Fecir | Konular | Kitaplar

Kimi, Nasıl Sevmek?.

Kimi



Kimi, Nasıl Sevmek?
 
"Kimi sevmek" sorusuna doğru
cevap bulmak yetmiyor, "kim için sevmek" sorusunu da doğru cevaplamak gerekiyor.
Eğer birincisini doğru cevaplamak yetseydi şeytan kovulmazdı. O Allah'ın
rablığını hiçbir zaman inkâr etmedi, lâkin o Allah'ın sevdiğini sevmedi, hatta
onu (Âdem) hasetledi, Allah'ı ondan kıskandı. Bu kıskançlıkla diğerini
karıştırmayalım. İkisi arasında illet farkı var; yine "sevgi". Ğayûr'un
kıskançlığının illeti sevgi iken, "ğarûr"un (şeytanın) kıskançlığının illeti
"sevgisizlik"tir. Sevgisizlik ise hasedin öbür adıdır. O'nu sevmek yetmez,
sevdiğini de O'nun için seveceksin. O'nun sev dediklerini seveceksin. O neyi, ne
kadar seveceğimizi vahy ile belirlemiş, çizmiş sınırları. Bu sınırları iyi
bilecek ve tecâvüz etmeyeceksin. O'nun, sevginden başkalarına da pay ayırmana
bir dediği yok. Yeter ki dozajını kaçırma. Sevginin kontrolünü elden bırakma, ne
ne kadar pay ayıracağını iyi bil. Buyurun sevginin İlâhî taksîmâtına:
"De ki: 'Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar,
kesâda uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan,
Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini
(gazabını) getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu
hidâyete erdirmez." (9/Tevbe, 24).
"Babalar" diye başlıyor âyet ve
sıralıyor kişinin Allah'tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihaddan daha fazla
sevebileceği şeyleri, kendisini bu üç sevgiliden alıkoyabilecek olan engelleri
ya da sevgi kantarının topuzunu kaçırma ihtimali olan değerleri. Kur'an'ın
dilinde, bu sayılanları Allah'tan, Rasûlünden ve O'nun yolunda cihaddan daha
fazla sevmek fâsık olmanın yeterli delilidir. Bu âyet, sevgide dengenin nasıl
sağlanacağını öğretiyor bize, bu dengeyi bozanları tehdit ediyor.
Allah bu saydığı isimleri
imtihan aracı kılarak nebîlerini sevgi sınavından geçirdi. İbrâhim'i, hem babası
ve hem de oğluyla sınadı. Nuh'u oğlu ve karısıyla sınadı. Lût'u eşiyle sınadı.
Rasûlullah'ı yakınlarıyla sınadı. Eyyub'u malıyla sınadı. Bütün bu nebîler
(Allah'ın selâmı tümünün üzerine olsun!) alınlarının akıyla verdiler
sınavlarını. Bazıları için belki biraz zor oldu. Nuh'un oğlu için, Rasûlullah'ın
amcası Ebû Tâlip için duyduğu hislerde olduğu gibi. Ama sonunda oldu. İbrâhim'e
gelen koç, doğru adresten şaşmayan sevgiye verilmiş bir ödüldü.
İnce bir nokta var: Babayı,
kardeşi, kadını, hısım akrabayı saydığı halde anneyi saymıyor âyet. Babayı
saydığı halde anneyi saymamasının nedeni, baba sevgisinin şartlı sevgi
oluşundan. Baba sevgisi, kazanılan bir sevgidir, umutlar gerçekleşmediği zaman
yiter. Evlâdından beklentileri vardır babanın, kendisinin
gerçekleştiremediklerini o gerçekleştirecektir, babasının kutsallarını koruyacak
bir haleftir. Gereğinde çocuğunu Allah'tan ve O'nun yolundan alıkoyar. Eğer
yukarıda sayılan emellerinin gerçekleşmesine evlâdının Allah yolunda oluşunu
engel olarak görüyorsa gözünü kırpmadan yapar bunu. Hatta daha ileri gider,
kendi kutsalları ve atasının kutsalları adına Allah'a karşı, Rasûl'e karşı
savaştırır onu. Baba evlâdıyla arasındaki sevgiyi emellerinin gerçekleşmesi
