Fecir | Konular | Kitaplar

Kur'an-ı Kerim'e Göre Şirk Koşan İnsanın Ruhsal Yapısı

Kur

Kur'an-ı Kerim'e
Göre Şirk Koşan İnsanın Ruhsal Yapısı

Küfrün diğer çeşitli
hastalıklarına kapılmış kimseler gibi Müşrik in­san da, Kur'ân-ı Kerim'in haber
verdiği gaybî gerçeklere daima kuş­kuyla bakar. Tekrar dirilmek, hesap vermek,
cennet ve cehennem gibi gerçekler, genelde onun için çok derin bir endişe
kaynağı oluşturmaz. O, daha çok putlarıyla, taptığı ve medet umduğu fânî
şeylerle meşguldür. Müşriklerden kimisine göne gaybî gerçekler uydurulmuş şeyler
de olabilir. Bu nedenle müşrik in­san, sürekli bir içsel bunalım yaşar. Onun bu
ruh hali, sırf inkarcı insanda var olan gizli bir paniğe de zaman zaman
dönüşebilir ve onu te­selli olabile­ceği her yere doğru itebilir. Bu belirsizlik
onun yaşam seyrini de etkiler. Bazı olaylar karşısında vicdanına üşüşen sorulara
doyurucu bir yanıt bulamama sıkıntısıyla yerine göre saldırganlaşabilir;
bocalayabilir veya tamamen içine çekilebilir.
Tabiatıyla böylesine bir panik,
böylesine sınırsız bir doyumsuzluk ve âcizlik içinde bocalayarak yaşayan müşrik
insan, ızdıraplarını dindirmek, efkarını dağıtmak ve en­dişele­rinden
sıyrılabilmek için çeşitli avunma yol­ları arayacaktır. Ancak para mevki ve
şöhret gibi maddi alanda onu avut­maya yarayan araçlar, her sa­niye yaklaşmakta
olan ölüm ve sonrasına iliş­kin sorun­lara her­hangi bir çö­züm
getiremeyecektir. Müşrik insanı, Allah (cc)'a ortak koş­maya sürükle­yen gizli
neden, onun ruh derinliklerine yer­leşmiş olan bu soruna çözüm arayışıdır. Bu
arayış, korku ile karışık bir nev­roz olarak onun bütün haya­tını etkisi altına
alır.
Müşrik insanın bütün sorunları
hemen hemen bu noktada odak­laş­maktadır. Onun içindir ki münafıktan farklı
olarak Allah'a ortak koştuğu putuna ısrarla yapışır durur. Şartlar ne olursa
olsun müşrik insan mut­laka kendine bir put bulmaya çalışır. Bu put ya insandır,
ya hayvandır, ya bitki­dir, ya da bir kayadır... Önemli olan bir şeylere
ta­pınmak ve biraz da böyle te­selli olmaktır. Ancak elleriyle dokunamaya­cağı,
gözleriyle bir sal­tanat tahtı üzerinde seyredemeyeceği, tam karşı­sına dikilip
saygı duru­şunda buluna­mayacağı, en azından -ölmüş olsa bile- mezarına bir
çelenk sunamayacağı kocaman (!) bir tanrıdan başka­sını da bir türlü havsalasına
sığdıramaz. Dolayısıyladır ki Allah Teâlâ bu basit tiplerin halet-i ruhiye­sini,
onların ya­şadıkları korku ve panikle açıklamaktadır.
"Herhangi bir otorite olarak
indirmediği şeyleri, Allah'a ortak ko­şan­la­rın yüreklerine korku salacağız
!.." (Al-i İmran: 3/151)
Gerçekten de öyle değil mi ?
Cılız ve çelimsiz bir mümin onlara: "Gelin, sizi duymayan bu taşlara
tapmayın, Allah'a kulluk edin." de­diği zaman korkularından paniğe
kapılmıyorlar mı ? Korkunç büyük­lük­teki güçlere, ordulara ve silahlara sahip
oldukları halde cılız bir in­sanın üze­rine atılıp onu hemen oracıkta linç etmek
istemeleri bu panik ve korku­dan ileri gelmiyor mu ?!
Evet gerçekten müşrik insan
korkaktır. Onun bu bozuk psikolojisi hiç bir devirde değişmemiştir. Bırakın eski
çağların karanlıkları içinde boca­la­yan nesillerini, yıllarca okumuş, -sözde-
geniş kültür almış, dün­yayı gez­miş, birkaç yabancı dil bilen günümüzün
entellektüel müşrik­lerine bile öğüt­lerde bulunmayı göze alabilen müminlerin
uğradığı akibetler, müşrik insa­nın çağlar boyu değişmeyen bu bunalımlarını, bu
korkularını ortaya sermek bakımından ibret vericidir.
Kur'ân-ı Kerim, müşriklerin
kinci olduklarını haber veriyor.
Evet, gerçekten müşrikler
