ebû Dâvud, Cihad 18; Nesâî, Cihad 2.

[13]
Müslim, İmâre 157; Nesâî, Cihad 36; İbn Mâce, Cihad 15.

[14]
Müslim, İmâre 156.

[15]
Buhârî, Cenâiz 34, Cihad 2; Müslim, Fezâil 26, hadis 129, 130.

[16]
Buhârî, Cenâiz 3, 35, Cihad 20, Meğâzi, 26; Müslim, Fezâilu's-Sahâbe
129-130; Nesâî, Cenâiz 12, 13.

[17]
Ebû Dâvud, Cihad, bâb fî Fadli'ş-şehâdeh.

[18]
Buhârî, Cihad 14, Meğâzi 9, Rikak 51; Tirmizî, Tefsiru sûre 23.

[19]
Buhârî, Cihad 112; Müslim, Cihad 20; Ebû Dâvud, Cihad 89.

[20]
Ebû Dâvud, Cihad 39.

[21]
Müslim, İmâre 117; Tirmizî, Cihad 32.

[22]
Müslim, İmâre, 143; Buhârî, Meğâzî, 17; nesâî, Cihad 31.

[23]
Müslim, İmâre 145; Ahmed bin Hanbel, Müsned 3/137.

[24]
Buhârî, Cihad 9, Meğâzî 28; Müslim, İmâre 147.

[25]
Buhârî, Cihad 30; Müslim, İmâre 164; Buhârî, Ezan 32; Tirmizî, Cenâiz 65

[26]
Müslim, İmâre 165; İbn Mâce, Cihad 17.

[27]
Buhârî, Mezâlim 33; Müslim, İman 226; Ebû Dâvud, Sünnet 29; Tirmizî, Diyât
21; Nesâî, Tahrîm 22, 23, 24; İbn Mâce, Hudûd 21.

[28]
Ebû Dâvud, Sünnet 29; Tirmizî, Diyât 21.

[29]
Müslim, İman 225. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.