Fecir | Konular | Kitaplar

3- Düalizm (Seneviyye Çift Ta ıcı Din)

3




3- Düalizm (Seneviyye:
Çift Tanrıcı Din):
 
İnsanlık tarihinde -her
defasında- bir tevhid dininin yozlaşmasıyla or­taya çıkan şirk türlerinden biri
de kâinâtın iki ilah tarafından yöne­tildiği (!) inancıdır.
Vaktiyle Mecûsilik adı altında
İran halkı tarafından kabul edilen di­nin temeli, işte bu çift tanrılı şirk
ilkesine dayanıyordu. Biri iyiliğin (Hürmüz), diğeri ise kötülüğün (Ahriman)
temsilcisi olarak kabul edi­len iki tanrı -bu sapkın inanca göre- sürekli
mücadele halindedirler.
Hz. Peygamber (sav)'in
doğumundan yaklaşık elli yıl önce Mazdek

[1]
adında İranlı bir devrimci tarafından bu din üzerinde bazı değişik­lik­ler
ya­pılmak istendi. 
Hz. İbrahim'in getirdiği tevhid
dini, (nasıl ki Müşrik araplar tara­fın­dan putçu bir kimliğe dönüştürülmüş
ise)  İran'da da Mecusilik adı al­tında ateşe tapınma ile sembolize edilen çift
tanrılı bir şirk dinine dö­nüş­türülmüştü. İslamın ortaya çıkmasıyla bu din de
aynen Cahiliye arapları­nın putperest dini gibi söndü. Hz. Ömer (ra) zamanında
İran'ın fethedil­mesiyle birlikte Mecusilik silinmeye başlayınca bu inanç
üze­rinde kal­maya direnenler, içine düştükleri moral çöküntüsü yüzünden
Hindistan'a göçtüler. Sayıları gü­nümüzde çok azdır. Ateş yakarak iba­det
ederler. 
Her yıl 22 Mart günü özellikle
kürtler tarafından ateş yakılarak kut­la­nan Nevruz Bayramı, bu inancın
müslümanımsılar arasında (gelenek bazında) devam eden silik bir
görüntüsüdür. Çünkü kürtler İslam'a gir­meden önce Mecusiliğin temsilcisi olan 
Zerdüşt'ün

[2]
di­nine bağlı idiler. Kürt mito­lo­jisine göre vaktiyle -zâlim bir kral olan-
Dahhak'a karşı ver­dikleri müca­de­lenin başarıya ulaşması üzerine bir kurtuluş
ve bağımsız­lık sembolü olarak Nevruz ateşleri yakılmaktadır. Ancak İranlıların
da Nevruz'u yılbaşı olarak kutladıklarına bakılacak olursa bu olayın kürt
mitolojisini doğrula­madığı, aksine mecusi gele­neğinin devamı olduğu kesinlik
kazanmaktadır.

[3]

Ayrıca burada, konu ile ilgisi
bakımından şunu da belirtmek gerekir ki, kâinâtın sözde aydınlık ve karanlık
olmak üzere iki farklı ve karşıt şeyler­den oluştuğunu savunan gnostisizmin, bir
şirk felsefesi olduğunu ileri sürmek çok dolaylı bir yorum olur. Gnostik felsefe
hakkında ortaya konabi­lecek bir tek yargı vardır, o da küfürdür

[4]

 

 




[1]
Mazdek (veya Mazdak) Temelde sınıf farklarına karşı çıkan bi­ridir. Eski
İran'da Yoksul üreticilerin mutlu sınıfa karşı kabaran düş­manlık
duygularını kullandı. Fanatik ateş rahip­lerine karşı çikarak Mecusiliğin
öğretilerinde radikal değişiklikler yap­maya çalıştı. Ancak rijit ibahiyeci
düşüncelerinden dolayı Sasanî Kralı Hüsrev Anuşirevan ta­rafından yaklaşık
M. 530  yıl­larında idam edildi.





