Fecir | Konular | Kitaplar

Sevgi; Anlam ve Mâhiyeti

Sevgi



Sevgi; Anlam ve Mâhiyeti

 

Mahabbet (Türkçe söylenişiyle muhabbet),
sevmek demektir. Mahabbetullah da, Allah'ı sevmek anlamındadır. Mahabbet, "hubb"
(h-b-b) kökünden gelir. Hubb saf sevgiye denir. Araplar, dişlerin parlaklığı
için aynı kelimeyi kullanırlar. Kaynamak üzere olan suyun üstüne çıkmağa
başlayan kabarcıklara da habâb denir. Buna göre mahabbet, susamışlıktan (fazla
arzudan) kalbin kaynaması, taşması, sevilene ulaşmak için çırpınmasıdır.
Habâbu'l-mâ', suyun fazlasına denir. Mahabbet de kalpteki düşüncelerin en
baskını olduğundan h-b-b ile ifade edilmiştir. Türkçede mahabbetin (muhabbetin)
karşılığı sevgidir. Bunun da normaline sevgi, aşırısına aşk, daha aşırısına
sevdâ/tutku denir.  Sevgi anlamına gelen bu terim, aynı zamanda çekirdek,
tohum, öz, nüve (habb) anlamlarına da gelmektedir. Bu mânâlarıyla Kur'an'da da
kullanılmıştır (6/En'âm, 95; 55/Rahmân, 12). Bu ikinci anlamını da göz önünde
tutarak rahatlıkla diyebiliriz ki sevgi varoluşun tohumudur, çekirdeğidir,
özüdür.

Sevgi; Sevme duygusu, bir kimseye veya bir
şeye muhabbet besleme hissi. Sevgi, insanlarda doğuştan bulunan fıtrî bir
duygudur. Sevgi, topluma huzur ve barışı getiren birleştirici bir unsurdur.
Kur'an, kalplerin sevgi ile birleşmesine önem verir. Mü'minin gönlü sevgi ile
doludur. Kin ve düşmanlık, kâfirlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ, iman
edenlerin kalplerini sevgi ile birleştirmiş, onları bu sevgi ve bağlılıkla
güçlendirmiştir:

"Ve kalplerinin arasını sevgi ile
birleştirdi. Yoksa, yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların
kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını sevgi ile
birleştirdi..." (8/Enfâl, 63)

Dinde sevgi iki türlüdür: Kulun Allah'ı
sevmesi, Allah'ın kulu sevmesi. Allah'ı sevmek, yani mahabbetullah, herkesin,
elde etmek için ardından koştuğu yüce bir mertebedir. Makamların en yücesi,
derecelerin en yükseğidir. Kalplerin azığı, ruhların gıdası, gözlerin bebeğidir.
Mahabbet, bir hayattır, onsuz insan ölülerden sayılır; bir nurdur, onu kaybeden
karanlıklarda kalır. İnsan için en büyük mutluluk, Allah sevgisine ulaşmaktır.
Allah Teâlâ; zâlimleri, fesatçıları, kâfirleri, israfçıları, haddi aşanları,
kibirlenip böbürlenenleri sevmez. Buna karşılık, takvâ sahiplerini, tevbe
edenleri, sabredenleri, ihsan sahiplerini, adâletle iş görenleri, ibâdetlerini
yapanları, tevekkül edenleri sever. Yüce Allah; "De ki: 'Eğer Allah'ı
seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."
(3/Âl-i İmrân, 31) buyurmuş ve Allah sevgisine ancak O'nun emirlerine uymak,
Peygamberinin yolundan gitmekle ulaşılabileceğini haber vermiştir.
Müslümanın görevi, sevgisini
iyiye, güzele ve meşrû olana yöneltmektir. Sevdiğini Allah için sevmeli,
sevmediğini de yine Allah için sevmemelidir. Allah'ın sevdiklerini sırf Allah
rızâsı için sevmek, sevmediklerinden yine O'nun rızâsını umarak kaçınmak
gerekir. Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ, kıyâmet
gününde: 'Benim için birbirlerini sevenler nerede? Onları gölgemden başka gölge
bulunmayan bir günde Arş'ın gölgesinde gölgelendireceğim.' buyurur."
(Müslim, Birr ve Sıla, 161)
Abdullah bin Ömer şöyle söyler:
"Allah için sev, Allah için buğzet, Allah için dost ol ve yine O'nun için düşman
ol. Çünkü Allah'ın dostluğuna ancak bu şekilde erişilir." Müslüman, sevilmesi
gereken her şeye ve herkese karşı, her türlü çıkar düşüncesinden uzak, sırf
Allah rızâsı için, samimi bir sevgi beslemelidir. İnsan ruhunu olgunlaştıran
mânevî gıdalardan biri olan sevgi, özellikle çocuklardan esirgenmez. Çocuk
ruhunda her türlü iyiliği filizlendirecek olan şey sevgidir. Sevgiden mahrum
olarak yetişen çocuklar katı yürekli ve zâlim olmaya daha yatkındırlar. Bu
mahrûmiyet, onların ruhunu kesinlikle olumsuz yönde etkiler.[1]

   

 




[1]
Cengiz Yağcı, a.g.e. c. 1, s. 120-121.