Fecir | Konular | Kitaplar

Allah Teâlâ'nın Birliği ve Şirk.

Allah Teâlâ

Allah Teâlâ'nın
Birliği ve Şirk


Kur'ân-ı Kerim'de Allah
Teâlâ'nın varlığını belirten birçok âyet-i kerime olmakla beraber, O'nun
birliğinden bahseden âyetler, varlığını ifade eden âyetlerden daha çoktur. Allah
Teâlâ'nın birliğinden bahseden ve çoğu Mekke'de inen âyetler, şirki reddedip
tevhidi emreder. Bu âyetlerin bir kısmı Allah Teâlâ'nın ilâhlık vasfına
yakışmayan; yaratılmışlık, âcizlik ve eksiklik ifade eden özelikleri reddetmek
suretiyle O'nu tenzih eder. Bir kısmı da O'nun kâinatın yaratıcısı, nimet
vericisi, tek sahibi ve hâkimi olduğunu belirtir.
Meselâ; Kur'an'da "Allah
kendine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar.
Allah'a ortak koşan da gerçekten büyük bir günah işlemiştir." (3/Âl-i İmrân,
48) buyurularak şirk reddedilirken; diğer bir sûrede: "De ki: O Allah
birdir. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır. Kendisi
doğurmamıştır ve doğurulmamıştır." (112/İhlâs, 1-4) buyurularak
tevhid en özlü biçimde vurgulanmaktadır.
Ebû Cehil gibi en azılı
müşrikler, hatta şeytan bile Allah'ı inkâr edememiş, O'nu yaratıcı, tabiata
hükmedici olarak kabul etmeye kendilerini mecbur hissetmişlerdi. Ama, Allah'a
sadece inanmak yeterli değildir. O'na hiç bir şeyi, hiç bir şekilde şirk
koşmamak şarttır.
İnsanlar tarih boyunca Allah'ın
varlığını doğrudan inkâr yerine ya müşrikler gibi O'na ortak koşarak şirke
düşmüşler, ya da laiklik anlayışıyla O'nun bazı sıfat ve fiillerini inkar
ederek küfre düşmüşlerdir. Bu iki inkâr, iki şirk çeşidi arasındaki benzerlik ve
farkları şöyle ifade etmek mümkündür:
Müşrikler Allah'ın varlığını,
yaratıcılığını, rızık vericiliğini kabul ettikleri halde, vahdâniyetini
inkâr ediyorlar, O'na putları ortak koşuyorlardı. Laiklik ise, Allah'ın
rabbâniyetini inkâr ederek O'nu dünya hayatına, insanın gündelik yaşamına,
toplumların yönetimi demeye gelen siyâsete karıştırmak istememektir. Özetle,
şirk vahdâniyeti; laiklik rabbâniyeti inkâr etmektir.
Şirk, Allah'ın zatında O'na
ortaklar koşmakken; laiklik de Allah'ın sıfatlarında O'na ortaklar koşmak ve
O'nun olan teşrî, terbiye etme, hüküm koyma yetkilerini yaratandan alıp
yaratılanlara devretmektir.
Şirkle laikliğin bu
uygulamaları neticede aynı kapıya çıkıyordu: Hevâ ve heveslere uygun bir hayat
sürmek; canları çekince çiğnedikleri, ya da değiştirdikleri, kurallarını
kendilerinin belirlediği bir hayat...
Şirk de laiklik gibi hakkı
ikiye paylaştırıp Allah'ın hakkını Allah'a, "Sezar"ları olan tâğutlarının
hakkını da putlarına vermektir.
"Allah'ın birliği" konusu,
Akaid'in temel ve en önemli konusudur. Akaid ilmine bu yüzden Tevhid ilmi de
denir. (Tevhid, birlemek, Allah'ı bir kabul etmek demektir. Yani, Allah'ın
zatında, sıfatlarında ve fiillerinde eşsiz olduğunu bilmek ve öylece
inanmaktır.) İsâam Dini'ndeki tüm hükümlerin bir noktada Allah'ın birlenmesine
(tevhide) dayandığı için, İslâm'a Tevhid dini; müslümanlara da muvahhid
denilir.
Günümüzde Allah'ı sözde bir
olarak kabul eden nice insanlar, hâkimiyet ve mutlak otorite konusuna gelince
Allah'a ortaklar koşmaktadırlar. Allah'a ait bazı vasıfları başkalarına veren,
başka şeyleri Allah'ı sever gibi seven, başkasından Allah'tan korkar gibi
korkanlar Allah'ı gerçekten birlemiş olmazlar. Allah'ı kanunlarına, idarelerine,
işlerine... karıştırmak istemeyenler tevhid eri vasfını kaybedip müşrik vasfını
kazanırlar.
"Onların çoğu, Allah'a, şirk
koşmaksızın iman etmezler." (12/Yusuf, 106)
Allah'ın varlık ve birliğini
kabul etmenin, fert ve toplum hayatının her alanında ortaya çıkması zorunlu olan
birtakım sonuçları vardır. Bir olan Allah'a iman etmek: Sadece O'nun
hâkimiyetini kabul etmek, mutlak itaat edilecek otorite olarak O'nu tanımak,
O'na ve emirlerine boyun eğmektir. Bir olan Allah'a iman; Allah'ın öngördüğü
nizama aykırı olan herşeye karşı bir inkılap hareketidir; bir başkaldırıdır.
Allah'tan başka ilâhları reddettiğimiz, Allah'ı birlediğimiz yaşantımızın tüm
boyutlarında kendini göstermelidir. Allah'a iman, çevreyi etkilemeyen, gayr-ı
İslâmî vâkıayı kabullenen kuru ve edilgen yahut etkisiz bir iddia olamaz. Bir
olan Allah'a iman etmenin zorunlu gereği; Allah'ın nizamını hayatına, düşünce ve
inançlarına, ferdî, sosyal, siyasal, ekonomik, ahlâkî ve teabbudî (ibâdetle
ilgili) bütün ilişkilerine hâkim kılmaya çalışmaktır.