Fecir | Konular | Kitaplar

Yeryüzüne İndirilen İki Meleğin Mâcerâsı

Yeryüzüne İndirilen İki Meleğin Mâcerâsı



Yeryüzüne
İndirilen İki Meleğin Mâcerâsı:

 

İbn Abbas'tan rivâyet edildiğine göre,
Allah semâların kapılarını meleklerine açtı. Onlar yeryüzündeki insanların
amellerine baktılar. İnsanların hata işlediklerini görünce: "Ya Rab, Senin (kudret)
elinle yarattığın, meleklerine secde ettirdiğin, eşyanın isimlerini öğrettiğin
Âdemoğulları hatalar içinde yüzüyorlar" dediler. Allah da: "Eğer siz onların
yerinde olsaydınız, aynı şeyleri yapardınız" buyurdu. Melekler: "Ya Rab, Seni
noksan sıfatlardan tenzîh ederiz. Âdemoğullarının yaptığını yapmak bize yaraşmaz"
dediler. Râvî der ki; melekler, Allah tarafından yeryüzüne inecek olanları
seçmekle emrolundular. Onlar da, Hârut ve Mârut'u seçtiler. Hârut ve Mârut yere
indirildi. Allah; kendisine hiçbir şeyi şirk/ortak koşmamaları, hırsızlık
yapmamaları, zinâ etmemeleri, şarap içmemeleri, -Allah'ın meşrû gördüğü haller
müstesnâ- hiçbir cana kıymamaları şartıyla yeryüzünde ne varsa onlara helâl
kıldı. Râvî sözüne devamla der ki; melekler yeryüzünde yaşamalarına devam
ederken, kendisine (dünya) güzelliğinin yarısı verilmiş olan Bîzuht isminde bir
kadın gördüler. Dayanamayıp onunla zinâ etmek istediler.

Kadın, meleklerin teklifine yanaşmadı.
Onlardan Allah'a şirk koşmalarını, şarap içmelerini, cana kıymalarını ve (gösterdiği)
puta secde etmelerini şart koştu. Melekler kadının teklifine: "Biz Allah'a
hiçbir şeyi ortak koşmayız" diye cevap verdiler. Meleklerden biri diğerine,
kadına varıp tekliflerini tekrarladı. Kadın yine reddetti. "şarap içerseniz olur"
dedi. Melekler kadının sunduğu şarabı içtiler ve körkütük sarhoş oldular. Bu
esnâda yanlarına bir dilenci geldi ve kendilerinden bir şeyler istedi. Dilenciyi
öldürdüler. Onlar bu iki büyük kötülüğü irtikâp edince, Allah gök kapılarını
meleklere açtı. Arkadaşlarının bu hallerini görünce: "Ya  Rab! Seni her türlü
noksan sıfatlardan tenzîh ederiz. Sen her şeyi en iyi bilensin" dediler. Râvî
diyor ki; Allah, Dâvud oğlu Süleyman (a.s.)'a, meleklerin dünya azâbı ile âhiret
azâbından birini tercih etmelerini vahyetti. Melekler dünya azâbını tercih
ettiler. Bunun üzerine Bâbil'de topuklarından tepesi aşağı asıldılar (Taberî,
I/456).

Es-Süddî'den rivâyete göre, benzer
şekilde, kadınla beraber olmak isteyen meleklere, kadın: "Hangi sözle (duâ ile)
semâya çıktığınızı ve hangisiyle indiğinizi bana söylemedikçe arzu ettiğiniz şeye
yanaşmam" dedi. Onlar da semâya çıkış ve inişte okudukları duâları kadına
bildirdiler. Kadın bunu öğrenir öğrenmez okudu ve semâya çıktı. Allah kendisine,
semâdan inileceği zaman duâyı unutturdu. Böylece kadın çıktığı yerde kaldı.
Neticede Allah onu bir yıldıza çevirdi. Abdullah bin Ömer o yıldızı her gördükçe
lânet eder ve: "Hârut ve Mârut'u fitneye düşüren budur!" derdi. Hârut ile Mârut
akşam olunca mûtad şekilde semâya çıkmak istediler, fakat muvaffak olamadılar.
Mahvolduklarını anladılar. Allah kendilerini, dünya azâbı ile âhiret azâbından
birini seçmeleri hususunda serbest bıraktı. Dünya azâbını tercih ettiler.
Bâbil'de asıldılar ve insanlara sihirle konuşmaya başladılar (Taberî, I/457).  



