Fecir | Konular | Kitaplar

Cinlerin İnsanların Emrine Girmesi Mümkün müdür?.

Cinlerin İnsanların Emrine Girmesi Mümkün müdür



Cinlerin
İnsanların Emrine Girmesi Mümkün müdür?

 

Bazı âlimler, cinlerin Hz. Süleyman'a
hizmet etmeleriyle ilgili âyetleri delil olarak alıp cinlerin diğer insanlara da
boyun eğip onların emrinde bulunmalarının mümkün olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu
konuyla ilgili olarak ilmu'l-Azâim adlı bir bilim dalının meydana getirildiği de
öne sürülmektedir. Cinlerin Hz. Süleyman'a boyun eğmelerinden bahseden âyetler
21/Enbiyâ, 82; 27/Neml, 17, 38-39; 34/Sebe', 12-13; ; 38/Sâd, 36-38 âyetleridir.
Cinlerin insanlara boyun eğmelerinin mümkün olduğunu savunan âlimlerin delil
gösterdiği bu âyetler, Hz. Süleyman'la ilgilidir ve bu işin sadece ona mahsus
olup, daha sonra gelen kimselere böyle bir imtiyazın verilmediği Kur'ân-ı Kerim
ve hadislerden anlaşılmaktadır. Kanaatimizce bu durum, cinlerin insanlara itaat
etmelerinin mümkün olduğunu ileri süren ve bu görüşlerine bu âyetleri delil
gösteren âlimlerce gözardı edilmiştir. Kur'ân-ı Kerim'de, Hz. Süleyman'ın bu
konuda şöyle duâ ettiğinden bahsedilmektedir: "Süleyman: ‘Rabbim! Beni
bağışla, bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir mülk/hükümranlık ver.
Şüphesiz Sen daima bağışta bulunansın' dedi." (38/Sâd, 35).

İnsanların, cinlerin, rüzgârın,
hayvanların emrine verilmeleri sebebiyle onun bu duâsının kabul edildiği, ilgili
âyetlerden anlaşılmaktadır. Verilen bu imtiyaz ve hükümranlığa kendisinden sonra
kimsenin ulaşmaması konusundaki dilek ve duâsının da kabul edildiğini Hz.
Peygamber'den gelen bazı hadisler ortaya koymaktadır. Bu konuda Rasûlullah (s.a.s.)
şöyle buyurmuştur: "Cin tâifesinden bir ifrît (korkunç ve zararlı bir cin)
dün gece namazımı bozmak için bana apansızın hücum etti. Fakat Allah (c.c.) beni
ona karşı gâlip getirdi de hemen onu boğdum. Sabah olunca hepiniz onu göresiniz
diye, Mescid'in direklerinden birinin yanıbaşına bağlamak istedim. Fakat
sonradan kardeşim Süleyman'ın şu duâsını hatırlayarak vazgeçtim: "Ya Rab! Bana
mağfiret et ve bana öyle bir mülk ver ki o, benden başka hiç kimseye lâyık
olmasın. Şüphesiz bütün dilekleri ihsan eden Sensin Sen!" (Buhârî, Salât 75,
Enbiyâ 40; Müslim, Mesâcid 39; Ahmed bin Hanbel, II/298) Diğer rivâyette,
"... Sonra onu yakalamak istedim. Vallahi kardeşimiz Süleyman'ın duâsı olmasaydı,
muhakkak bağlanmış olacaktı da Medine halkının çocukları onu oyuncak edeceklerdi."
(Müslim, Mesâcid 40).

Hz. Süleyman'a verilen bu mülk ve
hükümranlık konusunda Kitab-ı Mukaddes'de bir kayıt vardır ve burada şöyle
denilmektedir: "Ve Allah dedi: ...Hikmet ve bilgi sana verildi. Ve Ben sana öyle
zenginlik, mal ve şeref vereceğim ki, senden önce olan krallarda onun benzeri
yoktu, ne de senden sonra onun benzeri olacaktır." (II. Krallar I/11-12)

Sonuç itibarıyla, Hz. Süleyman'ın
emrine verilen cin ve şeytanların, ondan sonra başkalarının emir ve hizmetine
verilmesinin söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber için bile böyle
bir durum söz konusu olmadığına göre, bunun diğer sıradan insanlar için mümkün
olabileceğini ileri sürmek doğru olmasa gerektir. Çünkü âyet ve hadislerde
cinlerin Hz. Peygamber'in emrine verilip Ona da Hz. Süleyman'a yaptıkları gibi
kaleler, mâbedler, havuzlar vs. yaptıklarından bahsedilmemektedir. Hz.
Peygamber'in cinlerden hizmetçileri yoktu, Mescid-i Nebeviyye'yi ashâbıyla
beraber bizzat kendisi çalışarak inşâ etmişti. Düşmana karşı korunmak için
Medine'nin etrafına kazılan hendekte bizzat kendisi de kazma-kürek çalışmıştı.
Ev işlerini de hanımları ve kendisi görmüştü. Bu husus gözden uzak
tutulmamalıdır.

