Fecir | Konular | Kitaplar

Dillerdeki Birlik ve Dillerin Allah Merkezli Olması

Dillerdeki Birlik ve Dillerin Allah Merkezli Olması



Dillerdeki Birlik ve Dillerin Allah Merkezli Olması:

 
İnsanlık ailesinde bir "birlik"
olduğu gibi, insanların konuştuğu farklı dillerde de bir birlik vardır ve bu,
temel bir ilkedir. Bütün diller, ilk insanın konuştuğu dilden türemiş ve zaman
içinde çeşitli faktörlerin etkisi altında birden fazla dili konuşur hale
gelmişlerdir. İnsanların farklı renklere ve ırklara mensup olması, her birinin
farklı bir Âdem'den geldiklerini göstermediği gibi, farklı diller de farklı kök
ve kaynaklara işaret etmez. Bundan dolayı "insanların farklı renk ve dillere
sahip olması, Allah'ın birliğine tanıklık eden âyetler" hükmündedir (30/Rûm,
22).
Müslüman kavimlerin dilleri
ise, diğerlerine göre daha çok birbirine benzer. Başta Arapça olmak üzere,
Farsça, Türkçe ve diğer nice diller "Allah merkezli"dir. Avrupa'da Boşnakça,
Uzak Asya'da Malay dili ve Afrika'da çok sayıda mahallî dil, bu özelliği arz
eder. Bu dillerin genel bağlamı gözönüne alındığında Lafza-i Celâl (Allah
kelimesi), bir tohum veya güneş hükmündedir. Nasıl bütün bir ağaç, bir tek
tohumdan neşet edip etrafa yayılıyorsa, bu dillerin de tohumu Tek Bir
Kelime'dir. Bu açıdan müslümanların dili ve dil aracılığıyla teşekkül eden
kültürleri (düşünce hayatları ve mirasları) bir ağaç gibidir. Bu ağacın kökü
yukarıda, gövdesi, dalları ve yaprakları aşağıya doğru sarkıp yayılmaktadır.
Bu açıdan dilin hiçbir şekilde
seküler/laik olamayacağını söylememiz mümkün. Dil, özü itibarıyla dinî ve
müteâldir. Nitekim kendilerini seküler kimlikle takdim eden insanlar da şu veya
bu düzeyde dinî bir dil kullanırlar.
Müslüman kavimlerin konuştuğu
dillerin genel yapısına bakıldığında, denilebilir ki, dünyada hiçbir dil, dile
yedirilmiş, havaya sinmiş bir ruh misali, hiç bu kadar irfânî-kelâmî ve
entelektüel-felsefî düzeyde zengin ve yoğun değildir. Bu dillerde asıl olan, iki
kaynak var: Kur'an ve Sünnet. Bu iki kaynak müslüman kavimlerin dillerinde temel
teşkil eden kök paradigmayı meydana getirirler. Gündelik hayatta, kelâm, fıkıh,
tasavvuf ve hatta argo lisan bile bunun bir türevi hükmündedir. Bu sözkonusu
türevlerin sayısını yüzlerle değil; meramın ifade biçimine göre binlerle, yüz
binlerle ifade etmek mümkün.  
Biz dili Tûbâ Ağacına
benzettiğimize göre, bu kutlu ağaçta tohum Allah'ın ezelî ve sınırsız ilmi olan
Levh-i Mahfuz'dur. Gövde Kur'an'dır. Sünnet'in öğrenilmesi ve ifâde biçimiyle bu
gövdeden üç büyük dal çıkar. Bunlar da Tevhid, Tesmiye (Besmele) ve Tekbir'dir.
1- Tevhid: Lâ ilâhe illâllah (Allah'tan başka ilâh yoktur), 2- Bismillâh
(Allah'ın adıyla), 3- Allahu ekber (Allah en büyüktür).
Bu üç büyük daldan İslâmî
ilimler; Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelâm, Akaid, Tasavvuf, Felsefe (İlâhî Hikmet) ve
diğerleri türer. Bunlardan da yapraklar teşekkül etmektedir ki, yapraklar
gündelik hayatımızdaki konuşmalarımız, kullandığımız kelime ve cümlelerdir.
Türkçe, müslüman kavimlerin konuştuğu güzel dillerden biri olarak Kutlu Ağaç
modeli bu dilin yapısında da fazlasıyla tezâhür etmektedir.[1]
Bu konuya örnek olarak gündelik
dildeki "Allah" kelimesiyle yapılan deyimleri gösterebiliriz: 

 




[1]
Ali Bulaç, Dil Ağacı.