Fecir | Konular | Kitaplar

Saygı

Saygı



Saygı:
 
Kişi sevdiğini saymıyorsa ona
bir gün sevginin faturasını çıkartabilir, hatta sevdiği kişiyi tezgâhına koyup
pazarlayabilir. Bu ona duyduğu sevginin sırtından geçinmektir ki, pek hoş
karşılanmaz. Sevmek, sevilenin özgürlüğüne, şahsiyetine saygıyı gerektirir.
Dengesizliğe varan saygısız sevgi, içerisinde sevileni esir alma, onu tutsak
etme arzusunu barındırır. İşte bu yamuk arzu, ancak saygıyla önlenebilir.
Sevdiğini nesneleştirmekten kaçınabilen çok az insan vardır. Sevilenin
nesneleştirilmesinin en etkili tedbiri saygıdır. Çünkü insan bir nesneyi
sevebilir, fakat bir nesneye saygı duyamaz. İşte bu nedenle saygı, sevginin
kişisel bir sömürüye dönüşmesini önleyen yegâne unsurdur.
Sevgi öğretilebilir mi? Ne
münâsebet, elbette öğretilemez, fakat yaşanır. Ancak, insanın sevme yeteneğini
keşfetmesi, bu gizli hazineyi ortaya çıkarması için, içinde taşıdığı mükemmel
donanımı görmesi, belki eğitimle sağlanabilir. Sevgiyi öğretmenin en garantili
yöntemi sevmek ve sevgi temelleri üzerinde yükselen model bir toplum
oluşturmaktır.
Kur'an sevgiden bu kadar çok
söz ederken, sevgi bizim hayatımızda ne kadar yer tutmakta? Sevebilecek
yerlerimizi ellerimizle hâlâ yok etmemişsek, haydi, hep birlikte sevgi oluğunun
altına tutalım başlarımızı. Bilelim ki, İslâm'ın ve insanın ortak düşmanları
önce sevgiyi katlettiler ve yerine nefret tohumları saçtılar. Bombalarını
coğrafyamızdan önce yüreklerimize attılar ve oradan başladılar işgale.
Yaşadığımız bu diz boyu sefâlet neyin sonucudur sanıyorsunuz? Sevginin kanı
dökülmüşse bir yüreğe, o yüreğe bir daha bahar gelir mi hiç? Sevgi güllerini
yolan eller kurumaz mı hiç? Ondan geriye buğz, hased, kin, sûizan, kapris,
ihtiras kalacaktır. Sevginin yerini bu sayılanlar aldığı zaman gelsin gıybetler,
gelsin iftiralar, dahası gelsin hamâkatten kaynaklanan ihânetler ve acımasızca
kıyımlar.
Evet, yakıtı tükenmiş bir
yürekle bu dünyanın en zor yokuşunda nereye kadar çıkabilirsiniz ki? Kalp öyle
bir taşıyıcı ki, taşıdıkları arasında iman var, Kur'an var, basîret var, firâset
var, cemaat var -kırıp bitirmemişse tabii- ümmet var. Nüfusu milyarları bulan bu
ülkenin yüzölçümü henüz hesaplanabilmiş değil. Bütün bunlar bir yana, orası
Mekânsız'a mekân olacak kadar, O'nu orada ağırlayacak kadar büyük. Bu sınırsız
coğrafyada, bu sınırsız yükü çekebilecek taşıtın yakıtı da sınırsız olmak gerek.
İşte o yakıt "sevgi"dir. Değilse, o muazzam yüke yürekten başka hangi araç,
sevgi'den başka hangi yakıt dayanabilir? Bir sonsuz'u taşıyan sonsuz bir araca,
sonsuz bir yakıttır sevgi.
Onun için diyoruz ki "önce
sev..." Kardeşini sevdin mi bir kez, kötülük yapamazsın ona. Eğer mü'minler
elimizden, dilimizden emin olamıyorlarsa, sevgisizlik yüzündendir. Sevginin
"cennet" demeye geldiğini, sevginin "iman" demeye geldiğini bir daha dinleyelim
Rasûl'ün dilinden: "Vallahi birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız;
iman etmedikçe cennete giremezsiniz."
İnsanın insana sunabileceği en
ölümsüz hediyedir sevgi. Bir asrı asr-ı saâdet eden işte budur. Onlar sevgiyi
öyle yüksek dozda yaşadılar ki, sonraki nesiller onların bu sevgi stoğunu
yüzyıllardır harcaya harcaya bitiremedi. Buyurun, kuşağımızla biz bu sevgiyi
tüketen değil; üreten olalım. Öyle üretelim ki, sonraki kuşaklara bile yetsin bu
sevgi. Eğer dünyadaki insana ve insandaki dünyaya varlığın harcadıkça çoğalan
ortak sermâyesi sevgi hâkim olmayacaksa, nasıl sağlanacaktır insanın mutluluğu?
Ve yüreklerin işgal altında olduğu bir toplumda sevmeyi neyle, nasıl
becerecektir insanlar?[1]
 

 




[1]
Remzi Kaya, Kur'an'da Dostluk İlişkileri, s. 65-66.