Fecir | Konular | Kitaplar

Ezanın Başka Dillerde Okunması

Ezanın Başka Dillerde Okunması

Ezanın Başka Dillerde Okunması:

Müslümanların yaşadığı
beldeleri ele geçiren işgalci müşrikler ile yerli bağîler (Hakktan ayrılanlar),
genellikle uğramadıkları camiye, kılmadıkları namaza, kuşanmadıkları tesettüre
ve uyup gereğini yapmadıkları ezana müdâhale etmekten geri durmamışlardır.
Canları istedikçe günümüzde de müdâhale edebilmektedirler. Ya onun sesini
kısmaya, ya da asıl fonksiyonunu icrâ edemeyecek hale sokmaya çalışırlar. Etki
alanını sınırlamak, başka dillerde okunmasını emredip yozlaştırmak isterler.
Ezanın sözleri Arapçadır ve
dünyanın her yerinde Kıyâmete kadar Arapça okunmaya devam edilecektir. Çünkü
onun sözleri bizzat Peygamberimiz tarafından tesbit edilmiş ve ümmete emânet
bırakılmıştır. Ezanın Arapça sözlerinden başka bir şekilde okunabileceğine hiç
bir aklı başında İslâm âlimi fetvâ veremez. Verenler olmuşsa veya böyleleri
çıkacaksa, onlar âlim değil; kendilerine ekmek ve emir verenlerin sözcüleridir
ve bunların değerlendirmeleri müslümanları bağlamaz. Üstelik hiç bir dildeki
ezan çevirileri, aslının etkisini, sözlerindeki derin anlamı, âhengi, haşmeti ve
ürpertiyi ifade edemez.
Hangi dil "Allahü ekber" sözünü
canlı, etkileyici, ürpertici, şuurlandırıcı, uyarıcı, ısındırıcı, kalplerin
derinliğine işleyici bir şekilde anlatabilir? Hangi söz "eşhedü en lâ ilâhe
illâllah (şehâdet ederim ki Allah'tan başka tanrı yoktur!)" bildirisini, iman
ilânını, coşkusunu, bağlılığını, yüceliğini, yalancı tanrıları red edişteki
kararlılığı dile getirebilir?
Bir semboller sistemi olan dil,
onu konuşanların inançlarını, tercihlerini ve dünya görüşlerini; hayatı, tabiatı
ve yaratıcıyı algılayış biçimlerini gösterir. Arapça da antropolijik anlamda
dillerden bir dildir ve kutsal değildir. Ancak Allah (c.c.) Kur'an'ı bu dille
gönderdi, Peygamberini bu dili konuşan bir kavimden seçti. İslâm'ın gelişine
kadar sıradan bir dil olan Arapça, Kur'an ile birlikte en zengin dillerden biri
oldu. Kur'anî vahiy, bu dile ait kelimelerin içini kendi değerleriyle, kendi
dünya ve evren görüşüyle doldurdu. Vahyin, içini doldurduğu bu kavramlar artık
Arabça değil; Rab'çadır, İslâm'cadır. Müslümanlar dinlerini bu kavramlarla
öğrenirler, algılarlar ve hayatlarını bu kavramlarla İslâm istikametinde
dönüştürürler.
Ezanın başka bir dilde
(özellikle Türkiye'de Türkçe olarak) devlet zoruyla okutulmaya çalışılması,
Din'i protestanlaştırma amacından başka bir şey değildir. Ezanın Arapça dışında
bir dille okunmasını savunanlar; dikkat edilirse, ya tepeden inmeci jakobenler,
ya da ulusçu düşünen yarım okumuşlar, aydın denilen karanlıklardır. Bunların da
Din'i daha iyi anlayıp, daha iyi uygulama diye bir kaygı taşımadıkları bilinen
bir şeydir.
Ezan, yalnızca namaz için
toplanma çağrısı değildir. O, bir tevhid duyurusu, bir iman yenileme dâveti, bir
birlik (vahdet) ilânıdır. Müslümanları tek bir İlâh'a, tek bir öndere çağırmak
sûretiyle onlara kurtuluşun (felâhın) yolunu göstermekir. Şehâdet ilkesine
sarılan mü'minler, tek yumruk, tek yürek halinde ve tek gâye uğruna İslâm ümmeti
binasını meydana getirirler.
Ezan, aynı zamanda bir
