Fecir | Konular | Kitaplar

f- Eski Türklerde Büyü

f



f- Eski
Türklerde Büyü:

 

Çeşitli Türk kavimlerinde büyü,
kehânet, falcılık, cincilik vardı. Şaman, Türklerde "kam" kelimesiyle ifade
edilirdi. Kam; ruhlar, tanrılar ve cinlerle ilişki kurabildiğine inanılan kimse
idi. O afsun (arvaş) ve büyü yapar, afsunlu sözler söyler, kâhinlik (ırk)
yoluyla insanın içinden geçenleri bilir, gâipten haber verir, cin çarpmasını ve
hastalıkları tedâvi ederdi; anlaşılmayan afsunlu sözler söyler, üfürür, davul
döver, kendinden geçerek görünmeyen varlıklarla ilişkiye girerdi. Kam ve
üfürükçüye (afsuncu, arbağçı) "ürüng" denilen bir ücret verilirdi. Eski
Türklerde çocuklar, cinlere ve göz değmesine karşı ilaçla afsunlanırdı. Yine göz
değmesine karşı bağ, bostan ve bahçelerde korkuluk (abakı) ve nazarlık (kösgük)
dikilirdi. Cin çarpan kimsenin yüzüne soğuk su serpilir, sonra "kovuç kovuç" (kaç
kaç) denilerek üzerlik ve öd ağacıyla tütsülenirdi. "Kovuz" (Oğuzlar'da "kovuç"),
cin çarpmasına karşı afsun, üfürük olarak söylenirdi. "Yel" cin, "yelvi" büyü,
"yelviçin"  büyücü anlamında kullanılırdı. Orta Asya Türk lehçelerinde "arbağ"
da büyü anlamına gelirdi. Yılanı ininden çıkarmak, yahut zehrini gidermek için
yılan afsunu okunurdu. Dudaklardaki uçuk kötü bir ruhtan bilinir, özel bir
törenle afsunlanarak tedâvi edilir, buna "uçuklama", tedâvi edene de "uçukçu"
denirdi. Havayı etkileyerek yağmur, kar ve dolu yağdırmakta kullanılan
afsunlanmış taşa "yada", "cada" ve "yat" gibi isimler verilmiştir. Kaşgarlı
Mahmud "yat"ı taşlarla yağmur ve rüzgâr getirmek için yapılan büyücülük şeklinde
târif eder (Dîvânü Lugati't-Türk Tercümesi, I/159).

Eski Türkler atın boynuna nazarlık
olarak "moncuk" denilen bir taş ve bir çeşit muska takarlardı. Başkırtlar
hastalığı tedâvi etmek veya korkuyu yatıştırmak için kurşun eriterek hastanın
başında bulunan kap içindeki suya döker ve bu sudan hastaya içirirlerdi. Kurşun
döken kadın, kurşunun suda aldığı şekle bakarak hastalığın sebebini söylerdi;
sudan alınan kurşun hastanın elbisesinin göğsüne muska olarak dikilirdi.
İslâm'dan önceki Türk boylarında her türlü belâ ve âfetlere karşı koruyucu
etkisine inanılan muska-tılsım âdeti yaygındı. 8-14. yüzyıllar arasında Doğu
Türkistan'da, aralarında Budist ve Maniheist Türklerin de yaşadığı bölgede
yapılan arkeolojik kazılarda tılsım-muskalar (üzerinde afsun formülleri yazılı
levhalar, tahta materyal) bulunmuştur. Budist Uygurların dinî kitaplarında da
tılsım şekillerine rastlanmıştır. Budist Türklerin dinî eserlerinde
"tılsım-muska" anlamına gelen "vu" kelimesi Çincedir. Bu kelimeyi onlara Çinli
Budist râhipler öğretmişlerdir. Türkler müslüman olduktan sonra "vu" yerine
"bitig" (yazı) kelimesini kullanmışlardır.

10. yüzyılda Türk boylarının büyük
kitleler halinde müslümanlığı kabul etmelerinden sonra da İslâm'ın şiddetle
yasaklamasına rağmen büyü-sihir, İslâm'dan önceki devreden kalan âdetlerle,
ayrıca eski İran, Mezopotamya, Mısır ve nihayet Anadolu kültürlerindeki
katkılarla günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir. Türklerin müslüman
olmaları sırasında bu geniş âlemin kamları, budist ve maniheist râhipleri yeni
dinin yayılmasını önleyemeyince eski geleneklerini yaşatmak ve meslekî
çıkarlarını korumak için kendi hurâfelerini başka milletlerden öğrendikleri âdet
ve inançlarla birleştirip bunlara biraz da dinî bir görüntü vererek cincilik,
üfürükçülük, muskacılık ve afsunculuğa yeni bir şekil kazandırmışlardır. Böylece
eski kam ve râhip geleneğini yürütenlerin artık "muazzim", "muskacı" ve "hoca"
adını aldıkları, eski afsun geleneğine dinî-İslâmî bir veche vermek niyetiyle
Kâbe, levh-i mahfûz, arş, kürsî, zemzem vb. terimleri, Kur'an'dan bazı âyet ve
sûreleri büyü unsuru veya malzemesi olarak kullandıkları görülmektedir. Doğu
Türkistan azâimcileri (muskacı ve cincileri), mesleklerinin Hz. Fâtıma'ya
dayandığını ispat etmek için Risâle-i Perîhân adıyla kitap yazmışlardır.



Aslında Mezopotamya, İran ve Mısır
büyü geleneklerinin karışımı olan bu telâkkî, Anadolu'da eski putperest dinlerin
ve hıristiyanlığın da dâhil olduğu kültür etkileriyle daha çok çeşitlendi. Bütün
bu gelişmelerin ortaya çıkardığı kitap ve risâlelerde düşmanı öldürmek, malını
mülkünü yok etmek, servet ele geçirmek, birinin gönlünü çalmak, sevdirmek,
soğutmak, ayırmak, ara bozmak, sidikliği, cinsî gücü, dili, uykuyu bağlamak,
sevilmeyen kimsenin başına cinleri musallat etmek, ağır hastalıklara düşürmek
gibi kara büyü; çocuk sahibi olmak, hırsızı yakalamak, kaçanın geri gelmesini
sağlamak, bol ürün almak, yolculukta sıkıntı ve belâ ile karşılaşmamak gibi
maksatlarla yapılan ak büyüden temas ve taklit büyülerine, nazar ve doğal
âfetlerden korunmak için yapılanlardan muska, tılsım, afsunlara kadar çok
çeşitli uygulamalar bulmaktaydı. Eski Mısır geleneğinden kalma afsunlara itimat
telkin etmek için Kur'an'dan âyetler, esmâ-i hüsnâ, çeşitli duâlar vb. dinî
metinler de karıştırılmıştı. Eski Mısır tılsımlı sözleri, eski Yunan Pisagor
rakamları yahûdilerin "kabala" denilen mistik rakamsal sistemleri yahûdi
geleneğinden aktarılarak ve yer yer İslâm maskesi takılarak müslümanların
dünyasına (maalesef) girmiştir.