Fecir | Konular | Kitaplar

Sihrin ve Büyücünün Hükmü

Sihrin ve Büyücünün Hükmü



Sihrin ve Büyücünün Hükmü:



 

Kur'ân-ı Kerim'de Yüce Allah, büyü
ile uğraşmayı küfür olarak nitelendirmiştir (2/Bakara, 102). Hz. Peygamber de
müslümanların büyü ile meşgul olmalarını şiddetle yasaklamıştır. Bir
hadislerinde, "Helâk edici yedi şeyden sakının" buyurmuşlar, ashâb, "Bu
yedi şey nedir, yâ Rasûlallah?" diye sorduklarında, "Allah'a şirk koşmak,
sihir yapmak, haksız yere bir cana kıymak, fâiz ve yetim malı yemek, düşmana
hücum esnâsında savaştan kaçmak, iffetli mü'min hanımlara zinâ isnâdında
bulunmak" (Buhârî Vesâyâ 23, Tıb 48, Hudûd 44; Müslim, İman 145; Ebû Dâvud,
Vesâyâ 10, hadis no: 2874) buyurmuştur. Bir diğer hadislerinde de, büyü yapan
kimsenin Allah'a şirk koşmuş olacağını bildirmişlerdir (Nesâî, Tahrim 19, hadis
no: 4076). Bir başka hadislerinde ise, sihre inanan, onun doğruluğunu tasdik
eden kimselerin Cennete giremeyeceklerini haber vermişlerdir (Ahmed bin Hanbel,
Müsned, 3/14, 83; 4/399).  

Büyü yapmanın büyük günahlardan
olduğu konusunda İslâm âlimleri arasında ittifak vardır. Sihri öğrenmek ve
öğretmek de haramdır. Büyüyü meslek edinen ve sihirbazlığı küfre vardıran
kimselerin şiddetle cezalandırılması gerektiği kaynak kitaplarda
kaydedilmektedir (Tirmizî, Hudûd 27, hadis no: 1460; Ebû Dâvud, Harâc 31, hadis
no: 3043; Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'an, I/61-68). Yapılan büyü küfrü gerektiriyorsa,
bunu yapanın küfre gireceği açıktır. Küfrü gerektirmiyorsa, Şâfiî mezhebine göre,
sihir yapan ta'zîr olunur, tevbe etmesi istenilir. İmam Mâlik, "sihir yapan
kâfirdir, sihir yapmasından dolayı öldürülür. Tevbe etmesi istenilmez; etse bile
kabul olunmaz, mutlaka öldürülür" görüşündedir. Kadı Iyâd'ın bildirdiğine göre,
Ahmed bin Hanbel de aynı fikirdedir. Ashâb ve tâbiîn'e mensup birçok âlimin
kanaatinin de böyle olduğu nakledilmiştir. İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'in
görüşlerine göre, büyü yapan kâfir olur. Böyle bir kimsenin tevbe etmesi
istenilmez.[1] 



Çok eski zamanlardan beri insanlar,
gayb âlemini merak etmiş, hakkında bilgi edinmek istemiş, bazı açıkgözler de
bunu istismar ederek gâibden haber vermeye başlamışlardır. Eskiden bu işle
meşgul olan kâhinler, arrâflar, falcılar, cinciler vardı; günümüzde bunlara ek
olarak medyumlar ve ruhçular da var. Bu kişiler, çeşitli yol ve vâsıtalardan
istifade ederek insanların geçmişi, geleceği, ruhlar âlemi gibi gayb haberleri
vermişlerdir, vermektedirler. Bunlara inanmayanlar yanında, inananlar da vardır.
Halbuki Peygamberimiz (s.a.s.), Allah'ın en seçkin kulu olmasına rağmen, O'nun
hakkında Kur'an diliyle şöyle buyrulmuştur: "De ki: ‘Allah'ın dilemesi
dışında ben kendim bir fayda ve zarar verecek durumda değilim. Gaybı/görülmeyeni
bileydim, daha çok iyilik yapardım ve bana kötülük de gelmezdi." (7/A'râf,
88) Allah'tan başka hiçbir varlığın gaybı bilmediğini şu âyet kesin bir şekilde
ortaya koyar: "De ki: ‘Göklerde ve yerde gaybı, Allah'tan başka bilen yoktur..."
(27/Neml, 65)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.):
"Gayb habercisine (arrâfa, kâhine) inanan kimsenin kırk gün namazının
kabul olunmayacağını"
(Müslim, Selâm 125; Ahmed bin Hanbel, 2/429, 4/68) haber vermiştir. Yine şöyle
buyurmuştur: "Kâhin ve arrâfa inanan kimse, kendisine gönderilen (Kitabı,
vahyi) inkâr etmiştir." (Tirmizî, Tahâret 102; İbn Mâce, Tahâret 122)
Peygamber Efendimiz'e, "ama, bazı söyledikleri doğru çıkıyor" diyenlere,
"Allah'a âsi olan cinlerin, edindikleri bazı bilgileri, bir doğrunun yanına yüz
yalan katarak bu kâhinlere ulaştırdıklarını, bunlar vâsıtasıyla halkın inancını
bozduklarını, onları sapıklığa düşürdüklerini söylemiştir (Buhârî, Bed'ü'l-Halk
6, 11, Tıb 46, Edeb 117; Müslim, Selâm 122, 123)

Bu kesin deliller karşısında
müslümanların, gâipten haber verdiğini iddia eden kimseleri dinlemeleri haramdır.
(32) Onlara değer verip, onlara danışmaya, onlardan yardım istemeğe gitmenin de
haram olduğunda şüphe yoktur.

 





[1]
Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Helâller Haramlar, s.137-139