Fecir | Konular | Kitaplar

Hz. Muhammed'in ve Davetinin Kahinlikle Bir İlgisi Yoktur

Hz



Hz. Muhammed'in ve Davetinin
Kahinlikle Bir İlgisi Yoktur:

        

Hz. Muhammed (sav), Mekke'de ilk defa
Kureyşlilere İslâmı tebliğ ettiği zaman, onu da bu şekilde cinlerin etkisinde
kalarak Kur'an'ın sözlerini uydurup söylediğini, cinlerin etkisiyle konuştuğunu
iddia ettiler. O'nun, halkın gözünden saklı gerçekleri kâhinlik özelliğinden
dolayı haber verdiği iftirasını ileri attılar. Müşrik araplar, bazı kişilerin
şimdilerde hipnotizma diye bilinen yolla insanları etki altında tuttuklarını,
onların ağzından bazı bilgileri aldıklarını, kişilerin vecd (yoğunlaşma) halinde
normal bir kimsenin söylemeyeceğí heyecan verici şeyleri diyebileceğini
biliyorlardı. O zamanki insanların bildiği tek ilham yolu da buydu.

Onlar şairleri ve kâhinleri, onların haber alma
yollarını bidikleri için, Hz. Muhammed'i de böyle bir kişi sanmışlardı. Halbuki
Hz. Muhammed hayatı boyunca şairlerin ve kâhinlerin yaptıkları gibi bir şey
yapmadığı gibi, onların işleriyle uzaktan yakından bir ilgisi olmamıştı. O,
davetine karşılık bir ücret istemiyordu. Üstelik şairlerin ve kâhinlerin
yapamayacağı bir şeyi; daveti uğruna hayatını feda etmeyi göze alıyordu.
Insanlara tebliğ ettiği Kur'an ise ne bir şair sözüne, ne de kâhinlerin
yalanlarına benziyordu.

Kur'an onların bu iddilarını yalanlayarak şöyle
diyor:

"Şu halde onlara öğüt verip hatırlat.; çünkü
sen, Rabbinin nimetiyle ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun. Yoksa onlar: Bu bir
şairdir; ‘biz zamanın  (onun hakkında) felâketlerini gözlüyoruz' mu? diyorlar."
(Tûr: 52/29-30)

Muhammed'in (as) davetinin şairlerin
şiirleriyle, kâhinlerin saçma sapan uyduruk sözleriyle hiç bir ilgisi yoktur.
O'nun aldığı vahiy de kesinlikle âlemlerin Rabbi Allah'ın sözüdür. Düşünen ve
aklını kullanan kimseler Kur'an ile kâhinlerin ve şairlerin sözleri, Hz.
Muhammed'in kişiliği ile kâhinlerin kişiliği arasındaki farkı görürler.[1]



 

 





[1] Hakkâ:
69/39-47; Hüseyin K. Ece, İslam'ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları:
328-329; Ahmed Kalkan, İslam Akaidi: 449-450.