Fecir | Konular | Kitaplar

Tevbenin İbadet Olarak Önemi

Tevbenin İbadet Olarak Önemi




Tevbenin İbadet
Olarak Önemi
 
Allah (c.c.) kullarına tevbe
etmelerini, hatalarından vazgeçmelerini, bir günaha düşerlerse, yalnızca
kendisinden bağışlanma istemelerini emrediyor. (bkz. 11/Hûd, 1-3, 47, 52;  39/Zümer,
53-55; 24/Nûr, 8; 9/Tevbe, 117-118 v.d.).
Peygamberimiz
(s.a.s.) de kendisinin her gün yetmiş defa tevbe ve istiğfar ettiğini söylüyor.
(Buharî, Deavât 3, 8/83; Tirmizî, Tefsir 48, Hadis no: 3259, 5/383)  O,
insanlara şöyle sesleniyor: "Ey insanlar, Allah'a tevbe edin! Muhakkak ki ben
(de en azından) günde yüz defa tevbe ederim." (Müslim, Zikir ve Dua 12,
Hadis no: 2702, 4/2075; İbn Mâce, Edeb 57, Hadis no: 3816, 2/1254) Yine
buyuruyor ki: "Kalbimin üzerini unutkanlık (sıkıntı-gaflet) kaplar da bunun
için günde yetmiş defa istiğfar ederim." (Müslim, aynı yer; Ebû Dâvud, Salât
- Istiğfar, Hadis no: 1515, 2/84)
Islâm'a göre ‘tevbe' başlı
başına bir ibadettir. Bu ibadette hem günah ve hatalardan vazgeçme, hem kulluk
görevini yeniden yerine getirmeye dönüş, hem de Allah'a yakınlaşma ve zikir
vardır. Tevbe yalnızca mü'minlerin yaptığı bir ibadet değildir. Bir inkârcı,
müslüman olduğu zaman; bir şirk koşan müşrik, şirki terkedip Islâmın iman 
ilkelerini  kabul  ettiği  zaman  tevbe etmiş sayılır. Demek ki tevbe ya
inkârdan,  ya günahtan, ya da Allah'ın emrini yerine getirememekten dolayı
yapılır.  Müslüman,  günahından ihlâslı bir şekilde tevbe ederse bu tevbesi
kabul edilebilir. Bu kabul edilmenin anlamı, günahın verdiği zarardan
kurtulmaktır. Kişi işlediği eski günaha tekrar dönmezse, o günahın dünyadaki ve
âhiretteki zararından kurtulması ümit edilir.
İslâm'da hiç günah işlemeyen
insanların oluşturduğu bir toplum idealizmi yoktur. İslâm, gerçekçi bir dindir.
İnsan beşer, bazan şaşar. Konuştuğunda insan bazan dili sürçtüğü gibi, yürüyen
insanın az da olsa ayağının kaydığının (zelle) görüldüğü gibi, hatasız kul,
günahsız insan olmaz. Bunları çok sık yapmak yanlıştır; ve de düştüğünde hemen
ayağa kalkmak istemeyen kimsedir suçlu.  Hatta bir hadis-i şerifte: "Eğer siz
hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve günah işleyip hemen arkasından
da tevbe eden bir kavim  yaratırdı." (S. Müslim bi Şerhi'n Nevevî, 17/65)
buyrulur. "Mü'minlerin ekine benzediği, günah rüzgârlarıyla eğilip tevbe ile
hemen doğrulduğu" anlatılır. Yine bir hadis meali şöyledir: "Hayırlı
olanlarınız, çeşitli fitne ve imtihanlara mâruz kalıp çokça tevbe
edenlerinizdir." Islâm'a göre günahsız olanlar yalnızca peygamberlerdir.
Günahsız toplum ve kişi düşünülemez. Çünkü kişi ‘beşer' olması dolaysıyla her an
nefsinin isteklerine ve şeytana aldanabilir. Önemli olan, günahı işledikten
sonra, günahta ısrar etmemek, günahı savunmamak ve hemen vazgeçmektir.
Tevbe, Hz. Adem'le başlar.
Ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ve eşi, işledikleri günahtan dolayı Allah'a tevbe
ettiler ve tevbeleri kabul edildi. Tevbenin zıddı ise inat, kibir ve hatada
bile bile ısrardır; bunlar da şeytanın ve şeytan karakterindeki insanların
özellikleridir. Adem'le şeytanın farkı tevbede ortaya çıkmaktadır. O yüzden
Âdem gibi olmak, yani adam olmak, şeytanlaşmamak için, bir hata yapmış olsak
hemen tevbe çeşmesiyle arınmamız temel şarttır. Bilindiği gibi, Allah'ın secde
emrini dinlemeyen İblis, yaptığı hatayı savundu, isyanından dolayı pişman
olmadı, tevbe etmedi. Bu yüzden de ebediyyen kovulmuşlardan oldu. Günahta ısrar
ve kibirlenmek tevbenin  önünde engeldir. (1)