uğrunda kullanamazsa sevgisi azalır, hatta tümden yitebilir.
Fakat anne sevgisi öyle
değildir. O kazanılmış değil; verilmiş bir sevgidir. O sevgide kayıt ve şart
yoktur, baba gibi birtakım beklentileri sevgisine temel yapmaz. Eğer birtakım
şartlar ileri sürmüşse, bu şartlar babada olduğu gibi "atalık" hesapları
yüzünden değil; tamamen onun iyiliğine olacağını sandığı içindir. Babada "ben"
ağır basarken anada "o" ağır basar.
Günümüzde birçok ana baba
farkında olarak ya da olmayarak evlatlarının katili oluyorlar. Evlatlarını
Allah'tan kıskanıyorlar. Allah'ın dininden kıskanıyorlar. Ve Allah'tan daha çok
seviyorlar onları. Daha doğru bir deyişle Allah'ı onlardan daha az seviyorlar.
Elbet Gayûr olan Allah da buna râzı olmuyor, yalnız kendisi için yarattığı bir
şeyin yine yarattıklarınca kendisinden (Yaratanından) esirgenmesine,
kıskanılmasına râzı olmuyor ve sonunda alıyor ellerinden. Onun gerçekte kime ait
olduğununu böylesine sert bir ihtarla hatırlatıyor bazen ebeveynlere. Anne
babalar Allah'tan kıskanarak, onlar Allah'ı sever gibi severek evlâtlarının
sonunu hazırlıyorlar. Bu yanlışı bazen de eşler yapıyor. Eşler Allah yolunda
birbirleriyle yarışa çıkmış iki atlet gayreti içerisinde olması gerekirken o
yola dikilen birer engel oluyorlar. Böyle olunca da Allah kendi koyduğu sevgi ve
merhameti alıyor, yani kendi yuvalarını kendi elleriyle yıkıyorlar, kendi
huzurlarını kendi elleriyle kaçırıyorlar. Evet, Allah'ın koyduğu sevgiyi...
Âyete buyurun; hem de sevgiye "âyet" diyen âyete:
"O'nun âyetlerinden biri de
kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden (cinsinizden) eşler
yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır." (30/Rûm, 21)
Allah'ın âyetlerinden bir âyet
olan sevgi'yi O'nun yolunda kullanmak varken o sevginin sahibine karşı silah
olarak kullanmak ne hamâkat! Ailelerin yanlışı, kendilerini önce eş sonra kul
saymalarında. Genellikle babaların hoşuna gitmekte önce evlat sonra kul tavrı.
Bu ise, Allah'ın râzı olmayacağı bir durum; dahası inanan birinin almaması
gereken bir tavır:
"İnsanlardan bazıları,
Allah'tan başkasını Allah'a endâd/denk tanrılar edinir de onları Allah'ı sever
gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok
daha fazladır." (2/Bakara, 165).
Çağdaş insanın Allah'a inanışı
câhiliye müşriklerinin Allah'a inanışına nitelik yönünden çok benziyor. Çünkü,
sevgi değil ihtiyaç belirliyor Rable olan ilişkileri. Çünkü insan "Ey Allah'ım,
Sana muhtacım, çünkü Seni seviyorum" deme yerine; "Seni seviyorum, çünkü Sana
ihtiyacım var" demeye getiriyor.
Câhiliyyede de, müşrikler
kendilerini Allah'a yaklaştırdığını iddiâ ettikleri putlarını savaş, kıtlık ve
salgın hastalık zamanlarında hatırlarlardı. O sıkıntı geçince, dün ölürcesine
yalvardıkları tanrılarını ertesi gün unuturlar, hayatın akıntısına tekrar
dalarlardı. Allah'a taptığını iddiâ eden günümüz insanının da yaratıcısıyla
ilişkisi buna benzemiyor mu? Bu ilişkinin temeli sevgiye değil; ihtiyaca
dayanmıyor mu? Dahası açınız çağdaş insanın gönlünü, onu kaptırdığı şeyler
arasında Yaratıcı'nın kaçıncı sıraya geldiğine bakınız. Hatta gönlüne
tıkıştırdığı bir yığın dünyalık arasında Yaratıcı'ya bir yer ayırıp ayırmadığına
bakınız.