Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'an ve Sünnette Fal

Kur



Kur'an ve Sünnette Fal:

 

Kur'an'da, "fal" kelimesi geçmemekle birlikte,
Peygamber (s.a.s.)'in bazı hadislerinde, şekil olarak buna benzer fakat mana
yönünden bizim anladığımız fal'dan daha değişik bir mana arzeden "fe'l" sözü
geçmektedir. Şöyle ki; "adva (hastalığın Allah'ın takdiri olmaksızın
bulaşması) yoktur, tıyara (bir şeyi uğursuz sayma) da yoktur. Ben hayırlı "fe'l"i
(bir şeyi hayra yorma) severim"[1]
hadisinde geçen "fe'l" kelimesinin bildiğimiz falla aynı anlama gelmediği
açıktır.

Ebû Hureyre'nin, Peygamberimiz (s.a.s.)'den
naklettiği başka bir hadiste;

''Tıyara yoktur, daha hayırlı olan fe'l vardır."
buyurdular. Ebu Hüreyre;

"Fe'l nedir ey Allah'ın Resulu? diye sorunca



'Sizden birinizin işittiği salih sözdür'
dedi"[2]



Hasta olan bir kimsenin; "ya sâlim!" diye
bağıran birinin sesini duyması veya yitiğini arayan birinin; "ya vâcid!" diye
seslenen birinin sesini duyunca, "bununla tefe'ül ediyorum" deyip, hastalıktan
kurtulmayı umması ve yitiğini bulacağını ümid etmesidir. Yani bu sesleri hayra
yorarak, neticenin bu şekilde olmasını beklemesidir.[3]

Cahiliye Arapları, bir sefere, bir savaşa, bir
ticarete, bir nikâha yahut herhangi bir işe teşebbüs edecekleri zaman üç zar
(veya ok) çekerler yahut kuş uçururlardı. Bu zarların (veya okların) birinde,
"Rabbim emretti" yahut "yap" diye emir; diğerinde, "Rabbim nehyetti" yahut,
"yapma" diye nehy kelimeleri yazılı olurdu, biri de boş bulunurdu. Birisi
torbaya elini sokar, zarlardan birini çeker, emir çıkarsa yaparlar, nehy çıkarsa
yapmazlar, boş çıkarsa bir daha çekerlerdi. Kur'an bunu şu ayetle yasaklamıştır:



''Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal
okları şeytan işi birer pisliktir,. bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz"
(el-Mâide: 5/90)

Câhiliyede, bir de kuş uçurma âdeti vardı ki,
bir yere gidecekleri zaman bir kuş uçururlar, sağa giderse teyemmüm (uğurlu
sayma), sola giderse teşe'üm ederler (uğursuzluk sayarlar)dı. Peygamberimizin,
"tıyara yoktur" hadisi ile bunun da yasaklandığını biliyoruz.



Dinimizin kesinlikle yasakladığı falcılık, bir
çeşit gaybdan haber vermektir. Halbuki, Kur'an; gaybı, Allah'tan başka hiçbir
kimsenin bilemeyeceğini, peygamberlerle melekler dahi kendilerine
vahyedilmedikçe gaybdan haber veremeyeceklerini açıkça bildirmektedir.



"De ki: 'Göklerde ve yerde olan gaybı, Allah'tan
başka bilen yoktur." (Neml: 27/65)



"De ki: Size 'Allah'ın hazineleri elimdedir
demiyorum, gaybı da bilmiyorum." (En'am:
6/50)

"Eğer gaybı bilseydim, daha fazla hayır
yapardım." (A'raf: 7/188) ayetleri
buna yeterli delildir.

Kendilerine  "arrâf", "kâhin" veya "medyum"
denilen falcıları ve bu falcılara gidip fal açtıran, onlara inanan veya
destekleyenleri Peygamberimiz, ağır bir dille kınamış, hatta küfürle
nitelemiştir.

"Kim bir arrâfa gidip de ona bir şey sorarsa,
kırk gecelik namazı kabul olmaz."[4]



"Kim bir kâhine gider, dediklerini doğrularsa;
şüphesiz ki Muhammed'e indirilmiş olanı inkâr etmiş olur."[5]

 

 





[1]
Buhari, Tıb: 43; İbn Mâce, Tıb: 43.





[2] Buhâri,
Tıb: 44.





[3] İbnu'l-Manzûr,
"Lisanü'l-Arab " XI V.; İmam Ebi Bekir er-Râzı, "Muhtaru's-Sihah" Fe'l
maddesi.





[4]
Müslim, Selam: 125.





[5]
Tirmizi, Taharet: 102; İbn Mace, Taharet: 122; Ebu Davud, Tıb, hadis no:
3904; Ahmed bin Hanbel, II/ 408; Halid Erboğa, Şamil İslam Ansiklopedisi:
2/143-144.