Fecir | Konular | Kitaplar

Sevgi Toplumu

Sevgi Toplumu



Sevgi Toplumu
 
"Hani siz birbirinize düşman
idiniz. Allah kalplerinizi birleştirdi, O'nun nimeti sâyesinde kardeşler
oldunuz. Siz (ülfet yokken) ateşten bir çukurun kenarındaydınız, Allah sizi
(illeti sevgi olan bir topluluk içine katarak) ondan kurtardı." (3/Âl-i
İmrân, 103). Sevgisizliğin İlâhî lisandaki tasviri "ateş çukurunun kenarında
olmak." Öyle ki yarım adım daha atınca kendinizi yalnızlık ve sevgisizlik
çukurunda bulabilirsiniz. Allah sâyesinde yalnızlıktan kurtulup sevgiyi
tattınız. Sevginin vazgeçilmez unsurunun "diğeri" olduğunu konuya girerken
söylemiştik. En büyük toplumsal rahmet olan "ülfet"in (kelime anlamı olarak
birbirine geçirmek, aradaki boşlukları doldurmak demeye gelir. İman edenlerin
kalplerine Allah'ın yerleştirdiği kardeşlik sevgisidir.) önşartı nedir, biliyor
musunuz? Birlikte olmaktır, topluca sarılmaktır, yani cemâdât değil; cemaat
olmaktır. Aynı âyetin girişini okuyalım: "Ve Allah'ın ipine hep birlikte
sarılın, bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın." (3/Âl-i İmrân,
103). Evet, Allah'ın hatırlamamızı istediği nimetin ülfet olduğunu âyetin
devamında gördük. İşte sevgi nimetinin şükrü öncelikle sevgide birliğin
sağlanmasıdır. Herhalde kimse sevginin olmadığı bir yerde vahdetten söz edemez.

Cemaat, sevginin bir araya
topladığı ülfet adlı yürek devletini kurabilmiş insanlar topluluğudur;
yüreklerini paylaşanların, ülfet kimliğiyle vizesiz gümrüksüz birbirlerinin
gönlüne özgürce yol bulanların topluluğudur. Ümmet işte bu toplulukların
oluşturduğu okyanusun adıdır. Böyle bir topluluğun fertleri yürek ülkelerinde
muhabbeti iktidar etmişlerdir. Sevgi toplumunda fertler birbirlerinin gönlünü,
hayat denizinde kopan ya da kopacak olan fırtınalara karşı, emin bir liman,
selâmetli bir sığınak, bereketli bir barınak bilirler.
Sevgi toplumunda insan insanın
kurdu değil; insan insanın cennetidir. Sevgi iksirinin cennet haline getirdiği
yüreklerinde konuklarlar birbirlerini. Öyle bir yürek ki, çarşılarında sevgi
satılır, terazilerinde sevgi tartılır, ancak karşılığında para değil yine sevgi
alınır. Sevgilerinin faturası yine sevgidir. Çok kere severler ve sevgilerini
bezlederler, fedâ ederler. Sevgi toplumunda insanlar yeni tanıdıkları her
"insan"a yeni nâzil olmuş bir âyet gibi bakarlar.
Sevgi toplumunun fertleri,
yüreğin işlevini iyi bilirler, onu nükleer bir güç merkezi gibi kullanırlar.
Sorunlarını sevgiyle çözmeye çalışırlar. Kendi aralarındaki kavgaları sevgiden,
tokatları ise şefkattendir. Olağanüstü durumlarda sevgilerini tümden silmezler,
parantez içine alırlar. Bu da üç günü geçmez, geçemez. Dövmeleri gerekiyorsa
nefret ettikleri için değil; sevdikleri için döverler. Birbirlerini tezgâhlarına
koyup tüketmezler, gönüllerine ekip o münbit toprakta üretirler.
Sevgi toplumunda yüreklere
asılan "sevgili pankart"ta şu yazılıdır: "Vallahi birbirinizi sevmedikçe iman
etmiş olamazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz." (Buhârî, İman).
Bu sözün sahibi olan sevginin başöğretmeni, ashâbına ara ara sevgi dersi
veriyordu. Bir gün Hz. Ömer'in elini eline almış, "tamam, şimdi oldu" deyinceye
kadar onun yüreğine sevgi akıtmıştı. (Müslim)
Sevgi, peygamberlerin ve
onların dâvet mirasını üstlenenlerin, dâvetlerine muhâtap olanlardan istedikleri
tek karşılık idi. Tüm nebîlerin dâvetleri karşılığında bir ücret istemedikleri
Kur'an dilinden sık sık vurgulanır. Çünkü maddî karşılığı olmayan bir eylem,
fedâkârlık ve samimiyetin en büyük delilidir. Peygamberler kendilerini
çağırdıkları şeyde samimi olduklarını insanlara hatırlatmak için ücret
almadıklarını, ecri yalnızca Allah'tan beklediklerini sık sık vurgulamışlardır.
Bütün bunlara karşın insanlardan bir tek şeyi istemelerine izin verilmiş. Ne
demek "izin verilmiş"; istemeleri Allah tarafından tavsiye ve teşvik edilmiş, bu
mükteseb bir hak olarak görülmüş. Nedir o bir tek şey? Tahmin edeceğiniz gibi
yine "sevgi":
"De ki: ‘Ben buna karşılık
sizlerden bir ücret istemiyorum. İstediğim yalnızca yakın bir sevgidir."
(42/Şûrâ, 23)
Sevmek kaynaşmaktır. İnsanların
birlikte olmalarının illeti sevgi olursa o birlikteliğin ömrü de sevginin ömrüne
eş olacaktır. Sevmek vahdetin ta kendisidir. Seven insan, cemaat ırmağına
dökülen bir katre olmayı kabullenmiş demektir. Çokta yok olmaz, teki çoğa
karıştırarak çokta var olur, kendinden olanların içinde kendini bulur. Değil mi
ki balık gölde yetişir? O sevgi çağlayanları ümmet okyanusuna dökülür. O
okyanusta bir damlanın hükmü ne mi olacak? İşte öyle değil. O öyle bir damla ki
aynı zamanda bağrında okyanusu, yani ümmeti taşımaktadır.
Sevmek çoğalmaktır; artmak,
üremektir. Tarihte sevgiyi katleden birçok düşünce, yaşam biçimi ve sistem
gelmiş geçmiştir, fakat, insanlığın değişmez değerlerini paraya tahvil eden,
fazîlete dayalı bir ahlâkı yıkıp üretim ve tüketime dayalı bir "ahlâk"ı ikame
eden; sevgi, fedâkârlık, samimiyet gibi erdemlerin yerine, gösteriş ve
ikiyüzlülüğe dayalı diplomasiyi yerleştiren kapitalizm gibisi gelmemiştir.
Reklâm ve propagandaya dayanan
çağdaş dünya sistemi, sevgi gibi paraya dönüştürülemeyen değerlere hasımdır. Onu
tahrip etmeyi, bunu beceremezse tahrif etmeyi amaçlar. Onu yok etmeyi beceremez,
çünkü sevgi yok edilemez. Ne ki ikincisinde, yani sevginin tahrif edilip sahte
sevgileri, bol reklamla pazarlama işinde başarılı olmuşlardır. Fuhşun, çarpık
ilişkilerin, putperestliğin adını aşk ve sanat koymayı başarmışlardır. Bu sâyede
sevgi, tüketime elverişli bir hale getirilmiştir. Artık insanlığın yüce
değerlerinden biri olan sevgiyi tutsaklık aracı olarak kullanmak mümkün
olacaktır.