Fecir | Konular | Kitaplar

TEVHİD..

TEVHİD




TEVHİD
 
Birlik, birlemek.
Allah'ın varlığını, birliğini,
tüm yetkin niteliklerin kendisinde toplandığını, eşi ve benzeri bulunmadığını
bilmek ve buna inanmak. Bu bilgi ve inanç en özlü biçimde "Lâ İlâhe İllallah'
(Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Bu nedenle bu cümleye
tevhid kelimesi (kelime-i tevhid) denir. Tevhid kelimesini söyleyen ve buna
inanan kişi mümin ve muvahhid adını alır. Tevhid konularını inceleyen ilme ve
tevhid ilmi (ilm-i tevhid) adı verilir.
Tevhid kelimesi Kur'an'da
geçmez. Buna karşılık tevhid inancı çeşitli yönleriyle sayısız ayette dile
getirilir.
Özellikle Mekke'de inen
ayetler, tam olarak kavranması amacıyla tevhid inancı üzerinde yoğunlaşır.
Usulü'd-din denilen, dinin üç temel ilkesinden ilkini oluşturan tevhid inancı
İslam bilginleri, kelamcılar ve mutasavvıflar tarafından derinlemesine
incelenerek çeşitli yorumlara tabi tutulmuştur.
Kur'an, tevhid inancını
Allah'ın zatı, tekliği, sıfatları, evren ve insanla ilişkileri açılarından
çeşitli boyutlarıyla ortaya koyar. Bütün bunlar şöyle özetlenebilir.
Allah birdir, O'ndan başka ilâh
yoktur. O hiçbir şeye muhtaç değildir; her şey O'na muhtaçtır. O'na benzer bir
şey yoktur. O, bir ortağı olmaktan münezzehtir. Eğer O'nun yanısıra başka
tanrılar olmuş olsaydı, onlardan kimileri diğerleri üzerinde egemenlik kurmak
isterlerdi. O birdir, ama Hristiyanların sandığı gibi üç içinde bir değildir.
O'na oğulları, kızları isnad edenler, İsa (a.s)'in O'nun oğlu ya da kendisi
olduğunu söyleyenler Allah'a iftira etmiş olurlar. O'nun ne oğulları, ne de
kızları vardır. O, doğurulmamıştır, doğurmamıştır. Ancak kafirler, hiçbir şey
yaratmayan ve kendisi için yaratılmış olan şeyleri O'na ortak koşarlar. O sözde
tanrılar ki, ne kötülük, ne de iyilik yapmaya güç yetirebilir; ne ölümü, ne
hayatı, ne de yeniden dirilmeyi kontrol edebilirler. Bu nedenle, Allah'la
ilişkili olabilecek bir tanrı yoktur. İnsanların uydurduğu tanrılar, zanna
dayalı isimlerden ve onların nefislerinin hevasından başka bir şey değildir.
Allah, mutlak güç sahibidir.
Her şeyin dönüşü, O'nadır. O, yaratıcıdır, yaratma sürecini başlatan ve dilediği
gibi yaratandır. Başlangıçta gökleri ve yeri yarattı, onları duman ya da nebülöz
halindeki bir cevher gibi bir araya getirdi ve daha sonra birbirinden ayırdı.
Gökler ve yer, üzerindeki tüm varlıklarla birlikte O'nun emri kesindir, kimse
onu değiştiremez. Yarattığı güneş, ay ve yaldızların tümü O'nun kanunlarıyla ve
O'nun buyruğuyla hareket ederler. Gökte ve yerde bulunan her yaratık O'nun
emirlerine gönüllü olarak boyun eğer. O, her şeyi yaratan, vareden ve onlara
şekil verendir.
Allah âlemlerin rabbidir,
gizlilerin de rabbidir. O'nun gücü her şeye yeter; göklerin ve yerin tüm güçleri
O'na aittir. O, kerim olan Arş'ın, yüce Arş'ın rabbidir. Tüm yükselme
derecelerinin sahibidir. Bir beşik gibi arzı uzatır, gökte, uygun ölçülerde su
indirir. O, bütün varlıkları çiftler halinde yarattı. Gökkubbeye düzen ve
mükemmellik verdi. Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin hakimiyeti
Allah'ındır. Doğu ve batı O'nundur. Ne yana dönerseniz dönün, O oradadır. Çünkü
her şeyi kuşatmıştır. Kürsüsü gökleri ve yeri kaplar. Yarattıklarını koruyup
gözetir ve bunda hiçbir güçlükle karşılaşmaz. O, azizdir, hikmet sahibidir.
Allah yalnız yaratıcı değil,
aynı zamanda rahimdir, rızk verendir, koruyandır, yardımcıdır, hidayet verendir
ve tüm yaratıkların darda kalmışlarına yardım ulaştırandır. Allah dünyayı oyun
