Fecir | Konular | Kitaplar

Şükür-Hamd İlişkisi

Şükür

Şükür-Hamd
İlişkisi

Hamd ile şükür arasında büyük
yakınlık ve benzerlik vardır. Hatta hamd yerine şükür, şükür yerine hamd
kelimeleri kullanılabilir. Hadis-i şerifte bu yakınlık şöyle ifade edilir: "Hamd,
şükrün başıdır. Allah'a hamdetmeyen, O'na şükretmemiştir." (Abdürrezzak;
Beyhakî, Şuabu'l-İman; Kenzu'l Ummâl, 3/6419, s. 255;
El-Cevziyye, Medâricü's Salikîn, 2/208)
Bunun yanında, hamd ile şükür
arasında kısmî farklar vardır. Hamd, isteyerek yapılan bir iyiliğe karşı,
iyilik yapana bir teşekkür ve bir övgüdür. Hamd etmenin özelliği bir iyiliğe
karşı yapılmasıdır. Hamd ile, ihsanda bulunan hem övülür, hem ona karşı
minnettarlık duyulur, teşekkür edilir. ‘Şükür' de böyledir. Ancak şükür yapılmış
olan bir iyiliğe karşı söz ile veya fiil ile yerine getirilen bir övgü ve şükran
duygusudur. Bu bakımdan hamd genel olarak şükürden daha geniş kapsamlıdır.
Hamd, nimete kavuşmanın veya
gelecek olan bir nimetin sevincini, huzurunu duyup, nimet sahibine övgüde
bulunmadır. Şükür de insana gelip ulaşmış bir nimete karşı bir teşekkürdür.
Hamd'de sevinç ve arzu anlamı, şükürde ise içten bağlılık ve dostluk anlamı
daha çok yer almaktadır. Bununla beraber hamd etmede saygı ve değer verme yönü
daha yüksektir. Allah'a karşı kullanılan bütün saygı ifadeleri, O'nu zikretme,
O'nu methetme (övme): hepsi de birer hamd'dir. ‘el-Hamdü lillâh' (Allah'a
hamdolsun) denildiği zaman hepsi de ifade edilmiş olur.
Bir hadiste
şöyle buyuruluyor: "Hamd, şükrün başıdır. Allah'a hamdetmeyen O'na
şükretmemiş olur." (nak. El-Cevziyye, Medaricü's Salikín, 2/208) Şükür,
‘hamd'e göre, sebepleri açısından daha genel, ilgili olduğu şeyler açısından
daha özeldir.
Hamd, ilgili
olduğu şeyler açısından daha genel, sebepleri açısından daha özeldir. Bunun
anlamı şudur: Şükür, nimet sahibine şahitlik yaparak kalp ile, överek ve nimet
sahibini itiraf ederek dil ile, itaat ederek ve boyun bükerek organlarla olur.
Şükrün ilgilendiği şey Allah'ın zatına ait özellikler değil, O'nun verdiği
nimetlerdir. Allah'ın, hayat, işitme ve görme gibi sıfatlarına karşılık
‘şükürler olsun' denmez. Bunlar için Allah'a hamdedilir. Şükr gereken her şeye
aynı zamanda hamd de gerekir. Ama hamdin gerekli olduğu her şeye şükür gerekmez.
Şükür organlarla, hamd ise kalp ve dil ile yerine getirilir.
Hamd; bir nimetin veya
güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü, övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır.
Bir başka deyişle hamd, isteğe bağlı bir iyiliğe veya onun başlangıç noktası
olan bir yardıma karşı, gönül açıklığı ile o iyiliğin sahibine saygı ifade eden
bir övgü sözüdür. Bunda hem nimet sahibini övmek, hem şükretmek, hem de yüceltme
anlamı vardır. ‘Hamd', bir çeşit övmek veya övülmek, iyi bir övüş veya övülüş,
güzel bir övücü veya övülen olmak gibi anlamları da kapsayan bir sözdür.
Hamd; en geniş anlamıyla
şükürdür. Hamd, yalnızca dille yapılır. Halbuki şükür hem dille hem de hareketle
yerine getirilir. Şükür, bir nimetin karşılığı olarak yapılır. Hamd ise, nimet
sahibinin var olduğunu bilmemiz durumunda, o nimet veya güzellik bize ulaşmasa
da yapılır. Bu bakımdan hamd her durumda yerine getirilir. Şükür, insana ulaşan
bir iyilikten sonra , sözlü, fiille ve kalpten nimeti verene karşılık vermektir.
Yalnız fiille veya kalpten yapılan şükür ne methetmedir, ne de hamd'dir. Fakat
dil olarak yapılırsa bu, hem hamd, hem methetme olur. Böyle bir hamd de Allah'a
karşı duyulan minnettarlığın başı olur. Hamd, geçmişte verilen ve gelecekte
verilecek olan nimetler hakkındaki sevinç durumundan, şükür ise, verilmiş olan
bir nimete kavuşma durumundan dolayı yapılan bir mutluluk ilânıdır.
Tekrar edelim ki şükür; nimet
veren Allah (c.c.)'ın nimetlerini boyun bükerek itiraf etmektir. Kul kendisine
yapılan iyiliği itiraf eder ve ni'met vereni över. Bu anlamda onun ‘Allah'a
hamdolsun' demesi bir şükür ifadesidir. Nimetlere şükür, Allah'ın yaptığı
ihsanları görmek, hürmet ve büyük tanımayı (tazimi) yerine getirmek ve nimet
verenin hizmetinde bulunmaktır. Şükür bir anlamda da kulun kendini gerçek
şükretmekten âciz görmesidir. İnsan ne kadar gayret ederse etsin; ne verilen
nimetlerin karşılığını hakkıyla ödeyebilir, ne de nimet vereni hakkıyla
övebilir.
Şüphesiz ki Allah'ın bir insana
şükredebilme kabiliyeti ve fırsatı vermesi, anlayabilenlere göre, insan için en
büyük iyiliktir. Bir başka açıdan ‘şükür', güç ve imkânlarını Allah'a ibadet ve
itaat uğruna kullanabilmektir.

[1]



[1]
Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 350-351. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.