Fecir | Konular | Kitaplar

Abdest ve Guslün Faydaları

Abdest ve Guslün Faydaları



Abdest ve Guslün
Faydaları
 
Öncelikle şunu bilmeli ve
unutmamalıyız ki, ibâdetler sadece Allah için yapılır. Yapılmasının yegâne
sebebi, Allah'a itaat, O'na şükür ve O'nun rızâsını kazanmaktır. O yüzden
dünyevî bir amaçtan dolayı yapılan bir ibâdet, ibâdet olmaktan çıkar. Ama, her
ibâdetin dünyevî faydaları, hikmetleri, ekstra olarak dünyada kula
kazandırdıkları vardır. Zekâtın sosyal faydaları, orucun beden ve sıhhat için
yararları gibi, her ibâdetin bilebildiğimiz veya bilemediğimiz nice faydaları da
vardır. Abdest ve guslün, tahâret ve her çeşit temizliğin de sağlığımız
açısından yararları da küçümsenemeyecek kadar çoktur. Başlı başına bir ibâdet
olan ve namaz gibi temel ibâdetler için gerekli ve onsuz bazı ibâdetlerin
yapılamayacağı ibâdet aracı olduğu için abdest ve guslü de böyle değerlendirmek,
dünyevî faydalarından ötürü değil; sadece Allah rızâsı için yerine getirirsek
ibâdet sevâbına erişeceğimizi bilmek zorundayız. Bu anlayış için içinde, tesbit
edilebildiği kadarıyla bunların faydalarını öğrenelim ki, imanımız güçlensin,
ibâdetlerin derin hikmetlerinin bir kısmı bizim için ortaya çıksın. Kim bilir,
bilimin gelişmesiyle bu ve diğer ibâdetlerin bilinmeyen daha nice yönleri açığa
çıkacak, bilim de anlamak isteyenlere İslâm'ı gösterecek ve O'na hizmet etmeye
devam edecektir.
Abdestin, guslün,
tahâretlenmenin, tırnakları kesmenin ve temizlenmenin, bıyıkları kısaltmanın,
etek ve koltukaltı tıraş ve temizliğinin hikmeti, özellikle Batılılarca uzun
zaman bilinememişti. Hatta Endülüs (İspanya)'deki engizisyon mahkemeleri
gusleden, yahut su ile temizlenen veya abdest alan kimseleri araştırarak eline
geçirince, ölüm de içinde bulunmak üzere en ağır cezalara çarptırırdı. Fakat
mikrobun keşfiyle bu büyük olayın bilimde meydana getirdiği müthiş devrim
üzerine artık İslâm dininin derin hikmetleri, muazzam sırları birer birer
göründü ve asırlardan, kuşaklardan sonra bütün inceleme ve araştırma dünyasının
şaşkın bakışları önünde inkişâfa başladı.
Hz. Peygamber Efendimiz ortaya
çıkışından beridir ki İslâmiyet bedenin yöresinin temizliğini emrediyor. Oysa ki
mikrobun keşfinden önce, "niye temizlik bu kadar sıkı tutuluyor, neden tekrar
tekrar temizlenmek farz oluyor ve terk eden kimse Allah tarafından azarlanıyor?"
bundaki sır anlaşılmış değildi. Ancak tıp ve koruyucu hekimlik bilgilerinin
ilerlemesi dolayısıyla kavrayış alanımıza giren birtakım gizli gerçekler
sâyesinde anlaşıldı ki, İslâmiyetin tahâret ve temizlik hakkındaki hükümleri
öyle gayrı müslimlerin sandıkları gibi iklim şartlarından veya Hicaz
şehirlerinin sıcaklığından değilmiş; bu hükümlerin tümü "Yere gireni ve
yerden çıkanı, gökten ineni ve göğe yükselenleri bilen" (57/Hadîd, 4) Yüce
Yaratıcı'nın hikmetli tebliğiymiş.
İslâm dini elleri ve ağzın,
burnun içini yıkamayı; başa, kulaklara meshetmeyi, ayakları yıkamayı emrediyor.
Bundan başka bazen vâcip, bazen de sünnet olarak bütün vücudun yıkanmasını
emrediyor. Bir de dişleri oğmayı ve gerek dilin üzerindeki pasları gidermek için
misvak kullanmayı ve ağzı çalkalamayı tavsiyede bulunuyor. Efendimiz (s.a.s.),
saçı olanlara yıkamalarını, taramalarını, emrederdi. Ve kendileri gün aşırı bunu
yaparlardı. Sonra seferde ve hazarda; ayna, tarak gibi şeyleri yanlarından eksik
etmezlerdi. Büyük Peygamber (s.a.s.): "Kimin saçı varsa ona hürmet etsin,
yani temiz tutsun" buyurmuşlardı. Yine, ayrı bir hadis-i şerifteki tavsiye
şöyledir: "Saçlarınızı, sakallarınızı, parmaklarınızla hilâlleyin/parmak
aralarını ovarak temizleyin, kılların arasını ve diplerini temiz tutmaya
çalışın. Tırnaklarını da kesin. Çünkü şeytan etle tırnak arasına girip orada
faâliyet gösterir."
Bilinmektedir ki, mikroplar,
dünyada var adını alan ne varsa hemen hepsinin üzerine yayılmış bir halde
bulunuyor. Şimdi temaslar, el sıkışmalar, almalar, yiyip içmeler, tutmalar el
vâsıtasıyla olduğu gibi, yenilip içilecek şeyleri hazırlamak, göz gibi, ağız
gibi organları ovalamak, silmek için de yine el kullanılıyor. Bu sebepten
sağlığı koruma ile ilgilenen bilginler elleri, mikroplarla en çok temasta
bulunup onları en çok aktaran bir organ kabul ediyor. Sonra ellerde ufacık bazı
yaralar, çatlaklar olur ki, oralardan birtakım mikroplar duran kana karışarak
iltihap yaparlar veya öldürücü bir hastalığa sebep olurlar. Günümüzdeki
laboratuvar araştırmalarından tırnakla et arasında mikropların barındığı,
özellikle koli basilinin orada kümelendiğini öğrenmekteyiz. İşte Peygamberimiz
(s.a.s.) asırlaca önce insanların dikkatini temizlik ve mikroplar üzerine çekip
uyarmıştır.    
Şu halde modern tıp,
İslâmiyet'in elleri sık sık yıkamak husûsundaki emirlerine uygun geliyor. Yine
ellerin, ağzı yıkamak için ağza götürülmezden önce yıkanmasındaki sır ile
kullanılacak suyun temiz; tadı, kokusu ve rengi değişmemiş olmasındaki
gerekliliğin hikmeti böylece ortaya çıkmış oluyor. Ağza gelince; bu organ,
tükrük bezlerini, dişleri ve dili içermektedir. Yemeği çiğnemek, ilk sindirim
sayılır. Ağızda bulunan mikropların hepsi yemek ve tükrükle beraber mideye
gideren âhengini bozar ve onu, sindirimi gereği gibi yapamaz hale getirir.
Bundan başka artıklarının da sürekli tükürükle beraber mideye inerek sindirimi
bozan mikropların çoğalmasına büyük yardımı dokunur.