[2]
Miladi 487 de doğan Zerdüşt'ün Mecusiliği yeniden tevhid inancına oturtmak
is­te­di­ğini ileri sürenler vardır. Bu teze göre O, ka­inatın esas
yaratıcısının, iyilik ilahı (Hürmüz) olduğuna inanıyordu. Karşılıklı
mücadele eden güçlerin ise iki tanrı değil, bi­la­kis iyilik ve kö­tülük
duygusu olduğunu söylüyordu. Bu tez eğer doğru ise Mecusiliğin de di­ğer tüm
insanlık dinleri gibi temelde vahye dayanan bir tevhid dininden saparak bu
şe­killere gir­diği ve za­man zaman gerçeği idrak eden şahsiyetler
tarafından aslına döndü­rülmek istendiği tarihin bir tekerrürü olarak ortaya
çıkar.

Ne varki Hürmüz'ün, sözde sapık kardeşi olan
Ahriman'la savaş­tığı inancını Zerdüşt'e dayandı­ranların açıklamaları bu
şahsın, gerçek tevhid yolunda olmadığını göstermek­te­dir. Doğrusunu ise
ancak Allah Teâlâ bilir.





[3]
Son yıllarda siyasi kavgalara konu olan Nevruz ateşlerinin ya­kılması, zor
kulla­nı­larak önlenemeyince, aynen Zerdüşistler gibi müş­rik olan ırkçı
kökten putçular, bu di­reniş karşı­sında geri adım atarak onlar da Nevruzu
kutlamaya başladılar. Ancak bu spekülas­yon hiç de işe yaramadı. Aslında
tarihteki en büyük ortak değerleri olan İslam'a ve tev­hid inan­cına yeniden
sa­rılarak bu iki müşrik topluluk tekrar kucaklaşa­bilirlerdi. Çünkü her iki
tara­fın da geçmişinde bu güzel ve değerli miras vardır. Ancak her iki sapık
kamp da şirkte ısrar edince Allah Teâlâ onları kanlı bir fitne ile birbirine
musallat ederek mü­min toplu­luğu onla­rın şerrinden korudu. "(...) Eğer
Allah insanların bir kısmını, di­ğer bir kısmı aracılığıyla de­fetmemiş
olsaydı elbetteki dünyanın düzeni bozulurdu." (Bakara: 2/251)





[4]
"Tek bir gnostisizm yoktur. Gnostisizimler vardır. Bu felsefe (…)
sapkınlığın ilki ve en tehlikelisidir. Gnostikler çoğunlukla dinlerin içinde
küçük gruplar meydana getirirler." (Meydan Larousse)

Hristiyanlığın dejenere edilmesinde
Gnostizmin rolü büyüktür. Keza İslam inancına, Hikmetü'l-İşrak adı altında
musallat olan gnostisizmin temsilcisi Şihabuddin Suhreverdi, eserleriyle
bazı çevrelere aydın bir İslam alimi görünümü vermiş olmasına rağmen son
derece sinsi ve tehlikeli görüşler ortaya koymuştur. Mecusilik, Şiilik,
Süryani inançları ve Yeni Eflatunculuk karışımı bir felsefe üreten
Suhreverdi ışık ve nur sözcüklerine yeni anlamlar yükleyerek İslam
terminolojisine yabancı içerikli çeşitli kavramlar mal etmeye çalıştı. Sırf
İslam'a darbe indirmek için Oryantalistlerin ve İslamımsı dünyadaki batı
hayranlarının, aşırı ilgisini çeken "Hikmetü'l-İşrak" ve "Heyakili'n-nur",
Sühreverdi'nin en ünlü eserleridir.

Bu sapkın düşünceleri kadar pislik içindeki
dış görünümüyle de dikkatleri çeken Sühreverdi hiçbir zaman vakur ve saygın
bir alim kişiliğine sahip olamadı. Bitlendi, kir pasak içinde dolaştı. Bütün
bunlarla birlikte siyasi hırsı yüzünden bir takım kuşkulara da neden olunca
Selahaddin-i Eyyubi'nin emriyle, oğlu el-Meliku'z-Zahir tarafından M. 1191
yılında Halep kalesinde boğduruldu. Bu sırada 37 yaşındaydı.  

Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman
Yayınları: 149-151.