Günümüzde ve daha sonraki asırlarda
müslümanlar, cin ve şeytanları kendilerine boyun eğdirip onları çalıştırmayı
hayal etmek yerine; kendileri çalışmayı öğrenmeli, dünya ve âhirette hor ve
zelil olmaktan kurtulmalıdırlar. Hz. Peygamber'in yukarıda sayılan
davranışlarında, ümmeti için bu konuda gerekli olan uyarı vardır. Müslümanlar,
cehâlet, hurâfe ve saflık içinde, tarlasının burçağını yoldurduğunu, ekip
biçtirdiğini ileri süren, yerin altında gizli altın ve gümüşlerin, definelerin,
hazinelerin yerini cinlerden öğrendiğini iddia eden cinci denilen yalancı
kimselerin kendilerinde kudret ve üstünlük olduğunu göstermek için ortaya
attıkları sözlerine kanmamalıdır. Aksine kafa ve gönüllerini Kur'an'ın
aydınlığına açmalı, bu tür hayâlî şeylerden medet beklemekten vazgeçerek
çalışmalı, ilmin verilerine kulak vermelidir. Cinlerden yerin altındaki
hazinelerin yerini öğrenmeyi bekleyeceklerine, yerin altındaki cevherleri,
madenleri, petrolü keşfedip yeryüzüne çıkartarak zenginleşmek ve zilletten
kurtulmak için bunların ilmî yollarını öğrenip tatbik etmelidir.

Hz. Süleyman'ın Kur'ân-ı Kerim'de
haber verilen durumu hâriç, dünya kuruldu kurulalı cinlerin insanlara itaati söz
konusu olmamalıdır. Elimizde bunun aksini ortaya koyacak deliller
bulunmamaktadır. Cinlerin insanlara itaati, onların tabiatlarına da aykırıdır.
Onlar kendi arzularıyla insanın emrine girmemişlerdir. Kur'ân-ı Kerim'den,
onların Hz. Süleyman'ın emrine de kendi istekleriyle girmediklerini anlıyoruz:
"Rabbinin izniyle yanında iş gören cinleri onun buyruğu altına verdik ki,
bunlar içinde buyruğumuzdan çıkan olursa ona alevli ateşin azabını tattırdık."
(34/Sebe', 12)

Bu âyetten, cinlerin Hz. Süleyman'ın
emrine girmelerinin ancak Allah'ın izin ve müsaadesiyle, yani emriyle mümkün
olduğu anlaşılıyor. O zaman, cinleri emirleri altına aldığını iddia eden
insanların bu konuda kendilerinin delilleri nelerdir? Allah'ın izin vermediği
bir şeyi yapmaya muktedir olduklarını nasıl iddia edebiliyorlar? Âyette,
cinlerin Hz. Süleyman (a.s.)'ın emrine, Allah'ın buyruğuyla girdikleri, buna
itaatsizlik edenlerin alevli bir ateşle cezalandırıldıkları haber veriliyor.
Demek ki cinler isteseler de Hz. Süleyman'ın emrinden çıkamazlardı; aksi
takdirde azab olunarak imhâ ediliyorlar, ya da zorla itaate sokuluyorlardı. Yine,
Kur'an'da cinlerin zorla Hz. Süleyman'ın emrine verildikleri ve o vefat edinceye
kadar bu durumdan kurtulamadıkları bildirilmektedir: "Süleyman'ın ölümüne
hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun vefatını fark ettirdi. O,
ölü olarak yere düşünce ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı/görülmeyeni bilmiş
olsalardı alçak düşüren bir azabın içinde kalmazlardı." (34/Sebe', 14) Şu
halde, Allah'ın zorla Hz. Süleyman'ın buyruğuna verdiği, ondan sonra da kimsenin
emrine vermediğini Peygamberleri Süleyman (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.s.)'in
diliyle haber verdiği cinleri, başkalarının emri ve hizmetine verdiğini iddia
etmek, büyük bir yalan olmalıdır.

Cinlerin kendi istekleriyle insanoğluna itaati ta ilk baştan beri söz konusu
değildir. Çünkü onların büyükleri olan İblis, Hz. Âdem yaratıldığı zaman,
Cenâb-ı Hakk'ın ona boyun eğmesi konusundaki emrini dinlemeyerek isyan etmiş,
büyüklük taslayarak kâfirlerden olmuştur. Bu durum, Kur'ân-ı Kerim'in çeşitli
âyetlerinde haber verilmektedir. (Bkz. 15/Hıcr, 28-46; 2/Bakara, 34-38; 7/A'râf,
11-25; 17/İsrâ, 61-65; 18/Kehf, 50; 38/Sâd, 71-85; 20/Tâhâ, 116-125). İslâm
âlimlerinin çoğu, bu âyet-i kerimelerdeki "secde" kelimesi ile, Hz. Âdem'e
ibâdetin değil; ona itaat ve boyun eğmenin kastedildiğini söylemektedirler. Bu
durumda, yaratıldığı günden beri insana karşı büyüklenen, kendisini üstün gören
İblis ile onun soyu olan cinlerin, kendi istek ve arzularıyla bazı insanların
emrine girdiğini, onlara hizmet ettiğini ileri sürmek boş bir iddia olmaktan
öteye gidemez. Bu konularda yazılan ve halkın elinde dolaşan kitaplar, İslâm'dan
önceki câhiliyye toplumlarının inanç, gelenek ve kültürlerinden geçmiş aslısız
şeyler ve hurâfelerle doludur. Bunlar, Yıldıznâme, Gizli İlimler Hazinesi vb.
adlarla insanların ellerinde bulunan derlemelerdir. Yıldıznâme denilen
kitaplardaki bilgilerin yıldızlara tapan Sâbiîlerden geçen hurâfelerle dolu
olduğunda şüphe yoktur. Gizli İlimler Hazinesi denilen kitaplar da Bâbil, Âsur,
Sümer, Hitit, Eski Mısır vs. kültürlerden geçmiş safsatalarla doludur.[1]    
   

 





[1]
A. Osman Ateş, a.g.e. s. 252-259.