Fecir | Konular | Kitaplar

İSRÂİLİYYÂT..

İSRÂİLİYYÂT



İSRÂİLİYYÂT
 
Tahrif ve hadis uydurmacılığı
bahsinde önemli bir konu da İsrâiliyyât'tır. İsrâiliyyât, önceleri
İsrâiloğulları kaynaklı tüm rivâyetlere verilen bir isimken, daha sonra İslâm
kültürüne (daha doğrusu bazı müslümanların kültürüne) girmiş tüm yabancı
kaynaklı bilgilerin ortak ismi haline gelmiştir. İsrâiliyyât kaynaklarının
başında Tevrât ve onun şerhleri gelir.
Uydurma olduğu kesin olan
İsrâiliyyâta karşı Rasûlullah'ın tavrına şu rivâyet delildir: Rasûlullah'a
elinde İsrâiloğullarına ait kitaplardan –ki bu kitap, bazı hadis şârihlerinin
zannettiği gibi Tevrat değildi, baştan sona uydurma rivâyetler içeren yahûdi
sözlü geleneğinin kaynağı olan Mişna adlı bir kitaptı- biriyle gelen Hz. Ömer'i
Rasûlullah azarlamıştı.[1]

Kur'an'ın ve sünnetin yaklaşımı
esas alınarak İsrâiliyyât, üç kısımda değerlendirilir:
1) Doğruluğu tasdik
edilen İsrâiliyyât,  
2) Yalan olunduğundan
emin olunan İsrâiliyyât,
3) Doğru ya da yalan
olduğu bilinemeyen İsrâiliyyât.  Kur'an, Tevrat'ın mihenk taşıdır. Kur'an'ın
kabul ettikleri doğru, reddettikleri yalan, sükût ettikleri ise meçhuldür.
Meçhul rivâyetler karşısında tavrımızın ne olması gerektiğini Rasûlullah
açıklamıştır:
"Kitap ehlini ne yalanlayın,
ne de tasdik edin. Deyin ki: ‘Allah'a ve Allah'ın bize ve size indirdiği
âyetlere iman ettik."[2]

Rasûlullah, müslümanlara
yaptığı bu tavsiyeyi (her konuda olduğu gibi) önce kendi tutmuş, kitap ehlinin
Tevrat'tan İbrânice okuyup da Arapçaya çevirerek anlattıkları kimi hikâyeleri
sadece dinlemekle yetinmiştir. Esasen bu hikâyeler, asırlardır o bölgede
oturmakta olan yahûdiler tarafından sürekli anlatıla anlatıla artık bölge
halkının ortak kültürü haline dönüşmüştü. Bunlar içerisinde Tevrat'ta yer alan
bir cümlenin atasözü haline gelmişi olan "kadın, kürek/eğe kemiğinden
yaratılmıştır" sözü örnek olarak anılabilir.
Deccâl, mehdî, kıyâmet
alâmetleri gibi birçok konuda yığınlarca rivâyet nakledilir. Birçoğunun aslı
araştırıldığında bunların İsrâiliyyâttan olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak kimi
râvîler mârifetiyle bu rivâyetler Rasûlullah'ın ağzından çıkmış gibi
nakledilmektedir.[3]

İşte buna benzer "senedi sahih,
metni illetli" bir rivâyetin aslını araştıran bir muhakkikin tesbiti: "Zübeyr
bin Avvam, hadis rivâyet eden bir adam duydu. Adam hadisi bitirene dek bekleyen
Zübeyr ona şöyle dedi:
‘Sen bunu Rasûlullah'tan mı
duydun?' Adam
‘Evet' dedi. Zübeyr şöyle dedi:

â€˜İşte bu ve benzerleri beni
Nebî'den hadis rivâyet etmekten soğutanlardır. Ömrüme yemin olsun ki, ben bunu
Rasûl'den duydum ve bu söylediğinde Rasûlün yanındaydım. Fakat Rasûl bu hadise
başladığında biz ona kitap ehlinden bir adamın sözünü aktardık. Ve sen, ‘evet,
duydum' diyen kişi, sen hadisin başı bittikten sonra geldin ve kitap ehlinden
bir adamın anlattıklarını Rasûlullah'ın hadisinden zannettin."[4]

İşte bu rivâyet, bazı
sahâbilerin dahi yahûdilere ait birtakım rivâyetleri sözün başına
yetişemedikleri için Rasûlullah'ın söylediğini zannederek rivâyet ettiklerinin
en ilginç delili. Bu gibi örnekler, mûteber hadis kaynaklarındaki senedi sahih,
lâkin metninde İsrâilî rivâyetler olan hadislere nasıl bakmamız gerektiğini
göstermektedir. İşte şu hadis de onlardan biri:
"Ölüm meleği Mûsâ'ya
gönderildi. Mûsâ ona bir yumruk vurdu ve gözünü çıkardı. Melek Rabbine geri
dönüp dedi ki: ‘Beni ölmek istemeyen birine gönderdin' Allah, gözünü geri iâde
etti ve buyurdu ki:
‘Dön, eğer yaşamak istiyorsa
elini öküzün sırtına koymasını söyle, avucunun aldığı her kıla karşılık bir yıl
yaşar. Mûsâ sordu:
‘Ya Rab, ya sonra?' Allah
cevapladı:
‘Ölüm!' Mûsâ dedi:
‘O zaman şimdi gelsin..."[5]

Sözkonusu hadislerden biri de
şudur:
"Seyhan, Ceyhan, Fırat ve
Nil cennet nehirlerindendir."[6]

Bu hadis rivâyeti, Tevrat'taki
cümlelere çok benzemektedir.[7]
Kur'an'a aykırı olan İsrâiliyyât, tefsirlerde de çokça yer alır. İsrâiliyyât,
Kur'an ve sünnet ölçüsüne vurularak süzgeçten geçmeden ulu orta kaynak olarak
kullanılırsa, geçmişte olduğu gibi bir yığın hurâfe ve yalanın müslümanların
kaynaklarına karışması sonucunu doğuracağı gibi, dinin tahrifini de beraberinde
getirir.[8]

 

 



[1]
Ahmed bin Hanbel, 3/378.




[2]
Buhârî, İ'tisâm 25, Tevhid 51.




[3]
Bu gibi rivâyetlerin asıl kaynağı olan Kâ'bu'l-Ahbar, Vehb bin Münebbih gibi
kimselerden bazı sahâbiler dahi rivâyet etmişlerdir. Bir sahâbinin
kendisinden sonraki nesle mensup birinden rivâyetine usûlde "tedlis" denir.






[4]
İbnu'l Cevzî, Def'u Şübheti't Teşbih, s. 38.



[5]
Buhâri, Cenâiz 69.



[6]
Müslim, Cennet 26.



[7]
Her bakımdan yanlış bilgilerle dolu olan Tevrat'taki konuyla ilgili cümleler
için bkz. Tekvin, 2/10-14.



[8]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.