Fecir | Konular | Kitaplar

Şirkin Zararları

Şirkin Zararları



Şirkin Zararları
 
İman ve tevhid fıtrattandır.
Fert olarak insan, doğuştan fıtrat üzere (imana ve tevhide müsait şekilde)
doğduğu gibi, ilk din de (câhiliye eğitiminde kasıtlı olarak tersi söylenmesine
rağmen) tevhid dinidir; ilk insan, tevhidî mesaja sahip bir peygamberdir. Şirk,
hastalıktır, bünyeye sonradan giren bir mikroptur, bir ârızadır, bir
anormalliktir. Şirk, öncelikle kalbin hastalığıdır, müşrikler de ölümcül
hastadırlar (2/Bakara, 10), onların duyu organları da ârızalı ve görev yapamaz
durumdadır (2/Bakara, 18, 7/A'râf, 179). Onlar, akıllarını da kullanmayan
hayvandan aşağı insan müsveddeleri (7/A'râf, 179), birer pisliktirler (9/Tevbe,
28). Bir küçük kibrit çöpü koca ormanı yakıp mahvettiği gibi, şirk de amelleri
mahveder. Bir kanser mikrobunu veya yanan kibrit çöpünü önemsiz, tehlikesiz
görüp bunların zararlarına duyarsız kalmak, hiç akılla bağdaşır mı? Şirk, kaos
ve düzensizliktir. Şirkin olduğu yerde, kargaşa, fezat, fesat, kavga, anarşı,
düzensizlik ve huzursuzluk vardır.
"Eğer yerde ve gökte,
Allah'tan başka ilâhlar/tanrılar bulunsaydı, yer ve gök (bunların nizamı),
kesinlikle bozulup gitmişti." (21/Enbiyâ, 22)
Kâinatta nizam ve âhenk
olduğuna göre, tevhidî özellik vardır.
Güneşler, gezegenler ve büyük
yıldızlar gibi makro âlemden atom ve hücrenin iç yapılarına kadar mikro âleme,
bitkiler âleminden hayvanlar âlemine kadar tüm evrende tevhidin eseri
gözükmektedir. Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insanın tevhidden
yüzçevirmesi, çevresiyle uyumsuzluğa sebep olduğu gibi, halifelik misyonu
açısından da bir ihânettir. Hayatlarını din ve dünya diye ayıran, Sezar ve Tanrı
diye iki ilâh kabul eden, devletine dini karıştırmak istemeyen, laiklik gibi çok
tanrılı anlayışa sahip olan, Kur'an tâbiriyle dinlerini parçalayan müşriklerin
kendileri de parça parça, grup gruptur ve her grup, kendi yanındakiyle övünür
durur (30/Rûm, 31-32). Şirkin bu çirkin tablosu yanında; Tevhid ile vahdet
kelimeleri aynı kökten gelir. Biri, "birlemek", diğeri "birlik" veya "birleşmek"
demektir. Tevhide inanan her ırktan, her yapıdan insan "ümmet" bilincine sahip
olacak, birbirlerini ancak kardeş (49/Hucurât, 10) kabul edecektir. Aynı Allah'a
gerçekten iman edenler, yekvücut olacaklar, aynı nizamın parçasını
oluşturacaklar, güç ve imkân birliği oluşturacaklardır. Şirkin sayısız
zararlarını ana başlıklar halinde şöyle özetleyip sayabiliriz:
Şirk, fıtrattaki nuru söndürür.
Arınmış nefsi yok eder.
İzzeti öldürüp yerine zilleti,
köleliği getirir. İnsanlık için bir hakarettir.
Vahdeti, insanların birliğini
parçalar.
Amelleri boşa çıkarır.
İnsanın ebediyyen cehennemden
kalmasına sebep olur.
Şirk, bütün hurâfelerin
yuvasıdır.
Büyük bir zulümdür.
Şirk, bütün yanlış korkuların,
fobilerin kaynağıdır.
İnsan dinamizmini hareketsiz
bırakır.
Şirk, Allah'ın asla affetmediği
bir günahtır. Bütün zararlarından daha önemli olan, şirkin insanı ebedî
cehennemlik yapmasıdır. Allah, şirk inancı ile âhirete gelenleri asla
affetmeyecektir.
"Sana da, senden öncekilere
de vahyolunmuştur ki 'eğer şirk koşarsan, şüphesiz bütün amellerin boşa gider ve
hüsrâna uğrayanlardan olursun." (39/Zümer, 65)
"Allah, kendisine şirk/ortak
koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını (günahları) dilediği kimse için
bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse büyük bir günah ile iftira etmiş olur. Kim
Allah'a şirk/eş koşarsa büsbütün sapıtmıştır." (4/Nisâ, 48 ve 116)
Tevhid ve şirk insanlık tarihi
boyunca insanların bağlanageldiği iki dinin adıdır. İnsanlık tarihi şirkle
tevhid arasındaki mücadeleden ibarettir. Bütün peygamberlerin tebliğlerinde
vurguladıkları temel esas tevhiddir. Kur'ân-ı Kerim'in üzerinde en çok durduğu
konu tevhidin önemi ve şirkten uzak durulması konusudur. 
Kendi nefsini ilâhlaştıran ve
Allah'a değil de kendisine tapan ve tapılmasını isteyenler; başkalarının
haklarına el uzatmanın, yalnız Allah'a ibâdet edildiği ve sadece O'na uyulduğu 
sürece  mümkün  olmadığını bilirler. Çünkü, Allah'ın dini adâleti emreder ve
bütün insanları eşit olarak görür. Faziletler doğuştan değil; sonradan kazanılan
iman, takvâ, cihad ve ilim sâyesindedir. Şirk  ise  nefsini  ilâh 
edinenlerin,   insanları   kendilerine   kul etmeleri ve sömürmeleri üzerine
kuruludur. Bu yüzden tâğutlar, kendi nefislerini ilâhlaştırmak için, ilkelerini
kendilerinin tesbit ettikleri ve başkalarının haklarını gasb üzere kurulu şirk
düzenini isterler. Tâğutlar, ortaya attıkları ilâhlara insanları taptırarak,
aslında kendilerine taptırır, kulluk ettirirler. Şirk, insanların insanlara
kulluk ettiği düzenin adıdır.
Müşrikler, bazı şeyleri ilâh
haline getirdikten sonra bazıları doğrudan o ilâhlara tanrı diye, bazıları da
‘bizi Allah'a götürecekler' diye tapınmaya başladılar. Halbuki Allah (c.c.)
bütün insanlara, sizi ben yarattım ve rızkınızı da ben veriyorum. Öyleyse
ibâdeti yalnızca Bana yapın.' diye buyurmaktadır (4/Nisâ, 36). Şirk dini
üzerinde olanlar, hem Allah'ın dışında birtakım ilâhlara ibâdet ederler, hem de
o ilâhlar adına kurallar (şeriatlar) uydurup onu din haline getirirler. Allah
ise onların bu tutumunu kesin bir şekilde kınamakta ve reddetmektedir (42/Şûrâ,
21). Allah'a başka şeyleri ‘şerik-ortak' koşanlar, aslında gerçek anlamda bir
ilâh bulmuş ve gerçekten ona ibâdet ediyor değildir. Onların bu yaptığı bir
‘zan' (sanı)dır, bir avunmadır (10/Yûnus, 66). Yarın hesap günü şefaatçı
olacakları zannedilen bütün ‘şerikler-ortaklar' müşriklerin yanında
olmayacaklar, onlara yardım edemeyeceklerdir (6/En'âm, 94).