ve eğlence olsun diye yaratmamıştır. Dünya, belirlenmiş bir süreye göre, bir
amaçla ve bir plan doğrultusunda yaratılmıştır. O kanunlar çıkarır, rehberlik
eder, her şeyi bir ölçü ve takdire göre düzenler, yaratır, yol gösterir. O, her
şeyi bilendir. Her şeyi görendir.
Allah, hüküm verenlerin en
iyisidir. Hiç kimseye asla zulmetmez. İnsana adaletsiz davranan O değil, kendi
nefsine zulmeden insandır. Hüküm gününde adalet tartıları kurulacak, en küçük
bir amel bile hesaplanacaktır. O çabuk ceza verendir ve acı azapla cezalandırır.
İnsanlara adil olmalarını buyurur ve adil olanları sever. Günahtan sakınıp sevap
işleyenlere büyük ödüller verir. İnsanların iyi amelleri, en güzel şekilde
ödüllendirilmek için yazılır. Allah, tüm iyilikleri kendisinde toplamıştır, tüm
iyiliklerin kaynağıdır. Her türlü kötülükten de uzaktır.
Allah, insanın ruhunu, hiçbir
şey değilken var etti, bu tek nefisten tüm insanlığı yarattı. İlk insanla eşini
yaratıp ikisinden birçok erkek ve kadınlar üremesini sağladı. İnsana kulak, göz
akıl ve duygu verdi; yeryüzünde Allah'ın halifesi olmasını takdir etti; bir gün
ölmesini kararlaştırıldı; sonra, kıyamet günü dirileceği kaderine yazıldı. Bütün
insanlık tek bir ailedirler. Çünkü tek bir ana-babadan gelirler. insan,
yaratılmışların en üstünüdür. Çünkü Allah onu en yüce bir suretle yaratmıştır.
O, Allah'ın ruhundan üflenen soluğu içine çekerek doğar. Bu nedenle insanın
mükemmelliği Allah'ın boyasına boyanmaktan, ilahî isimlerin en mükemmel
gerçekleşimi ve özümlenişi olmasından gelir. Allah da nurunun
mükemmelleşmesinden, yani insanlarda bu sıfatların mükemmelleşmesinden başka bir
şey istemez. İnsanın tek amacı, tüm ilahi nitelikleri, tüm fıtri değerleri
ilerleterek kendisinde gerçekleştirmektir. Allah insanlığı kuşatmıştır ve onu
yüceltir. O, insanın daima yanındadır, ona şahdamarından bile daha yakındır.
Kur'an'da ortaya konulan tevhid
anlayışı, kelamcılarca çeşitli biçimlerde sistematize edilmiştir. Buna göre
Allah'ın birliği yaratıcının birliği ile tapılacak varlığın (mabud) birliğini de
içine alır. Yaratıcının birlenmesine (tevhid-i uluhiyet), iradı birleme (tevhid-i
iradı) ve amelî birleme (tevhid-i amelî) denir. Tüm peygamberler bu tevhid
anlayışına çağırılmışlardır. Hz. Muhammed de bu iki tevhidi öğretmek ve
gerçekleşmesini sağlamak üzere gönderilmiştir. İlmi birleme, Allah'ta bulunması
zorunlu nitelikleri kabul etmek, tenzihi zorunlu olan eksik nitelikleri de
reddetmektedir. Böylece ilmi tevhid Allah'ın sıfatlarını kabul etmeyen tatil
anlayışından ve Allah'ı yaratılmış varlıklara benzeme (teşbih) anlayışından
kurtarır. İlm tevhid, Allah'ı bilgi ve söz düzeyinde tevhid etmektir.
İradi ya da amelî tevhid,
ortağı olmayan tek Allah'a ibadeti, sevgi, ihlas, tevekkül ve bağlanmayı, yalnız
O'ndan ummayı ve korkmayı, hiçbir konuda O'na eş tutmamayı gerektirir. iradi
tevhid, Allah'ı niyet, irade ve amel bağlamında birlemektir. İlmî tevhidde
tasdik tekzib; iradî tevhidde teşvik veya men vardır. İlmî tevhidin iki karşıtı
vardır. Bunlar tatil (sıfatları iptal) ve teşbihtir (Allah'ı yaratılmış
varlıklara benzetme). Amelî tevhidin de iki karşıtı vardır. Bunlar da Allah'a
sevgi, bağlılık, tevekkül ve güvenden yüz çevirmek ile hu konularda başka
varlıkları Allah'a ortak koşmaktır (şirk).
İlmî tevhid ile amelî tevhid
birbirinin zorunlu tamamlayıcısıdır. İki tevhid birleştirilmeden İslam'ın
öngördüğü tevhid anlayışı gerçekleşmez. Sözgelimi, "Allah, tek yaratıcıdır"
