Fecir | Konular | Kitaplar

Sevginin Hayata Yansıması; Dostluk... Dost Olmak; Allah'a, Rasûlüne ve Mü'minlere. Allah ve Rasûlüne Dost Olmak

Sevginin Hayata Yansıması

Sevginin Hayata Yansıması; Dostluk... Dost Olmak;
Allah'a, Rasûlüne ve Mü'minlere

Allah ve Rasûlüne Dost Olmak:

Allah ve Rasûlü, iman edenlerin
dostudur. Haliyle, iman edenler de, Allah'ı ve Paygamberini kendilerine
herşeyden ve herkesten önce dost edinmiş kimselerdir. Dostun dosttan râzı
olması, onu sevmesi, sevdiğini incitmemesi gerekmektedir. İman eden insan,
hakiki değer ve yüceliğin Allah ve Paygamberinin dostluğunda olduğunu bilir.
Onun çalışması bu doğrultuda olur. Allah'ın rızâsı ve dostluğu, verilen söze
bağlılıkla ve Hz. Peygamber'e tâbi olmakla oluşur. Böyle bir müslüman,
Peygamber'in şu sözüne tâbi olur: "Bana uyanlarla birlikte ben, özümü Allah'a
teslim ettim." (3/Âl-i İmrân, 20) Bunun aksini düşünmek, günahkâr olmak
demektir. Rasûlüne tâbi olmak, Allah'ın sevmediği şeylerden uzaklaşıp, râzı
olduğu şeylere yaklaşmakla olmaktadır. Nitekim Hz. Allah, yahûdilerin
kendilerini Yüce Allah'ın sevgilisi ve oğulları görmelerinden, müşriklerin
putları bir vâsıta kabul etmelerinden ve hıristiyanların Hz. İsa'yı
peygamberlikten ilâhlığa yükseltmelerinden hoşlanmaz. Yüce Allah, sevdiği
insanların böyle tehlikelerden kurtulmaları için son peygamberinin emirlerini
dinlemelerini ve ona uymalarını ister:
"(Rasûlüm!) De ki: ‘Eğer
Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı
bağışlasın.' Allah son derece bağışlayıcı ve merhamet edicidir. De ki: Allah'a
ve Rasûlüne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri
sevmez." (3/Âl-i İmrân, 31-32)
Bu âyet, aynı zamanda dostluğun
ve sevginin kuru bir iddiâdan ibâret olmadığını, mutlaka bir bedel istediğini
gösterir; dostsanız, seviyorsanız, dostunuzu râzı etmeye çalışacaksınız.
Hz. Peygamber'in Allah'ın râzı
olmayacağı bir şeyi yapması, O'nun dostluğunun dışına çıkması mümkün değildir.
İman edenlerin de, peygamberlerine tâbi olarak hem Yüce Yaratıcı'nın, hem de
nebîsinin dostluğunu kazanmaları gerekmektedir. Bu da, Peygamber'e tâbi olmakla
mümkündür. Bu inanış, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in de insan olduğunu bilerek, bu
çerçeve içinde O'na uymadır. Yoksa, onu kulluktan soyutlayacak bir kabul
değildir. Zira o, her şeyiyle bir insandır (18/Kehf, 110). Diğer insanlardan
farkı, ona vahiy gelmiş olmasıdır (2/Bakara, 286).[1]

Dost, dostunun devamlı
iyiliğini isteyendir. Bu açıdan bakıldığında, yaratılanlara dostluğu, yardımı ve
rahmeti sonsuz ve sınırsız olan sadece Allah'tır. İkinci derecede velî/dost, Hz.
Peygamber ve mü'minlerdir. Yüce Allah, dostluğun temsilcisi olarak fıtrat dini
üzerinde olanları göstermektedir. Velî kavramını imanları istikametinde
değerlendirenler, Allah'ı ve Peygamberini, ana baba ve kendi evlatlarından daha
çok sevmektedirler. Bu tip insanlar, Kur'an'ın emirleri doğrultusunda, Allah'ı
râzı etmeye çalışırlar (58/Mücâdele, 21-22).
Süreklilik ve geçerlilik
açısından hakiki dost; Allah, Peygamber ve mü'minlerdir. Tevhid ekseni etrafında
dönen velâyet/dostluk, hakiki dostluğun odak noktasıdır.


[1]
Remzi Kaya, Kur'an'da Dostluk İlişkileri, s. 194-196.