fanatik ve kincidirler. Çünkü şirk, insanı âdetâ insanlıktan sıyırıp çıkarmakta,
onun dengelerini bozmakta, mu­ha­keme mekânizmalarını hasara uğratmakta ve onu
tıpkı pisliğinde bon­cuk arayan bir piskopat haline getirmektedir. Bu yüzden
müşrik in­san, devamlı surette iç deprasyonlar, bunalımlar, halüsinasyonlar
yaşa­maktadır; Kıskanç, geçimsiz ve kindardır. Beyninin hücrelerine kadar bütün
iç dünyası şirk pis­likleriyle kirletildiği içindir ki müşrik bir in­sanla,
evren­sel bir gerçeği otu­rup tartışmak hiç bir zaman mümkün de­ğildir. Çünkü
âdetâ örümcek dolu kafası ve zihnindeki kokuşmuş dü­şünceler onun uzak ufuklara
doğru bakmasına daima engeldir. Bu yüzden de müşrik in­san çağdışıdır ve
fana­tiktir; Hiç bir yenilik, hiç bir reform ve hiç bir uygar­lık onun mantık
duvar­larını kolay kolay dele­mez. Onun bütün dünyası tanrılaştırdığı faninin
mitolojik kimliğiyle meşguldur. Yaşam onun için törenlerden, çelenklerden, saygı
duruşla­rından, kahramanlık marşların­dan, ayinlerden, türbelerden,
mezarlar­dan, erenlerden başka bir şey değil­dir. Hülasa müşrik insanın içsel
ha­yatı, şeytanların, içinde dans ettiği ka­ranlık bir dehliz gibidir. Çünkü
yüce tevhid inancını algılayabilecek ber­rak bir iç dünyaya sahip değildir.
Dolayısıyla peygamberlere kafa
tutan eski çağların müşrikleri hangi ka­ranlık kafalara sahip idiyseler, gerek
çağdaş mistikler, gerekse modern put­çular da aynı karanlık kafalara
sahiptir­ler; Tutucu, kaba ve saldırgandırlar. Sebebine gelince, tutundukları
inanç ve düşünce kurumları "bilimselcilik" ten öte hiç bir anlam taşımaz. Aynı
zamanda birer şirk kaynağı olan geçmiş çağların çeşitli felsefeleri ile mo­dern
çağın poziti­vizmi, rasyonalizmi, Darvinizmi ve laisizmi arasında "Allah
gerçeği" karşısındaki tutumları ba­kımından he­men hiç bir fark yoktur.
Müşriklerin kinci olduklarını,
müminlere karşı düşmanlık duygu­la­rıyla dolu olduklarını Kur'ân-ı Kerim açık
şekilde haber vermektedir.
Burada öncelikle söylemek
gerekir ki müminlere karşı içleri kin ate­şiyle alev alev yanan iki topluluk
vardır. Bunlar yahudiler ve müş­rikler­dir. Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle
buyuruyor:
"Gerçekten de göreceksin ki
insanlar arasında müminlere karşı en çok düşmanlık güdenler yahudiler ve Allah'a
ortak koşanlardır." (Maide: 5/82)
Müşriklerin bu âyette,
yahudilerle beraber söz konusu edilmeleri çok il­ginçtir ve mucizevî bir Kur'ân
gerçeğidir. Onların da aynen yahu­diler gibi müminlere karşı en şiddetli
düşmanlık duygularıyla dolu ol­duğu, o kadar büyük bir hakikattır ki Kur'ân-ı
Kerim'in yeryüzüne ini­şinden yüzyıllar sonra bile bu gerçeğin en çarpıcı
örneklerine daima rastlanmış­tır.
Vaktiyle Mekke'li müşriklerin,
Hz. Peygamber'i ortadan kaldırmak ve yeni İslam Devleti'ni daha beşiğindeyken
boğmak için Medine'li Beni Kurayza ve Beni'n-Nadıyr yahudilerinden nasıl yardım
aldıkları ve iki kit­le­nin nasıl gizli aşikar işbirliği içinde oldukları, bir
tarih gerçeği­dir. Ne il­ginç­tir ki yahudinin müslümana karşı olan ezeli
düşmanlığı, tarihin her döne­minde müşriklerin desteğini bulmuş, müşrikler de
müslümanlara karşı düşmanca tavır aldıkları her defasında yahudile­rin yardımına
nail olmuş­lardır. Çağlarüstü ilâhî mesaj bunun âdetâ her zaman böyle olaca­ğını
haber vererek müminleri uyarmaktadır:
"Ehl-i Kitap'dan bazı
kafirler ve putçular da, Rabbiniz tarafından size bir iyilik yapılmasını
istemezler." (Bakara: 2/105)[1]



[1]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları: 152-155.