Fecir | Konular | Kitaplar

Sınırlamanın Gâyesi

Sınırlamanın Gâyesi




Sınırlamanın
Gâyesi:



 

Dinî sınırlamaların bir gâyesi, 
fıtratında hayvanlarda olduğu şekilde bir kısım tahdidler bulunmayan insanlığı,
ifrat ve tefritten koruyarak medeniyetin ilerlemesine en uygun bir  vasatta
tutmayı gaye edinmektir. Nitekim beşerî münasebetlerle alâkalı değerlendirmeler
insanlara bırakılınca  insanlar adedince farklı ve birbirine zıd
değerlendirmeler ortaya çıkmış ve beşerî huzur yok olmuştur. Aslında insanlık
değerlerden boşaltılmış olmuyor, atılanların yerine yenileri, beşerî olanları
konuyor. Sol kendine göre yeni değerler ikame edebilmek için eskiye hücum
etmiştir.

İslâm'ın ahkâm koyma işinde
insanlara  selahiyet tanımayışının mühim bir sebebi, üzerinde ısrarla durulması
gereken bir gayeye matuftur. Bu gaye de insanların, insanlar tarafından
sömürülmesini, en azından, idare edilenlerin, idare edenler tarafından
sömürüldükleri husûsunda, birçok içtimâî anarşilerin kaynağı olabilecek bir
duyguyu "sömürülme kompleksi"ni önlemektir.

Batıdaki ihtilallerin, isyanların
temelinde bu duygunun yattığını geçmiş bahislerde gördük. Batılı, her devirde
idare edenler tarafından sömürüldüğüne inanmış, bu duygunun altında ezilmiş,
onun sevkiyle idare edenlere karşı isyanlar etmiştir.

Sömürüden kurtulma yolunda  kilise
hakimiyeti, feodalite, krallık, demokrasi hepsini birer birer denemiş, hepsine
isyan etmiş ve görmüştür ki, Batı'da iktidarı ele geçirenler  kanunları kendi
menfaatleri doğrultusunda yapmaktadırlar.

Bu Batılı tecrübe, Batı insanını
"idarenin, otoritenin, hiyerarşinin olduğu yerde kaçınılmaz şekilde sömürme var,
insanların şahsiyetini ezme var" müşahedesine götürmüş ve "her çeşit otoriteyi
reddetme"  noktasına, devlet, kilise, mektep, aile, baba, büyük gibi hiyerarşi
ve otorite odaklarının tamamını ortadan kaldırma düşüncesine getirmiştir.

"Tabiat boşluğu sevmez" kanununca,
nizamsız bir medenî hayat olamayacağına göre, Batının bu son talebi  ya Batı'yı
tamamen batıracak veya asırlardır aradığı manayı tabiatında taşıyan İslâm'a
gelmesine sebep olacaktır. Zira "gerçek İslâm insanın insan tarafından
sömürülmesi"  değil, "insanların hepsinin yaratıcısı  olan Allah tarafından
hepsine eşit şekilde tatbik edilmesi için  konan ahkâm" manasını taşımaktadır.
 (3)