Fecir | Konular | Kitaplar

d- Hz. Süleyman Döneminde Sihir

d

d- Hz.
Süleyman Döneminde Sihir:

Kur'ân-ı Kerim'de de işaret edildiği
üzere, Hz. Süleyman devrindeki sihirbazlar arasında şeytan kadar dessâs birtakım
sanatçılar da vardı (38/Sâd, 37). Bunlardan bir kısmı, her türlü bina kalfaları,
ustaları, mimarlardı. Bir kısmı da deniz dalgıçlarıydı. Bunlar denizlerin
dibindeki hazineleri çıkarırlardı. Ayrıca, birtakım sosyal sınıflara mensup
sihirbazlar da vardı. Bu sihirbazlar bir ara çok azıtarak çıkardıkları bir
ihtilâl yoluyla, Hz. Süleyman'ın tahtını elinden almaya kalkışmışlardı (38/Sâd,
34). Bu sırada dinsizlik alıp yürümüştü. Vahiy kaynağından uzak olan bu
şeytanlar, meydana gelen ve gelecek olan birtakım olaylar hakkında kulak
hırsızlığıyla bazı bilgiler edinirler ve bunların arasına yüzlerce yalan
karıştırarak gizli gizli yayarlardı. Buna âlet etmek için de kâhinleri seçerek,
onlara telkinlerde bulunurlardı. Bazı haberleri doğru çıktıkça kâhinler bunlara
güvenir, bunun yanında da binlerce asılsız şey yayarlardı. Sonunda kâhinler
bunları yazdılar. Cin celbi, gönülleri etkileme hakkında çeşitli sihir ve efsun
kitapları meydana getirdiler. Bu arada geçmiş ve gelecek şeyler hakkında
haberlere benzer efsâneler, masallar, yalanlar-dolanlar neşrettiler. Olayları ve
birtakım gerçekleri tahrif ederek insanları kandırıp yanlış yollara sevkedecek
hurâfeler ortaya attılar. Bunların arasına ilmî ve hikemî şeyler karıştırarak
kötü maksatlarla kullandılar. Böylece "cinler gaybı biliyor" diye yayıldı. Bu
şeytanların yalan-dolan ve iftiraları yüzünden fitne çıktı, Hz. Süleyman'ın
mülkü bir müddet elinden gitti. Ancak Allah'ın yardımıyla Hz. Süleyman bunlara
gâlip gelerek hepsini emri altına aldı.[1]

Saîd bin Cübeyr'in nakline göre Hz.
Süleyman, sihre dair şeytanların elinde ne varsa hepsini toplattırarak bunları
hazine odasındaki tahtının altına gömdürdü. Şeytanlar bu sihirlerin gömülü
bulunduğu yere yaklaşma imkânı bulamayınca, insanlara, "Siz, Süleyman'ın
cinlere, rüzgârlara ve diğer varlıklara kendisiyle hükmettiği ilmi istemez
misiniz?" dediler. Onlar da "tabii arzu ederiz" dediler. Bunun üzerine insanlara
onun gömülü olduğu yeri tarif ettiler. İnsanlar da burayı kazarak sihir
kitaplarını buldular ve kullandılar. İbn İshak'ın nakline göre ise, şeytanlar
Hz. Süleyman'ın vefatını anlayınca, sihrin bütün çeşitlerini kaleme aldılar ve
"kim şu şu arzularına kavuşmak isterse, şöyle şöyle yapsın" diye ilan ettiler.
Her türlü sihir ve buna ait formüller tespit edildikten sonra bunları bir kitap
haline getirdiler. Sonra bunu, kaşı Süleyman (a.s.)'ın yüzüğüne benzer bir
yüzükle mühürlediler. Üzerine de sahte olan şu ünvanı koydular: "Bu kitap,
Dâvudoğlu Süleyman'ın ilim hazinelerine dair Âsaf bin Berhiyâ'nın yazdığı
şeyleri ihtivâ eder." Sonra bunu Hz. Süleyman'ın tahtının altına gömdüler. Daha
sonra İsrâiloğullarından hayatta kalanlar bu kitabı buldular ve kitapta yazılı
olan şeyleri öğrenince, "Hz. Süleyman, yaptıklarını ancak bu sâyede yapmış"
dediler. Sihri insanlar arasında yaydılar. Büyü, başka hiçbir millet arasında
yayılmadığı kadar yahûdiler arasında yayıldı.

Yukarıda kaydedilen Saîd bin
Cübeyr'den nakledilen ve Hz. Süleyman'ın muhîtinde yaygın olan sihir ve
efsunları toplattırıp tahtının altına gömdürdüğüne dair rivâyet sahih
olmamalıdır. Çünkü Hz. Süleyman'ın bunları gömdürmesi değil; yaktırması veya
suya attırarak imhâ ettirmesi gerekirdi. Bu durumda da daha sonraki dönemlerde
sihir tatbikatından veya buna benzer rivâyetlerden bahsedilmesi icap ederdi. Bu
sebeple, Hz. Süleyman'ın vefatından sonra sihrin bütün çeşitlerinin kaleme
alınıp iftira yoluyla ona isnat edildiğinden bahseden İbn Abbâs rivâyeti daha
sahih gözükmektedir.

Sonuç olarak, Mısır'dan beri
İsrâiloğulları arasında sihir ve hokkabazlık meçhul değildi. Fakat bu sefer
başka bir renk almıştı. Bir taraftan Hz. Süleyman'ın devleti aleyhinde siyasî ve
sosyal entrikalar takip edilmiş, diğer taraftan onun dünyayı teshir eden ilmi
diye, onun adına bazı iftiralar ortaya atılmak istenilmişti. Bunun için
İsrâiloğulları ona bir peygamber olarak değil; sihirbaz bir hükümdar nazarıyla
bakmaktaydı. Yahûdiler, devletlerini kaybettikten sonra, milletler arasında
gizli yollarla bu çeşit neşriyatı yaymaktan ve hüner şeklinde hokkabazlık
yapmaktan geri kalmadılar (Elmalılı, Eser Y. c. 1, s. 440; Tecrîd-i Sarih Terc.
8/230-231).



[1]
Sahîh-i Buhârî Tecrîd-i Sarih Terc. 8/229-230; Elmalılı, 1/372.