Fecir | Konular | Kitaplar

Peygamberler de Hür Değildir

Peygamberler de Hür Değildir

Peygamberler de
Hür Değildir:


İslâm'a göre, sadece sıradan bir
insanın değil, rehberlik vazifesi ile görevli olan peygamberlerin de aslî
vasıfları kulluktur. En büyük insan kabul edilen Hz. Peygamber (s.a.s.) bile
herşeyden önce "kul"dur. Bizzat kelime-i şehadete dahil edilmiş olan O'nun "kul
olmak" vasfı "elçi olmak" vasfından önde gelir (abduhû ve Rasûlühû). Hatta Hz.
Peygamber, bu ifadedeki sırayı ters çeviren bir mübtedîye müdâhele ederek:
"Hayır öyle değil, ben peygamber olmazdan önce kul oldum" der ve bu sıranın
tesadüfî olmayıp, kasıtlı, düşünceli olduğunu ifade eder (Babanzâde Ahmed Nâim,
Tercid-i Sarih Tercümesi, D.İ.B. Y. Ankara, 1957, II/880 (Dipnotta).

Elçilik vasfı dışında o da diğer
insanlar gibi bir insandır. İnsanlara dinî tebliğde bulunurken Allah'tan
aldığını bildirir, artırmaz, eksiltmez, kendi hevasından hiçbir şey söylemez, o
her söylediğinde vahye dayanır, İlahî irşada istinad eder, İlahî iradeye uymayan
hiçbir hükümde, değerlendirmede bulunmaz (5/Mâide, 67; 53/Necm, 3). Nitekim Hz.
Peygamber müşriklerden ve yahûdilerden gelen birkısım sualleri ânında
cevaplamamış, vahiy beklemiştir.

İslâm dininin Peygamberi, İlâhî
tasvib olmaksızın, kendi hevasına göre dinî hüküm koyma selahiyetine sahip
olmazsa, onun dışında kalan kimselerin böyle bir selahiyete sahip olmayacağı
açıktır. Dolayısıyla hiçbir kimse, mesela ibadetlerin zaman, miktar, şekil ve
tarzlarını değiştiremeyeceği gibi, insanlar arasındaki mülkiyet hakkını,
insanların mal, can, ırz dokunulmazlığını (dinin belirttiği şartlar tahtında
olmaksızın) kaldıramaz. Sözgelimi âyet-i kerimede "Rabbinin rahmetini onlar
mı bölüyorlar? Onların bu dünya hayatındaki geçim rızıklarını aralarında biz
böldük. Bir kısmını derecelerle diğerinin üstüne çıkardık ki, bir kısmı bir
kısmını tutup çalıştırsın" (43/Zuhruf, 32) denmiş iken, çıkıp içtimâî
sınıfları kaldırmaya kalkmak, olmayacak bir şeyi talepten öte, tanrılığını ilan
etmek olur.