Fecir | Konular | Kitaplar

Hârut ve Mârut Hârut ve Mârut'un Öğrettikleri Neydi?.

Hârut ve Mârut



Hârut ve
Mârut:

 
Hârut ve
Mârut'un Öğrettikleri Neydi?

 

Büyünün bir hakikati olduğu ve tesir
edebildiğini ileri süren âlimlerin delillerinden birisi, Bakara 102. âyetidir.
Âyette geçen Hârut ve Mârut isimli iki meleğin öğrettiklerinin sihir olmadığı
açıktır. "...Onlar, insanlara büyüyü, bir de iki meleğe indirileni
öğretiyorlar." buyrularak büyü ile meleklere indirilenin ayrı şeyler olduğu
bildirilmiştir. Bu durumda, meleklere indirilen şey, bir sihir değil; fesatçı ve
kötü kimselerin elinde, küfre vesile olabilecek bir hakikat, büyünün de
dayandığı temel bir bilgidir. Ancak şeytanlar bunu sihir yapmak, küfre sebep
olmak için öğretmişlerdir. Halbuki Bâbil'de kendilerine bu bilgi indirilen iki
melek Hârut ve Mârut, "Biz bir fitneyiz, öğreteceğimiz şeyler fitneye
müsâittir, sûiistimali küfürdür. Sakın sen bunu öğrenip kötü yolda kullanarak
küfre girme" diye öğüt vermedikçe gelişi güzel kimseye öğretmezler;
sûiistimalden, küfür ve sihirden men ederlerdi. Şeytanlar ise böyle yapmadılar,
bunlarla herkese kötülük yapma yollarını gösterip sihir öğretiyorlardı.



"İki melek üzerine indirilen şey"
lafzıyla işaret edilen bu
bilgi, insanların küfrüne sebep olan sihir ve sihirbazların çok yaygın olduğu
Mezopotamya bölgesinde, Bâbil'de, bunların küfürlerine son vermek, halkı
saptırmalarından korumak maksadıyla indirilmiştir. Bu maksatla, büyünün ne
olduğu, hangi sebepler zincirinin düzenlenmesinden meydana geldiği, insanları
Bâbil'deki sihirbaz kâfirlerin şerrinden korumak maksadıyla iki meleğe veya
onlardan ilham alan iki hükümdara (melik) ilham edilmiştir. Onlar da bu bilgiyi,
sihirbazların otoritesini kırıp küfre son vermek, tevhidi hâkim kılmak
maksadıyla yukarıdaki ikazları yaparak insanlara öğretmişlerdir. Hârut ve Mârut,
günümüze göre çok basit olan olayların bile bir büyü olarak görüldüğü
Mezopotamya'da, diğer insanların kavrayamayacağı birtakım olayların kanunlarını
açıklamışlar ve bunu öğrencilerine öğretirken kötüye kullanmamalarını
söylemişlerdi. Fakat Bâbilliler ve Bâbil'deki esâretleri sırasında
onlardan bazı garip olayların sırlarını öğrenen yahûdiler, kısacası insan ve cin
şeytanları bunlara birçok hurâfeleri katmışlar, bir yığın hayaller, vefk, tılsım
vs. ortaya atarak bunları sihir yapmada kullanmışlardı.[1]       



Burada, âyette geçen "Onlar, karı
ile koca arasını açan şeyleri öğreniyorlardı." İfadesinin biraz kapalı
olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Bazı müfessirler bu ibâredeki "minhümâ
-onlardan-" zamirini bu iki meleğe, yani Hârut ve Mârut'a atfetmişlerdir. Bu
durumda anlam, "Hârut ve Mârut'tan, erkekle karısının arasını açacak şeyler
öğreniyorlardı" şeklinde olmakta ve erkekle karısının arasını açacak şeyleri
insanlara bu iki meleğin öğrettiği ortaya atılmaktadır. Fakat yukarıdaki ibârede
yer alan "minhümâ -onlardan-" zamirinin Hârut ve Mârut'a değil de, "sihr"
kelimesiyle, devamındaki "iki meleğe indirilen şey" ifadesine atfedilmiş
olduğunu söyleyen İslâm âlimleri de vardır. Kanaatimizce bunların görüşü daha
isâbetlidir. Bu durumda da âyetteki bu ibârenin mânâsı, "Şeytanların, Süleyman
(a.s.) hakkında uydurduğu şeylere uyan bu yahûdi zümresi, kâfir şeytanların
öğrettiği sihir ile, Bâbil'de Hârut ve Mârut adlı meleklere indirilen
(bilgilerden) koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlar" şeklinde
olmaktadır. (Bkz. Fahreddin Râzi, Tefsîr-i Kebir Terc. 3/263-264; Elmalılı,
1/371; A. Osman Ateş, Cinler-Büyü, s. 235-236). 

