Fecir | Konular | Kitaplar

Günümüz ve Yalan Dolan...

Günümüz ve Yalan Dolan

Günümüz ve Yalan
Dolan...

Düzen, yalanı el altından
(hatta el üstünden) teşvik etmektedir. Sözgelimi, en nâmuslu tüccarı zulümden
farksız vergiler isteyerek, kendi malının yalancısı durumuna zorlamaktadır.
Gereksiz bürokrasi ve formaliteler de kişiyi yalana alıştırmaktadır. Eğitimin de
yalandan pek uzak olmadığını söylemek gerekir. Zaten şirk en büyük yalan
olduğuna göre, şirke dayalı câhilî eğitim ve kültürün temel malzemesinin yalan
olması kaçınılmaz olacaktır. Evrim teorisinden, inkılâp tarihindeki balıkların
kavağa çıkmasına, sosyal konularda hakka ve hakikate ters çarpıtılmış olay ve
yorumlara kadar sayısız yalan, bilim diye insanımıza verilmektedir. İnsanın
çevresi de Allah'tan hakkıyla korkan insanlardan oluşmuyorsa, altta kalmamak,
ayıplanmamak için, kalabalığa uymak endişesiyle bulaşıcı mikroplardan çok hızlı
bir şekilde yalan mikrobu tüm çevreye yayılacaktır. Tüccarın, esnafın,
pazarcıların, ağızlarıyla veya tezgâhları ve vitrinleriyle söyledikleri
yalanlara şâhit olmayan kimse var mıdır? Malın kusurunu söylemeyip gizlemek bile
yalan kabul edilip kazancı haramlaştırdığı halde, açıkça yalan söylemek, hatta
yalan yere yemin etmek sıradan bir olay halindedir. Günümüz medyası yalan pazarı
halindedir. Arz-talep meselesi; yalan alıcıları, hem de para vererek müşterileri
varsa, yalandan para kazanan yalan tüccarları niye olmasın ki?!
Yalancılık, günümüz câhilî
düzenlerinde ve İslâm dışı çevrelerde açıkgözlük olarak değerlendirilmekte,
doğruluğun karın doyurmadığı için enâyilik olduğu söylenmektedir. Öyle ya;
"doğruluk karın doyurmaz!", "doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." Günümüzün
en popüler ve saygın kabul edilen meslekleri temelde "profesyonel yalancılık"
diye tanımlanabilecek, meslek icabı yalan söylemenin kaçınılmaz kabul edildiği
uğraşlardır. Politikacılar, diplomatlar, avukatlar, reklâmcılar, pazarlamacılar,
halkla ilişkiler şirketlerinin temsilcileri, sinema ve tiyatro sanatçıları,
falcılar, sihirbazlar, medyumlar, cinciler, muskacılar, antikacıların... bu
saygın(!) mesleklerinden dolayı görev ve meslek icabı, (geçim endişesiyle, yani
kutsal geçim tanrısının izniyle) çok rahat yalanlar söylemek zorunda(!)
oldukları kabul edilir. Nasıl sanatçıların sanat adına her boyaya girip, her
çirkinliği üzerlerinde göstermeleri gerekiyorsa, bu durum, kutsal(!)
mesleklerinin gereği ise; aynen öyle, diğerlerinin de söyledikleri yalanlar,
günah veya kara değil; "beyaz yalan" kategorisine sokulmaktadır. Bu kimseler,
yalan söyleme becerilerini öylesine geliştirip parlatırlar ki, insanlar bu
yalanları duymak için can atarlar, teşvik ederler ve bundan mutluluk bile
duyarlar.
Fıtrata ve fıtrat dini olan
İslâm'a uyup her çeşit yalanı reddedip karşı çıkmak yerine; günümüzde yalanlar,
farklı kategorilere ayrılmakta ve âdi yalandan farklı kabul edilen yalanlara
toleransla bakılmakta, hatta teşvik edilmektedir. Modern câhilî kültüre göre
yalanlar çeşitlidir: Kişinin söylediği yalanın, karşısındaki tarafından
bilindiği, fakat karşı çıkılmadığı "ortak yalan"lar vardır. Bir programa veya
dâvete katılmak istemeyen kişi, dâveti yapan kişiye "işim var" veya "başka
programım var" ya da "başkasına sözüm var" der. Bunu söylerken, karşısındakinin
söylediği yalanı anladığını da tahmin edebilir. Bu şekildeki "ortak yalan"lar
modern insanların gündelik hayatlarında önemli bir yer tutar. İkinci gruptaki
yalanlar, doğrusu ortaya konamayacağı için karşı çıkılmayan yalanlardır. Bu tür
yalanın ortaya çıkması kimseye yarar sağlamayacağı için kimse konunun üzerine
gitmez. Üçüncü grupta profesyonel yalancıların söyledikleri yalanlar vardır.
Profesyonel yalancılar, meslekleri gereği yalan söylemek zorunda olanlardır.
Bunların yalanları çoğunluğun rahatsız olup şikâyet ettiği yalanlar değildir.
Dördüncü gruptaki ise, işi yalan söylemek olmayan ve bu konuda çok usta(!)
olmayan sıradan insanların söyledikleri ve kendilerine dünyevî yarar sağlayan,
basit çıkar amaçlı küçük veya büyük yalanlar gelir. Bunlar fark edildiği zaman
"yalan!" diye adlandırılan "âdî yalan"lardır. Ayrıca, nezâket icabı, alışkanlık
gereği söylenen "âdet yalan"lar vardır, "moda yalan"lar vardır, "beyaz
yalan"lar vardır. Bir yalanın sakıncasız olduğunu, hatta beyaz, bembeyaz(!)
olduğunu tesbit etmek ise, azgınlaşmış hevâya, câhilî çevreye kalmıştır.
Ama, bu arada "yalan"la
"yanlış"ı da karıştırmamak gerekir. Yanlış da, gerçeğe uymayan, doğru olmayan
bir şeydir, ama çoğunlukla bu, bir hatadan, bir yanılmadan veya bilgisizlikten
kaynaklanan bir durumdur. Yalan ise, kandırmak için kasıtlı olarak söylenen
asılsız, gerçeğe uymayan uydurma sözdür.
Coldini'nin meşhur masalında
olduğu gibi, her yalan söyleyenin burnu uzasaydı, modern insanın burun uzunluğu
ortalaması kaç cm. (km. mi demeliydim?) olurdu, dersiniz?!