Fecir | Konular | Kitaplar

Modern Hurâfe ve Bâtıl İnanışlar İçin Diğer Bir Örnek . Kemalizm; Resmî Din mi? Atatürk'e Ta ı veya Peygamber Diyenler

Modern Hurâfe ve Bâtıl İnanışlar İçin Diğer Bir Örnek



Modern Hurâfe ve Bâtıl İnanışlar İçin Diğer Bir
Örnek
 
Kemalizm; Resmî Din mi? Atatürk'e Tanrı veya
Peygamber Diyenler:
                        
Cumhuriyetin ilk yıllarında,
devletin dine bakış tarzını öğrenebilmek için, önce, okullarda çocuklarımıza
okutulan tarih kitaplarına, sosyoloji kitaplarına bakmak lâzım. İstanbul'da 1931
yılında, Devlet Matbaası'nda bastırılan Orta Zamanlar Tarihi'nde İslâmiyet ve Hz.
Peygamber (s.a.s.) aleyhinde yazılanlar, en koyu münkirleri bile utandıracak
seviyesizliktedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, devletin resmî ideolojisinde
İslâmiyet'in yeri yoktur. Çünkü "İslâm birtakım zevâta göre eskimiştir!", "Hz.
Muhammed (s.a.s.) nihayet bir çöl bedevîsidir", "İslâmiyet'in yerine yeni bir
din koymak lâzımdır ki, o da Kemalizmdir." Nitekim Edirne milletvekili Şeref
Aykut'a göre Kemalizm dininin altı esası, altı oktan ibaretti: Yani "Kemalizm
dini, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, inkılâpçılık, devletçilik, laiklik ve
halkçılık prensiplerine dayanmalıydı."
Kemalizmin, yeni bir din olarak
yayılmasında  Şeref  Aykut  yalnız değildi. İyi ama bu dinin peygamberi kim
olmalıydı? Bu sorunun cevabını Behçet Kemal Çağlar verdi: Mustafa Kemal Atatürk!
Behçet Kemal, Süleyman Çelebi'nin meşhur Mevlid'ini Atatürk'e uydurmakta ve
çıktığı Anadolu il ve ilçelerinde, başına topladığı kalabalıklara Atatürk
Mevlidi'ni okutmakta hiçbir sakınca görmedi:
Kemalizm dininin yeni öncüleri
ise, imanın altı şartı olan İslâm âmentüsü karşısına, Kemalizm'in yeni
âmentüsünü çıkardılar. Bazı devlet kuruluşlarında bastırıp dağıttıkları bu
devrimci(!) âmentüyü şöyle yazarak ilân ettiler:
"Kahramanlık örneği olan ve
vatanın istikbâlini yoktan var eden Mustafa Kemal'e, onun cengâver ordusuna,
yüce kanunlarına, mücâhit analarına ve Türkiye için âhiret günü olmayacağına
iman ederim."
Halk, "halkçı" Kemalistlerin 
bu dehşetli dalkavukluklarından nefret ediyordu. Din ve dünya işlerini
birbirinden ayırmaya çalışan Atatürk ise, kendisine takılan bu dinî sıfatlar
karşısında şaşırıp kalıyordu.[1]




 




[1]
Yavuz Bülent Bakiler, İslâmiyat cilt 3, sayı 3, Temmuz-Eylül 2000. Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.