Böylece Hârut ve Mârut' adlı bu iki
meleğin insanlara karı ile kocanın arasını ayıracak sihir öğretmedikleri,
yahûdilerin bu konudaki büyüleri, Allah katından Hârut ve Mârut'a indirilen bu
bilgileri kötüye kullanarak şeytanların/sihirbazların öğrettiği sihirlere
karıştırarak kendilerinin ürettikleri anlaşılmaktadır (Fahreddin Râzî, a.g.e. s.
1/371). Yahûdilerin yaptıkları bu büyünün tesiri konusunda ise Cenâb-ı Hak aynı
âyette şöyle buyurmuştur: "...Büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiçbir hususta
zarar veremezler." (2/Bakara, 102).

Bu iki meleğin, küfür ve şirk olduğu
aynı âyette belirtilen büyüyü, karı-koca arasını ayıracak şeyleri halka
öğretmeleri söz konusu değildir. Onlar, halkı küfür ve sapıklıktan,
sihirbazların kandırmalarından kurtarmak için sihrin de kendisine dayanılarak
üretildiği, mâhiyeti itibarıyla şirk özelliği, çirkinlik vasfı bulunmayan, o
döneme göre yüksek seviyedeki bilgiyi halka belletiyorlar ve öğrettikleri
kimselere, "sakın bunu istismar etme, sihir yapmada kullanarak küfre girme" diye
de uyarıyorlardı. Bâbil'deki iki meleğe indirilenin sihir değil; bilgi olduğunu
açıklamıştık. Bu iki melek, halka sihir yapmada da kullanılmaya müsâit bilgiyi
öğretiyorlar, onların kanmamasını temin ediyorlardı. Kendileri asla sihir
yapmamışlardır; çünkü bu şirk ve küfürdür. Meleklerin şirk ve küfre girmeleri,
şirk olan davranışlarla meşgul olmaları onlara yaraşmaz. Âyetin metninde bu
konuda, "Oysa onlar, Allah'ın izni olmadan büyü ile hiç kimseye zarar
veremezlerdi." buyrulmaktadır. Burada "hüm -onlar-" zamiriyle kast edilenler
Bâbil'deki iki melek değil; sihirle meşgul olan yahûdilerdir. Eğer burada
Bâbil'deki iki melek kast edilseydi "hüm -onlar-" değil; "hümâ -o ikisi-"
zamirinin kullanılması gerekirdi.[2]



Hz. Süleyman döneminde sihirle uğraşan
şeytanlar ve şeytan karakterli büyücülerle ilgili olarak Bâbil'de imtihan için
insanlara bazı bilgiler öğreten "Hârut ve Mârut adlı iki melek" hakkında çok
çeşitli isrâiliyat kaynaklı hurâfeler, meleklerin şânına yakışmayacak,
Kur'an'daki "melek" tanımına ters masalımsı rivâyetler, eski tefsirlerin çoğunda
yer alır. Bazılarınca eleştirisi yapılmayan ve doğruluğu kesinmiş gibi rivâyet
edilen bu söylentiler, tefsirlerimize giren isrâiliyatın seviyesi konusunda
bilgilenmemiz açısından önemli örneklerden sayılabilir. Hârut ve Mârut
hakkındaki bu rivâyetleri kısaca görelim:    



                                                                             




 





[1]
Fahreddin Râzi, a.g.e. 263-264; S. Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri,
1/206-2079; A. Osman Ateş, a.g.e. s. 234-235.





[2]
A.Osman Ateş, a.g.e. s. 232-238.