tebliğdir. Mü'minleri Allah'a ibâdete dâvet ederken, gayri müslimleri Allah'a
teslim olmaya çağrıdır. Namaz, Allah'a kulluğun simgesidir. Teslimiyetin,
zikrin, boyun eğmenin, Allah'ı büyük tanımanın, duânın, niyazın, en Yüce Makamı
tanımanın somutlaşmış halidir. Namaz; İslâm'a teslimiyetin, müslüman olmanın
göstergesidir. Ezan, bu teslimiyeti yeniden hatırlatır, bununla mü'minlere şuur
ve canlılık verir.
Ezan, insanlara İslâm
gerçeğini, ibâdetin yüceliğini, Allah yolunun doğruluğunu haber verir. Ezan,
mü'min yürekleri sevindirir, onların esir, aşağı, müstaz'af, sürünen, sünepe
olmadıklarını; aziz olduklarını/olmaları gerektiğini ilân eder ve onları Allah'a
ibâdetle en güzel hürriyetin tadını tatmaya dâvet eder.
Unutmamak gerekir ki ezan,
yalnızca dinlenmez, aynı zamanda dinleyen müslümanlar tarafından okunur. Kur'an
okur gibi, tabiatın dilini, denizin bestesini, gülün kokuşunu okur gibi… Her bir
müslüman duyduğu ezan sesinde, kendi benliğini bulur, parçası olduğu bütünü
hatırlar, organı olduğu bedeni aklına getirir. Ezanın sözlerinde imanını,
umutlarını, kimliğini, aşkını ve varlığını hisseder.
Farz namazlardan önce ayrıca
okunan ezana kaamet (ikaameh) denir. Ezan, farz namazlar ve cuma namazı için
okunduğu gibi; mü'minler, doğan çocuklarının sağ kulağına ezan, sol kulağına
kaamet okurlar. Bu ibâdet çocuğun İslâm fıtratına uygun bir amel ve ileride bu
fıtratı koruması hususunda bir duâdır. Ezan, vâcip derecesinde sünnet-i
müekkededir.[1]
İnsan doğar doğmaz ezanla, tekbirle hayata adım atar. Ölürken de ezanla,
tekbirle musalâya konur, namazı kılınır. Önemli olan bu ikisi arasındaki hayatı
ezan ve tekbir mesajı ve gerekleriyle geçirmektir.
Ezan, tekbire, salât ve felâha
çağrı olduğu gibi, aynı zamanda bir tebliğdir. Allah'ın hâkimiyetini bütün
dünyaya ilân eden bir özgürlük mesajıdır; bir devrim çağrısıdır. O yüzden ezanla
dirilen, namazla şeytana karşı zafer kazanan tevhid eri, kulu kula kulluktan
kurtaracak bu mesajı topluma yaymaya, sesini ulaştırabildiği tüm yerlerde Hakkı
hâkim kılma mücâdelesine ve tevhid ve vahiy ekseninde toplum projesi sunup
kişisel, sosyal, siyasal değişim ve dönüşüm için hakkı haykırmış olur. Bulduğu
doğruyu ve güzeli, kurtuluş ve huzuru başkalarıyla paylaşmak için "buldum,
buldum!" demiş ve bulduğunu bulamayanlara da sunmuş olur.
"Namaz için ezan okunduğu
zaman, şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezanı duyamayacağı yere
kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. İkamete başlanınca yine uzaklaşır, ikamet
bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve "şunu hatırla" , "bunu
düşün" diye insanın aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle
ki (buna kapılan) kişi kaç rekât kıldığını bilemeyecek hale gelir." (Buhârî,
Ezan 4, Amel fi's-Salât 18, Sehv 6; Müslim, Salât 19, Mesâcid 89; Ebû Dâvud,
Salât 31; Nesâî, Ezan 30; Muvattâ, Nidâ 6; Kütüb-i SitteTercümesi, 8/ 320)
Rasûlüllah, bu hadisinde, insî
ve cinnî şeytanların ezandan duyduğu rahatsızlığı beliğ bir üslupla dile
getirmektedir. Ezandan rahatsız olanların tercih edecekleri alternatif
meşguliyet ve sesleri, Rasülüllah'ın yellenme sesine benzetmesi de dikkat
çekicidir.


[1]
Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 170-173.