diyen kişi "la ilahe illallah" demiş sayılmaz. Tevhid kelimesinin özü, gerçek
Allah'a, tapınmaya layık olan, ortağı bulunmayan tek Allah'a kulluk, ibadettir.
Bu nedenle Allah'ın her şeyin yaratıcısı, rabbi olduğunu, yaratıcılık ve
rablıkta ortağı, benzeri bulunmadığını söylemek yeterli değildir. Bunu
söylemenin yanısıra, O'ndan başka ibadet edilecek bir mabud olmadığını da
söylemek gerekir.
Allah'ın kulların fiillerinin
yaratıcısı olması, tüm evreni idare etmesi ve âlemlerin rabbi olması gibi
gerçekler ilmî tevhidin konularını oluşturur. Bu gibi gerçeklere kevnî gerçekler
denir. Allah'ın emrettiği şeylerin sevilmesi, haram kıldığı şeylerin
sevilmemesi, O'nun sevdiğine sevgi gösterilmesi, sevmediğinden yüz çevrilmesi,
din hükümlerinin O'nun tarafından teşri edilmesi gibi gerçekler de ameli
tevhidin öğelerini oluşturur. Bu tür gerçeklere de dini ya da şer'i gerçekler
adı verilir. Kevnî gerçeklerle yetinerek dini gerçeklere boyun eğmeyen,
peygamberlere uymuş sayılmaz, muvahhid olarak kabul edilmez.
Allah'ın birliğinden sözetmek
O'nun zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bir olduğunu söylemektedir. Zatının
bir olduğunu söylemek, O'nun kısmının, parçasının, bölümünün olmadığını
söylemektir. Çünkü birleşik olmaması Allah'ın zorunlu niteliklerindendir.
Sıfatlarının bir olduğunu söylemek, eşinin, benzerinin olmadığını kabul
etmektir. Çünkü yaratılmış varlıklara benzemek de, O'nun temel nitelikleri
arasındadır. Fiillerinde bir olduğunu söylemek de, ortağı bulunmadığını
söylemektir. Çünkü ortaklık aczi gerektirir.
Mutasavvıflar da tevhidi
çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır. Bunlardan en yaygın olanına göre tevhid,
kusudî ve şuhudî olarak ikiye ayrılır. Kusudî tevhit, sadece Allah'ı kasd ve
irade etmek; daha doğrusu, Allah'ın kasd ve irade ettiği şeyi irade etmektir. Bu
tevhidde kul ile Allah'ın iradeleri aynı noktada birleşir; aynı şeyi diler ve
isterler. Bu tevhid anlayışı ifadesini "la maksude illallah" cümlesinde bulunur.
Şuhudî tevhid, mutasavvıfın
manevi tecrübesinden kaynaklanır. Vecde gelerek kendinden geçen mutasavvıf
sadece Allah'ı görür, O'nun dışındaki varlıkları görmez. Vicdanî tevhid ya da
zevki tevhid de denilen bu tevhid, "la meşhude illallah" cümlesiyle özetlenir.
Şuhudî tevhidin üç mertebesi vardır. Birinci mertebede Allah, mutasavvıfa
fiilleriyle tecelli eder, o da bütün fiilleri Allah'tan görür. Bu mertebeye özgü
tevhid, "la faile illallah" (Allah'tan başka fail yoktur) cümlesiyle dile
getirilir. ikinci mertebede Allah mutasavvıfa sıfatlarıyla tecelli eder. Bu
durumda mutasavvıf varlıkları değil, sadece Allah'ı ve sıfatlarını görür. Üçüncü
mertebede Allah zatıyla tecelli eder. Bu durumda mutasavvıf tüm varlıkta yalnız
Allah'ı görür. Müşahedeye dayanan bu tevhid, "la mevcude illallah" (Allah'tan
başka varlık yoktur) cümlesiyle ifade edilir. Tevhidin bu son şekli, vahdet-i
vücudcu mutasavvıfların anlayışını oluşturur.
Allah'a ibadet,
belirli amellerle sınırlı değildir. Allah'a ibadet etmek, insanın her adımında,
her hareketinde, her sözünde O'nun koyduğu kurallara uymak, O'nun hükümlerini
yerine getirmek, resullerinin gösterdiği yoldan yürümek demektir. Yalnızca
O'ndan yardım dilemek, korkmak, O'na güvenmek, dayanmak, tevekkül etmek,
sığınmak, O'ndan başkasını veli edinmemek, sorunların çözümünü O'na havale
etmek, O'ndan başka koruyucu, kollayıcı kabul etmemek de tevhid inancının
gerektirdiği tek Allah'a ibadetin boyutlarını oluşturur.[1]




 




[1]
Ahmet Özalp, Şamil İslam Ansiklopedisi: 6/211-213.