Fecir | Konular | Kitaplar

b- Bâbillilerde Büyü

b



b-
Bâbillilerde Büyü:

 

Sihir ve sihirbazların tarihi,
insanlık tarihinin en eski medeniyetlerinden birini kuran Keldânîler zamanına
kadar uzanır. Bâbil diyarında yani bugünkü Irak'ta yaşayan Keldânîler, astronomi
ve astrolojide çok ileri gitmişlerdi. Kur'ân-ı Kerim'de Sâbiîler (2/Bakara, 62;
5/Mâide, 69; 22/Hacc, 17) adıyla anılan Keldânîler, bütün olayların yıldızlar
âleminin etkisi sonucu meydana geldiğini iddia ediyorlardı. Onlara göre hayır ve
şer, fayda ve zarar, saâdet ve bedbahtlık semâvî cisimlerden kaynaklanmaktaydı.
Bu yüzden Keldânîler yıldızlardan her biri adına putlar yapıyor, heykeller
dikiyorlardı. Bu putlara, heykellere, tütsülere, çeşitli nefes ve efsunlarla
yaklaşmaya çalışıyorlardı. Hayır ve salâh için Müşteri yıldızına (Jüpiter
gezegeni), başkalarıyla savaşmak ya da herhangi bir yolla zarara uğratmak
istediklerinde Zuhal yıldızına (Satürn gezegeni), semâvî âfetler ve salgın
hastalıklardan korunmak için de Merih'e tâzimde bulunurlardı.

 

Keldânîlerin medeniyet merkezleri olan
Bâbil şehrinin gayet mâmur ve güzel binalarla süslü olduğuna dair tarihî
bilgiler, bu kavmin mimarî ve diğer sanayi dallarında çok ileri gittiğine işaret
etmektedir. Bu sihirbazlar ülkesinde Güneşten kinâye olan "Ba'l" tanrısına
mahsus Bâbil Kulesi'yle, Bâbil'in mâmur oluşuna dair birçok efsânevî rivâyet
vardır. Bu dönemde halkın câhil tabakası, sihirbazların sûret ve tabiatları
değiştirdiklerine, sözgelimi bir sihirbazın bir kimseyi eşek ya da köpek şekline
döndürebildiğine, sonra dilediği zaman tekrar insan şekline iâde ettiğine
inanmaktaydılar. Bunlara göre, bir büyücü bir yumurtaya, bir süpürgeye ya da
küçük bir küpe binerek havalanabilir, uçmak sûretiyle Irak'tan Hindistan'a veya
dilediği herhangi bir yere gidebilir, sonra aynı günde geri dönüp gelebilirdi.



Câhil halk tabakası bu ve buna benzer
gariplikleri, kâhinlerin yıldızlara yakınlığının bir sonucu zannederlerdi.
Sihirbazlar da avam tabakasının bu kanaatinden çeşitli hilelerle, yaldızlı
hokkabazlıklarla faydalanırlardı. Hatta, devlet başkanları ve adamları bile
bunların mel'anetinden kurtulamazlardı. Görülüyor ki Bâbil halkı gök
cisimlerinin ilâhlığına inanan kimseler olup yıldızların ve bütün kâinatın
yaratıcısı bir İlâhın varlığını kabul etmiyorlardı. Bunların bu sakat
inançlarını iptal ve ıslah etmek için Hz. İbrâhim, peygamber olarak
gönderilmişti. O devirlerde Bâbil, Irak, Şam, Mısır ve Anadolu halkı bu
inançtaydılar. Dahhâk ve Feridun devrine kadar böylece devam etmişti. Bâbil,
Feridun'dan itibaren Keştâsip devrine kadar İranlıların hâkimiyetinde kaldı.
Feridun ve onu tâkip eden dönemlerde İranlılar muvahhid idiler; Allah'ın
birliğini kabul ediyorlardı. İran'ın yaşadığı bu tevhid devrinde, Bâbil
sihirbazlarına karşı büyük bir mücâdele açıldı. Ele geçirilen kâhinler tamamen
kılıçtan geçirildi.