Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'an'ın Âyet Âyet İndirilmesi ve Hikmetleri

Kur



Kur'an'ın Âyet Âyet İndirilmesi ve Hikmetleri
 
"Biz onu, Kur'an olarak,
insanlara dura dura okuyasın diye (âyet-âyet, sûre-sûre) ayırdık ve onu
peyderpey indirdik." (İsrâ: 17/106)
"(Kur'an) yeri ve yüce
gökleri yaratan Allah tarafından peyderpey indirilmiştir." (Tâhâ: 20/4)
"İnkâr edenler: 'Kur'an ona
bir defada topluca indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onu senin kalbine
iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak)
okuduk." (Furkan: 25/32)
Bu âyet-i kerimelerin hikmetini
kavrayabilmek için, Kur'an'ın indirildiği dönemin (câhilî hayatın) sosyal ve
psikolojik tahlilinin iyi yapılması lâzımdır. İnanç bakımından şirkin,
putperestliğin zirveye ulaştığı, fâizin insanların belini büktüğü, kız
çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, kadının bir metâ gibi alınıp
satıldığı, ahlâksızlık ve içkinin yaygın olduğu bir dönemde köklü değişiklikler
yaparak yepyeni bir sistemi yerli yerine oturtup âdil bir toplumu oluşturmak,
ancak Yaratıcının yapacağı bir iştir. Böyle köklü bağımlılıkları olan bir
toplumu, eğitici ve tahammül ölçülerinde kademe kademe tedâvi edip yeni bir
hayata hazırlamak, insan fıtratına en uygun yöntem biçimidir. İşte âyetlerin
peyderpey gelmesinin temel esprisi, alıştırarak, zorlamadan, hazmettirerek bu
tarzı oturtmaktır.
İslâm'ın, köklü çözümlerini şok
uygulamalarla değil; bu tarz üzerine binâ ederek, pedagojik açıdan bir ilke de
adım atmış olması, onun her konudaki erişilmezliğinin ifadesidir. Yoksa,
inkârcıların kin ve hasetlerinden kaynaklanan, "bunlar gerçekse niçin toptan
indirilmedi?" sözleri, insanı tanımamanın en bâriz örneğidir. Bu itibarla
bakıldığında insanı en güzel tanıyanın, onun yaratıcısı olduğunu bilmek için de
ayrıca üstün zekâ gerektirmiyordu. Kur'an'ın âyet-âyet, parça parça inmesinin
sebeplerini maddeleyecek olursak:
1- İnsanın aklı,
kabiliyetleri, böyle köklü değişiklikleri bir anda kavrayabilecek güce sahip
değildir.
2- İhtiyaç duyulan
sosyal çözümlerin zamanından evvel veya sonra uygulanması, sonuç bakımından
verimli değildir.
3- Yönetim endişesiyle
müslümanlara yapılan işkencelere tahammül ve sabır gösterilmesi açısından
âyetlerin zaman zaman inmesi, onlara güç ve ümit kaynağı olmuştur.
4- Hz. Peygamber'in,
inen âyetleri yazılı değil de, ezberden topluma sunması.
5- İnen âyetlerin mesaj
ve öğretileri, zihinlerde ve kalplerde iyice yerleşip uygulamayı hedeflemesi.
6- Ortaya koyduğu hayat
tarzının tam bir inanç ve kararlılıkla tatbiki, âyetlerin 23 sene gibi bir
zamana yayılmasının temel nedenleridir.
Hiç şüphesiz İslâm, fert ve
toplumların ruhlarına işlemiş şeylerle, yüzeyde olan şeyleri birbirinden farklı
olarak değerlendirmiştir. Fertlerin ruhlarına kök salmış bir mesele, şuurlu
yapılan bir gelenek, toplumun derinliklerine inmiş bir mesele de sosyal bir
gelenek veya devlet örfü haline bürünebilir. Bundan dolayı İslâm, bu gibi
hususlarda ağır ve ihtiyatlı davranır. Burada planlama ile birlikte ağır
davranmanın, plansızlıkla birlikte acele etmekten daha yararlı olduğuna inanır.

Oysa yüzeysel olarak ferdin
ruhuna ve topluma sinmiş bulunan ve onların temiz fıtratını bozacak durumda olan
her mesele, beşer hayatında bir suç olup ona karşı susmak da doğru değildir.
İslâm bu gibi konularda kesin görüşünü ortaya koyup, tartışma götürmez sınırlar
tâyin etmiştir. Bu sınırları fırtat çizgisinden sapmış bulunanlar ancak tartışma
konusu yapabilirler.
Fert ve toplumun ruhuna kök
salmış olan meselelerle sathî meseleler arasındaki bu ayrımın ışığında İslâm,
cana kıyma, hırsızlık, yol kesme, gasb, insanların mallarını bâtıl yollarla
yeme, fâiz ve diğer aldatma yollarına baktığı açıdan zinâya ve ahlâksız fiillere
de bakmış, bu açıdan onu da bir defada yasaklamıştır.
İslâm'ın her ne
kadar kanun koymada derece derece ve Kur'an âyetlerinin peyderpey inmesine önem
verdiği açık ise de, ihtiyaç ânında açıklamayı geciktirmekle teşrîin tedrîcini
birbirine karıştırmaya müsaade etmez. Allah, helâl ve haram ile emir ve
nehiylerle ilgili birçok hükmü geciktirmiştir. Ancak onu açıklamayı dilediği
zaman, hükmünü bir defada açıklamış ve onda tedrîce yer vermemiştir. Böylece
mü'minleri dinî emirleri geciktirmeden uygulamaya alıştırmış ve onları şer'î
teklifleri (ibâdetlerde olduğu gibi) yüklemeye hazır hale getirmiştir. O halde
tedrîc, içki ve kumar gibi geleneklerle rûhî hastalıklarda ve esirleri köle
edinme gibi sosyal ve devletler hukukunu ilgilendiren konularda olmuştur.
Böylece İslâm, sosyal alanda bu ümmeti belli bir itidal ve ölçü üzere korumayı,
inanç ve ahlâkında, ibâdet ve muâmelâtında onu orta yol üzere kılmayı
dilemiştir.[1]       




 



[1]
Afzalur Rahman, Siret Ans. İnkılab Y. c. 5, s. 222-230, 101-105; krş. M.
Bayraktar, Kendi Dilinden Kur'an, s. 101-105. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram
Tefsiri.