Er-Rabî'den rivâyete göre, yine benzer
şekilde anlatılan olayda bu iki meleğin şiddetle arzuladıkları bu kadın, "şarap
içmek, adam öldürmek ve puta tapmaktan birini tercih edin" dedi. Melekler: "Bu
üç tekliften hiç biri bize yakışmaz ama, yine de bunların en ehveni şarap
içmektir" dediler. Kadın onlara şarap sundu. Şarap kendilerini iyice mest edince,
kadınla zinâ ettiler. Bu halleri devam ederken yanlarına bir kişi geldi ve
durumu gördü. Bu adamı, gördüklerini sağda solda yayıp bizi rezil etmesin diye
öldürdüler. Sarhoşluk halleri geçip ayıldıktan sonra, işledikleri günahı ve
cürmü anladılar ve semâya çıkmak istediler, fakat buna muvaffak olamadılar.
Allah tarafından bu arzularına mâni olundu. İş bu raddeye geldiği zaman,
yeryüzünde bulunan bu iki melekle semâ ehli arasındaki perde açıldı. Melekler,
Hârut ile Mârut'un içine düştükleri günah ve hayatı gözleriyle gördüler ve
bundan dolayı hayret ve dehşete kapıldılar. Ve melekler bu vesîle ile şunu
anladılar ki; kim Allah'tan ırak, O'nun murâkabe, müşâhede ve kontrolünden uzak
kalırsa o kimse Allah'tan daha az korkar. Artık bundan böyle melekler,
yeryüzünde yaşayanların tümüne (imanlı ve imansız oluş hallerine bakmadan) istiğfâr
etmeye başladılar. Hârut ile Mârut yukarıda anlatılan hatalara düşünce,
kendilerine taraf-ı İlâhî'den şöyle bir teklif geldi: "Dünya azâbını veya âhiret
azâbını, bu ikisinden birini tercih edin!" Melekler: "Dünya azâbı fâni, âhiret
azâbı bâkîdir" deyip dünya azâbını seçtiler. Bâbil ülkesinde bırakıldılar ve
kendilerine orada azâb olunmaktadır (Taberî, I/457-458; İbn Kesîr, Tefsîr,
el-Bidâye; el-Vâhıdî, Tefsir; el-Kirmânî, Lübâbü't-Tefsir; Tefsîru Askerî;
Ebul'l-Leys essSemerkandî; et-Tabressî; et-Tıbyân vb.).

Bu konu, temel çerçevenin hemen aynı
şekilde anlatıldığı hadis rivâyeti olarak da kaynaklara geçmiştir. Hadis
rivâyetine göre, yukarıdaki rivâyetlerde anlatıldığı gibi Hârut ve Mârut, her üç
büyük günahı da işlemişler, dünya azâbını tercih etmişlerdir (Ahmed bin Hanbel,
Müsned, hadis no: 6178; Taberî, II/433; İbn Kesîr,
I/241-242).                     

İbn Cerîr'in, İbn Ömer'den nakline
göre Nâfi' şöyle anlatır: Ben Abdullah İbn Ömer ile yolculuk yaptım.
Yolculuğumuz esnâsında gecenin sonuna doğru İbn Ömer bana: "Ey Nâfi'! Bak hele,
‘el-Hamrâ' (Kırmızı yıldız, yani Çoban yıldızı) doğmuş mu?" dedi. Ben de "hayır,
doğmamış" dedim. İbn Ömer bu soruyu iki veya üç kere tekrarladı. Sonra ben
(zamanı gelip doğduğunda): "Şimdi doğdu!" dedim. İbn Ömer bunun üzerine: "Ona
merhaba da, hoş safâ da yok!" dedi. Ben: "Sübhânellah, Allah'ın emrine boyun
eğmiş, itaatli, söz dinler bir yıldızdır o! (ona bu tarzda kızmanın mânâsı ne?)"
dedim. Bunun üzerine İbn Ömer: "Sana sadece Hz. Peygamber (s.a.s.)'den duyduğumu
söylüyorum; Efendimiz bana şöyle buyurdu: "Melekler: ‘Ey Rabbimiz, bunca hata ve
günahlarına karşılık, insanlara nasıl sabırlı davranıyorsun?' dediler. Cenâb-ı
Hak, kendilerine: ‘Ben onları sınadım, sizleri ise onların işlediği günah ve
fitnelerden korudum' buyurdu. Melekler: ‘Biz onların yerinde olsak yine Sana
isyan etmezdik' dediler. Bu iddiâya karşılık Allah: ‘İçinizden iki melek seçin!'
emrini verdi. Onlar da Hârut ve Mârut'u seçtiler." (Taberî; İbn Kesîr; İbn
Arabî, Ahkâmu'l-Kur'an vb.).

Hz. Ali'den rivâyet; Amr bin Saîd, Hz.
Ali'nin şöyle söylediğini naklediyor: "Ez-Zühre"  (Çoban yıldızı, Venüs)
ismindeki yıldız, aslında İranlılardan güzel bir kadındı. Bu kadın vaktiyle,
Hârut ve Mârut ismindeki iki meleğe dâvâcı olarak geldi. Melekler kadını görünce
ondan murad almak istediler. Kadın onların teklifini, okudukları zaman göklere
çıkmalarını temin eden şeyi öğretmeleri şartıyla "peki" dedi. Kadına öğrettiler.
Kadın duâyı okudu, gökyüzüne yükseldi ve o anda (Allah tarafından) yıldıza
çevriliverdi (Taberî; İbn Kesir). Yine Hz. Ali'den el-Hâfız Ebû Bekr İbn
Medûye'nin nakline göre, Hz. Ali şöyle demiştir: "Efendimiz (s.a.s.) şöyle
buyurdu: "Allah Zühre'ye (Çoban yıldızı da denilen Venüs gezegenine) lânet
etsin! Çünkü Hârut ve Mârut isimli iki meleği fitneye düşüren odur."
(Zâdu'l-Mesîr I/124; İbn Kesîr I/243)